İran'da Modern Dönem Aydınlar

İran'da Modern Dönem Aydınlar
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz
Başkan Vekili Turgay Şafak

Klasik dönemde, çoğunlukla din adamları ve âlimlerin söyledikleri toplum nezdinde kabul görür ve toplumu yönlendirirdi. Modernite ile birlikte Sanayi Devrimi sonrasında ortaya çıkan aydın sınıfı, toplumsal hareketleri yönlendiren kişiler olarak farklı dönemlerde farklı roller ifa ederek toplumları etkilemiştir. Edward Said’e göre yakın tarihte, aydınların etkisinden uzak hiçbir devrim gerçekleşmemiştir.

İran toplumu da bu hükümden müstesna değildir. İran’da aydın sınıfının ortaya çıkışının başlangıç noktası olarak İran’ın yenilgisiyle sonuçlanan İran-Rusya (1818) savaşları kabul edilir. İran’ın Rusya karşısında yenilgiye uğrayıp toprak kaybetmesi; bir uyanışa, teknoloji ithaline ve insan kaynakları eksiğini gidermek amacıyla yurt dışına öğrenci gönderilmesine sebep olmuştur. İran toplumunda aydın sınıfı, eğitim veya siyasi sürgün sebebiyle ülke dışına çıkmış kişilerden oluşmuştur. Modernleşme ile birlikte ortaya çıkan düşünce akımları, önce aydınlar tarafından dile getirilerek tartışılmıştır. Aydınlar, zamanla devlet adamlarına tavsiyelerde bulunup istedikleri yönde adımlar atılmasını sağlamışlardır. 19. asrın ikinci yarısında ortaya çıkan Ahundzade, Mirza Melkum Han, Mirza Ağahan Kirmani ve Abdürrahim Talibof gibi aydınlar; kanun, anayasa, alfabe değişikliği, şûra ve eğitim gibi konuların İran toplumunda ilk kez tartışılmasına zemin hazırlayan şahsiyetlerdir. 20. asrın başında gazete ve dergi yayıncılığının yaygınlaşması ile aydınlar hem İran içinde hem İran dışında yenileşme çağrılarını sürdürmüş ve İran’da Meşrutiyet Devrimi olarak adlandırılan hadisenin gerçekleşmesini sağlamışlardır. Bu süreçte aydınların bir araya geldiği encümenler/dernekler de yenilikçi düşüncelerin topluma yayılmasında önemli katkılar sunmuştur. Bu dernekler arasında en etkili olanlar Feramuşhane (Farmason locası), Encümen-i Ademiyet, Encümen-i Terakki ve İranlılar Uyanış Locası (Lej-i Bidari-yi İraniyan) sayılabilir. Kaçar Dönemi aydınlarının en büyük katkısı, İran’da Batı medeniyeti ile modern dünyayı tanıtmak ve halk ile yöneticilere kanunların/anayasanın önemini anlatmak olmuştur. Kaçar Dönemi aydınlarının faaliyetleri sonucunda İran’da meşrutiyet fikri yerleşmiştir.

Pehlevi Dönemi Aydınları

Pehlevi Dönemi aydınları; Kaçar Dönemi’ndeki tartışmalara katılmış, meşrutiyeti savunmuş kişilerden oluşmaktaydı. Bu dönemin aydınları arasında sayılabilecek yazar, akademisyen, şair ve düşünürler; sahip oldukları düşünceleri uygulayabilecek bir figür olduğunu düşündükleri Rıza Şah’ın yanında yer almışlardır. Hasan Takizade gibi tepeden tırnağa Batılılaşmayı savunan bir aydın için Rıza Şah, ideallerini uygulayabilecek bir yöneticiydi. Rıza Şah Dönemi’nin bir diğer önemli özelliği Tahran Üniversitesi ve Dil Akademisi (Ferhengistan) gibi eğitim kurumlarının tesis edilmesidir. Bu dönemin ön plana çıkan aydınları arasında Muhammed Ali Furuği, Hasan Takizade, Yahya Devletabadi ve Ahmed Kesrevi’nin isimleri zikredilebilir. Arif Kazvini ve Mirzade Işkı gibi bazı şairler de Rıza Şah’a destek veren isimler arasındadır. Rıza Şah Dönemi’nde yaşayan aydınlar arasında yukarıda ismi zikredilenler gibi Şah yanlısı olmayan isimler de bulunmaktaydı. Sosyalist ve komünist ideolojiden etkilenmiş, materyalist dünya görüşünü savunan Taki Arrani ve arkadaşları bu kategoride sayılabilir. Arrani ve arkadaşlarının, “Dünya” isimli dergi ile Rıza Şah’ın karşısındaki en önemli muhalefet oldukları ileri sürülebilir.

