Huzistan Olayları

Huzistan Olayları
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran’ın Huzistan eyaletinde 11 Şubat’tan bu yana yaşanan doğal afetlere karşı bir türlü gerekli tedbirlerin alınmaması sebebiyle protestolar yaşandı. Bölgede kum fırtınalarının ardından eyalet merkezi Ahvaz başta olmak üzere 11 şehirde elektrik ve suların kesilmesi büyük rahatsızlığa neden oldu. Bu durumun uzaması ve sorunun giderilememesi bölge halkı arasında tepkileri beraberinde getirdi. Aslında 27-28 Ocak’ta da Ahvaz’da benzeri bir durum  yaşanmış ancak sorununun kısa sürede çözülmesi olayların büyümesinin önüne geçmişti.

Çoğunluğu Araplardan oluşan bölge halkının valilik önünde başlayan gösterileri, bazı yerlerde güvenlik güçleriyle çatışmaya dönüşünce, çevresel sorun olarak ortaya çıkan bir olayın kısa süre içerisinde etnik tabanlı siyasi bir krize dönüşme potansiyelini gözler önüne serdi. Olayların daha da büyümesinden endişe eden Huzistan Eyaleti Emniyet Teşkilatı Başkanı 18 Şubat’tan itibaren bölgede her türlü gösteriyi yasakladı. Ahvaz’da yaşanan bu gelişmeler, Orta Doğu’daki çatışmaların her an İran’a da sıçrayabileceğini izlenimini yaratmıştır.

Söz konusu gelişmeler, İran’daki yapısal bazı sorunların nasıl siyasi, etnik ve mezhepsel krize dönüşebileceğine ilişkin önemli ipuçları sunmaktadır. Bu yapısal sorunların en başında çevresel-bölgesel eşitsizlikler ve anayasada yer almasına rağmen uygulanmayan vatandaşlık hakları bulunmaktadır. Yaşanan son olaylar her üç faktörün etkilerini içerisinde barındırmaktadır. Çevresel unsurlardan kum fırtınalarının özellikle son 10 yılda giderek artış göstermesi, geçmişte uygulanan yanlış çevre politikalarının sonuçlarındandır.

Bölge, su kaynakları ve tarım arazileri bakımından ülke ortalamasının üzerinde olmasına rağmen barajlarda tutulan suların doğru yönetilememesi birçok alanın kuraklaşmasına, göletler ve sazlıkların da kurumasına neden olmuştur. Bölgenin güney batısından körfeze kadar olan kısmına çöl iklimi hakimdir. Aynı durum sınırın öte tarafında, Irak’ın Basra ve diğer güney şehirleri için de geçerlidir. Saddam Hüseyin bu tür kum fırtınalarını önlemek amacıyla uçaklarla çöl kumlarının üzerine özel bir tür asfalt serperdi. Irak işgalinden sonra bu asfaltlamanın yapılmamasına ilaveten İran’ın uyguladığı yanlış çevre ve su politikalarının sonucu olarak çevresel kriz kaçınılmaz olmuştur. İran’daki bazı zümreler devletin söz konusu bölgesel kaynaklara ilişkin yanlış politikalarını eleştirmek yerine 2000 km ötedeki GAP kapsamında yapılan barajların söz konusu kum fırtınalarına neden olduğunu ileri sürmektedir. Oysa Huzistan Eyaletinde yer alan Kerhe, Karun, Marun Dez ve Hindican gibi ülkenin en uzun ve önemli akarsularının[1] üzerine, yine ülkenin en büyük barajı Karun1 başta olmak üzere toplam 17 baraj kurmuştur. Bu durum bir yandan İran’dan Irak’a akan akarsuların tamamen veya kısmen kesilmesine neden olurken öte taraftan bölgedeki göletlerin de kurumasına sebebiyet verdiğinden söz konusu kum fırtınalarını ortaya çıkartmıştır.

Bölgenin bir diğer yapısal sorunu ise ekonomik koşullardır. Bölge; ülkenin en büyük petrol rezervlerinin yanı sıra önemli düzeyde gaz rezervlerine sahiptir. Buna rağmen bölgedeki işsizlik oranı ülkedeki genel işsizlik ortalamasının iki katıdır. Eyaletteki ortalama işsizlik oranı %25,7 iken Mescid-i Süleyman gibi bazı şehirlerde işsizlik oranı %43,5’a ulaşmıştır. Sahip olduğu zengin kaynaklarla ülke ekonomisine büyük katkıları olan eyaletin içinde bulunduğu bu durum, bölge insanında ister istemez ayrımcılığa maruz kaldıkları düşüncesinin yerleşmesine neden olmuştur.

