İran Direniş Ekonomisi Doktrini

İran Direniş Ekonomisi Doktrini
İran Direniş Ekonomisi Doktrini
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İslam Devrimi’ne birçok cepheden bakmak mümkündür. Devrime giden süreçte meydana gelen gelişmelere ilk olarak ekonomik cepheden bakıldığında üretim ve bölüşümün önemli bir yere sahip olduğu söylenebilir. Ülkenin beşeri, fiziki ve yer altı kaynaklarının ülkenin çıkarları çerçevesinde etkin bir şekilde yönetilmesi ve elde edilen refahın mümkün mertebe eşitlikçi bir çerçevede pay edilmesi İslam Devriminin İran halkına yapmış olduğu önemli bir vaattir. İkinci olarak; İran’da Devrim sonrası dönemde “Devrimin muhafaza edilmesi” yönetici elitlerin en çok kafa yordukları konuların başında gelmektedir. Bu kaygı İran’ın dış dünya ile sağlıklı bir etkileşim içerisine girmesini engellemiştir. Devrim sonrasında dillendirilen en önemli söylem “yabancıların ve dış dünyanın İran’da İslam Devriminin kökleşmesini istememeleri üzerine” inşa edilmiştir. Nitekim 1980’li yılların başlarından itibaren uluslararası toplum tarafından uygulanan ve giderek sayıları artan yaptırımlar bu bağlamda yönetici elitlerin elini kuvvetlendirmiştir. İran’a uygulanan ambargoların artması ya da derinleştirilmesi İran’ın daha da içe kapanmasına sebep olmuştur.

Üçüncü önemli özellik ülke ekonomisinin performansının aşırı şekilde petrol gelirlerine bağlı olmasıdır. İran ile ilgili öne çıkan diğer bir özellik devletin ekonomi içerisindeki büyük ağırlığıdır. 1980’li yılların başlarından itibaren Devrimin kendini koruma reflekslerinin harekete geçmesi sonucunda üretim faktörleri özel mülkiyetten kamuya ya da yarı kamusal kurumlara aktarılmıştır. Her ne kadar 2000’li yıllarda özelleştirme çabaları görülse de özelleştirme girişimleri gerçek anlamda başarılı olamamıştır. Bu yüzden bugün İran ekonomisi %60-70 oranında devlet tarafından kontrol edilen devlet-merkezli bir ekonomidir.

Beşinci olarak: Diğer gelişmekte olan ülkelerde gözlemlenen birçok sorun İran’da da mevcuttur.
Bu sorunlardan bazıları şöyle sıralanabilir.
(a) Sanayi üretiminin düşük katma değerli ürünlere odaklanması,
(b) Düzensiz göç (köylerden şehirlere plansız göçlerin yarattığı problemler),
(c) Altyapının yetersiz ya da eski olması,
(d) İthal ara malı sanayi üretimindeki önemi,
(e) Yüksek nüfus artış hızı (ve dolayısıyla işsizlik),
(f) Finansal sistemin içindeki çarpıklıklar (bankacılık kesiminin tasarruf toplama ve kredi verme işlevlerini sağlıklı bir şekilde yerine getirememesi).
Bugün yüksek katma değerli ürünlerin üretilmesi, bilgi ekonomisi ve Dördüncü Sanayi Devriminin konuşulduğu bir küresel ekonomi sistemi içerisinde yaşıyoruz. İran’ı bu küresel sistemin dışında tahayyül etmek mümkün değildir. Küresel ekonomik sistemin ilerlediği rota referans alındığında İran ekonomisinin geçmişin geleneksel politikalarını kullanmak suretiyle yoluna başarı ile devam etmesi mümkün gözükmemektedir. İran’ın değişen küresel ekonomiye uyum sağlama isteği yeni bir yol haritasına ihtiyaç duymasına neden olmuştur. “Direniş Ekonomisi Doktrini” belgesinde zikredilen maddeler genel olarak incelendiğinde problemin teşhisinin doğru konulduğunu söyleyebiliriz. Belgede İran ekonomisinin teknolojiyi öncelemesi, bilgi ekonomisine yönelmesi, özel sektörün teşvik edilmesi, pazar çeşitliliğine gidilmesi gibi son derece doğru tespitler mevcuttur. Bu belgede zikredilen amaçlar her ne kadar doğru olsa dahi bu hedeflere ulaşılması bakımından büyük vazifenin devlete verilmesi noktasında bazı sorunlar mevcuttur. Her ne kadar özel sektörün geliştirilmesi hususunda teşvik edici unsurlar Doktrin metninde yer alsa dahi biz devletin bu kadar ön planda yer aldığı bir ekonomik sistemin istenilen amaçları yerine getirme noktasında yetersiz kalacağını düşünmekteyiz.

Bu noktanın biraz daha açıklanması gerekmektedir:“Direniş Ekonomisi Doktrini” metninde üç temel nokta bulunmaktadır:
(1) Devrimin İlkelerinin ve vaatlerinin korunması,
(2) Uluslararası ambargolar ile baş edilmesi
(3) Küresel ekonomi ile aynı yönde hareket etme isteği.

Bu üç nokta İran’ın bahsi geçen ekonomik karakteristikleri ile tam olarak örtüşmemektedir. İran ekonomisi ile ilgili yukarıda zikredilen özellikler ve yapısal sorunlar ile İran’da şu anki siyasi güç dağılımı birbirlerini besler niteliktedir. Dolayısıyla İran’da Direniş Ekonomisi Doktrininin ne gibi dönüşümleri beraberinde getireceğini ve güç mücadelesinin neleri doğuracağını zaman gösterecektir. İran ekonomisinin gelecek 20-30 yılda izleyeceği ana rotanın tayin edildiği “Direniş Ekonomisi Doktrini” İRAM tarafından Farsçadan Türkçeye çevrilmiş ve sunulmuştur. Türkiye’de akademi ve uygulamada İran üzerine çalışan araştırmacıların istifade edeceği bu metnin çevrilmesinde emeği geçenlere müteşekkiriz.