Rıza Şah’ın 1941 yılında tahttan indirilip yerine oğlu Muhammed Rıza’nın geçmesi, İran’ın toplumsal yapısında önemli bir dönüm noktası olmuştur. Siyasi partilerin kurulması, cezaevindeki siyasilerin serbest bırakılması, dergi ve gazete basımı aydınların düşüncelerini daha geniş kitlelere ulaştırabilmeleri için fırsat oluşturmuştur. Bu ortamda başta sosyalist aydınlar olmak üzere İran aydınları, muhtelif partilerde görülmeye başlamış ve toplum önündeki önemli figürler hâline gelmiştir. Tudeh Partisi (Hizb-i Tudeh) gözle görülür bir şekilde genç aktivistleri parti çalışmalarına kanalize ederek toplumun önemli bir siyasi partisi kimliğine kavuşmuştur. Başta şair, yazar, edebiyatçı, akademisyen, üniversite öğrencisi olmak üzere toplumun geniş bir kesimi, Tudeh Partisi veya diğer sol parti ve örgütler içerisinde faaliyet yürütmüşlerdir. Bu yıllarda aydınlar arasındaki başat düşünce sosyalizm-Marksizm olmasına rağmen Muhammed Musaddık etrafında toplanan milliyetçi aydınların ve Ali Şeriati’nin başını çektiği İslamcı aydınların halk üzerinde ciddi etkileri vardı. Bahse konu olan dönemde özellikle Pehlevilerin toplumun Batılılaşması amacıyla yaptığı çalışmalara tepki olarak ortaya çıkan Batı karşıtı aydınlar içinde Ahmed Ferdid, Celal Âl-i Ahmed ve Ali Şeriati sayılabilir.

Aydınlar, Muhammed Rıza Şah’ın 1941 yılında tahta geçmesinden Musaddık’ın bir darbe sonucu başbakanlıktan alınıp tutuklandığı zamana kadar İran’a hâkim olan kısmi özgürlükçü ortamda parti, dernek, dergi ve gazete gibi imkânları kullanarak topluma ulaşmaya çalışmışlardır. 1953’te gerçekleşen İngiliz/ABD ortak darbesi sonrasında yaşanan gelişmeler, Muhammed Rıza Şah’ın baskıyı artırmasına sebep olmuş ve Rıza Şah Dönemi’ni hatırlatan uygulamalar yürürlüğe girmiştir. Artan baskı karşısında aydınlar, Pehlevi rejimine karşı mücadele yolunu seçmişlerdir. İlk örgütlü mücadele, Marksist gruplar tarafından başlatılmış; ardından milliyetçi cephe taraftarı aydın ve aktivistler, daha sonra ise din adamları ile İslamcı/dindar aydınlar mücadeleye katılmışlardır. Din adamlarının ülkenin en ücra köyüne kadar ulaşabilme gücüne ve yapısına sahip olması, kitleleri harekete geçirme konusunda onlar için büyük bir fırsattı. 1953 sonrasında yaşanan siyasi, toplumsal, ekonomik ve kültürel gelişmeler Marksist, milliyetçi ve İslamcı ideolojilerin geniş halk kitlelerine ulaşmasını sağlamış; Marksist aydınların başlatmış olduğu mücadeleyle din adamları ve İslamcı aydınların ellerindeki imkânları fırsata çevirmesinin neticesi olarak 1979 İslam Devrimi gerçekleşmiştir.

İslam Devrimi ve Sonrası

Devrim sonrasında bir dönem; Devrim’i gerçekleştiren ekibin kendisinden farklı grupları tasfiyesi, hizipler ve gruplar arası tartışmalar, suikastlar, iç karışıklık ve İran-Irak Savaşı ile geçmiştir. Savaşın sona ermesi ve iç karışıklıkların kısmen yatışması ile birlikte 1990’lardan itibaren aydınlar için yeni bir durum ortaya çıkmış, yaşadıkları bireysel ve toplumsal tecrübelere yaslanarak çoğunlukla öz eleştirilerle birlikte yüz yıldır gerçekleşmeyen ülküleri gerçekleştirme çabasına girmişlerdir. Bu dönemin aydınları; toplumsal yapılar, İslam devleti, iktisat, dinin toplumsal rolü gibi konuları tartışmaya açmışlardır. Yenilikçi dinî düşünce/İslami entelektüel/postislamcı olarak adlandırılan aydın grup, 1991 yılında yayımlanmaya başlanan Kiyan dergisinde bir araya gelerek tartışıp fikirlerini ortaya koymuşlardır. Derginin başyazarlığını Maşallah Şemsü’l-vaizin yaparken düzenli yazılar kaleme alan Abdülkerim Süruş, Kiyan Halkasının manevi önderi şeklinde algılandı. Dergide Süruş dışında bugün artık farklı düşünce kulvarlarında bulunan Muhammed Müctehid Şebusteri, Said Haccariyan, Muhsin Kediver, Bahaeddin Hürremşahi, Ekber Genci, Seyyid Hasan Hüseyni, Muhammed Cevad Kaşani, Murad Ferhadpur, Murtaza Merdiha, Alireza Alevitebar ve Areş Naragi gibi isimler yer almaktaydılar.