Çevre ve ekonomiden kaynaklanan sorunlara etnik sorunların da eklenmesiyle, İran’ın milli güvenlik ve toprak bütünlüğü bakımından taşıdığı jeopolitik risklerin çarpanı bir hayli yükselmektedir. Beş milyona yaklaşan eyalet nüfusunun en az yarısı Arap’tır. Eyaletin merkezi Ahvaz başta olmak üzere Abadan, Hürremşehr, Bender-i Mahşehr, Şuş ve Şadegan gibi büyük yerleşim yerlerinin çoğunluğu Araplardan oluşmaktadır. Ülke genelinde etnik ve mezhepsel unsurlara duyulan güvensizlik, eyalete atanan üst düzey devlet yetkililerinde de açık bir şekilde görülmektedir. Örneğin devletin önemli karar alma merkezlerine bu unsurlardan hiç kimse yetkili olarak atanmamaktadır.

Bütün bu etkenler bir arada düşünüldüğünde iç ve dış politikasını her daim bir beka mücadelesi olarak değerlendiren İran için, bölgede yaşanan olayların kısa bir süre içerisinde neden ülkenin milli güvenliğini ve toprak bütünlüğünü tehdit edecek boyutlara ulaştığı anlaşılmaktadır.

Ahvaz merkezli yaşanan son gelişmeler, her an ülkenin başka etnik ve mezhepsel unsurlarının yaşadığı diğer bölgelerde de cereyan edebilir. Zira hem ülke içindeki koşullar hem de bölgesel ve küresel koşullar buna uygun gözükmektedir. Anayasada yer alan vatandaşlık haklarının bazılarının 37 yıldır hayata geçirilmemiş olması, ülke genelinde belirli birtakım rahatsızlıklara neden olmakla birlikte sınır bölgelerindeki etnik ve mezhepsel unsurların mevcut durumdan duydukları rahatsızlık çok daha fazladır. Bu da İran’ı milli güvenlik ve toprak bütünlüğü konusunda daha kırılgan bir hale getirmektedir. Orta Doğu’daki etnik ve mezhepsel çatışmaların baş aktörlerinden olan İran, milli güvenliğini temin etmek amacıyla olabildiğince bu çatışmaları sınırlarının dışında tutmaya çalışmaktadır.

İran-Irak savaşında ödediği ağır bedeller, henüz bilinçaltındaki tazeliğini koruyor iken bölgede patlak vermiş olan etnik ve mezhepsel krizlerin ülkeden uzak tutulmasının maliyeti kuşkusuz İran için çok daha düşük olacaktır. Bu yüzden Devrim Rehberi Hamenei yaptığı açıklamada bugün ülke sınırları dışında vermekte oldukları savaşın aslında İran’ın milli güvenliğini korumak için olduğunu açık bir şekilde belirtmiştir.

İran devleti, bölgede benzeri krizlere yol açabilecek çevresel ve ekonomik sorunları minimize etmek için birtakım tedbirleri devreye sokmaya hazırlanıyor. Örneğin eyalet petrollerinden elde edilen gelirlerden bölgeye daha fazla pay ayrılarak istihdam yaratacak projelerin hayata geçirilmesi düşünülmektedir. Hamenei’nin açıklamalarına bakılırsa kısa ve orta vadede bölgenin ekonomik sorunlarını çözmeyi amaçlayan Tahran, uzun vadede kum fırtınalarına çözüm üretmeyi öncelikleri arasına almıştır.

Ahvaz’ı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Ruhani bölgede bir daha su kesintisi yaşanmayacağı konusunda güvence verdi. Ruhani kısa bir süre önce yayınladığı Vatandaşlık Bildirisi ile anadilin öğretilmesi gibi etnik ve mezhepsel hakların da içerisinde yer aldığı anayasal hakları hayata geçireceğine ilişkin vaatte bulunmuştu. Ancak Ruhani’nin bu sorunları kısa sürede çözebilmesinin pek mümkün gözükmemesi ve Orta Doğu’daki gelişmelerin ülke içerisindeki yapısal sorunları da tetikleyerek yeni ve daha geniş tabanlı kitlesel krizleri tetikleyebileceği düşünülmektedir.

[1] Setaverz, Ahmed Rıza, “Nigahi Gozerâ be Ozaʿi Tabii ve İktisadi-yi Ostan-i Huzistan”, Mecelle-i İktisadi, Dovre-i Evvel, Ordibihişt 1369/Nisan 1990, Şomare-i 50, s. 28-35