Bu grupta yer alan bazı isimler, 1979 yılında gerçekleşen İslam Devrimi’nde ve sonrasında sistemin yerleşmesinde özellikle kültür devrimi ve üniversite reformunda kilit rol oynamışlardı. Ancak yaşanan eksiklikleri gören Süruş gibi bazı aydınlar; mevcut sistemin kadın hakları, demokrasi, eşitlik, basın özgürlüğü gibi konularda yetersiz kaldığını ve bu sorunların sadece dinî referanslarla çözümlenemeyeceğini iddia ederek çözüm önerileri ortaya koymaya çabaladılar. Kiyan’da yazılar kaleme alan ekip içerisinde yer alanlardan bir grup Camia, bir başka grup Subh-i İmruz gazetelerini kurarak yollarını ayırdı. Kiyan dergisi, bir süre daha yayın hayatına devam ettikten sonra 2000 yılında devlet tarafından kapatıldı.

1990’lı yıllardan itibaren Dindar Aydınlar (Rûşenfikrân-ı Dini) olarak adlandırılan düşünce ekolünde yer alan Abdülkerim Süruş, Mustafa Melikyan, Muhsin Kediver ve Muhammed Müctehid Şebüsteri gibi etkili şahsiyetlerin her biri, bugün farklı bir kulvarda çalışmalarını sürdürmektedir.

Kiyan dergisi kapatıldıktan sonra farklı dergi, gazete ve yayınlarda düşüncelerini yazan farklı düşünce tarzına sahip aydınlar, 2005 yılında yayın hayatına başlayan Medrese adlı dergide bir araya gelmişlerdi. Ancak bu dergi de 2007 yılında Muhammed Müctehid Şebüsteri ile yapılan bir söyleşi gerekçe gösterilerek kapatıldı.

Netice itibarıyla 19. asrın ikinci yarısında ortaya çıktığı zaman geleneksel din adamlarının karşısında seküler bir karaktere sahip olan aydınlar, ellerindeki sınırlı imkânlarla düşüncelerini anlatmışlar, zaman zaman iktidar ile çatışmışlar ve ülkeyi terk etmek zorunda kalmışlardır. Pehlevi saltanatının ilk döneminde milliyetçi denilebilecek aydınlar; şahın yanında durmayı tercih ederek modernleşmeyi hızlandırmak, modern kurumlar tesis etmek ve modern devlet anlayışını uygulamak istemişlerdir. 1941-1953 yılları arasında kısmi özgürlüklerin yaşandığı dönemde milliyetçi cephe ve sosyalist aydınlar gazete, dergi, çeşitli neşriyatlar, dernek ve birliklerle halka ulaşıp toplumu etkilemişlerdir. Musaddık’ın darbe ile devrilmesinin ardından Rıza Şah’ın istibdat yıllarına tekrar dönülmüş ve özgürlüklerin kısıtlandığı, yasak ve tutuklamaların olduğu bir sürece girilmiştir. 1990’lı yıllardan itibaren ise zamanında devrimci kadrolar içinde yer alan isimler, içinde bulunulan durumu sorgulamaya başlamış ve bu sorgulama, Dindar Aydınlar adı verilen bir aydın sınıfını ortaya çıkarmıştır.

İran’da son yıllarda aydınlar ve akademisyenler arasında tartışılan konular çoğunlukla milliyetçilik çerçevesindedir. Seyyid Cevad Tabatabai, üzerinde uzun yıllar durduğu fikrî projesi İranşehri düşüncesini hem yazı hem de konferanslarında anlatmıştır. Katı bir İran/Fars milliyetçiliğine dayanan İranşehri düşüncesi, 2020 yılında itibaren gündemden düşmüştür.

Artık halkın karşı karşıya kaldığı toplumsal, kültürel, siyasi ve ekonomik problemler aydınlar tarafından değil; komedyenler, sinema sanatçıları ve müzisyenler tarafından dile getirilmektedir.

Bugünlerde zihinlere gelen soru; seküler, milliyetçi, İslamcı ve postmodern aydınların halka söyleyecekleri sözlerinin olup olmadığıdır.