ABD-Taliban Anlaşması’na Afganistan Şii Toplumunun Yaklaşımı

ABD-Taliban Anlaşması’na Afganistan Şii Toplumunun Yaklaşımı
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

11 Eylül 2001’de New York’ta bulunan Dünya Ticaret Merkezlerine yapılan saldırılardan sonra ABD, resmî adı “Afganistan İslam Emirliği” olan Taliban yönetiminin saldırıyı düzenleyen el-Kaide unsurlarını barındırdığı gerekçesiyle Afganistan’ı işgal etmişti. Böylece Afganistan İslam Emirliği’nin (Taliban) iktidarı resmen düşmüş ve yerine Batı modeli yarı parlamenter Afganistan İslam Cumhuriyeti inşa edilmişti. Ancak Taliban, iktidardan düştüğü günden bu yana hem Afganistan İslam Cumhuriyeti’ne hem de Afganistan’da bulunan Uluslararası Güvenlik Güçlerine (ISAF) silahlı saldırılarda bulunmaktadır. 18 seneyi aşan bu çatışmalardan sonra ABD, 29 Şubat’ta Taliban’la aynı masaya oturup bir anlaşma yaptı. Katar’ın başkenti Doha’da imzalanan “Afganistan’a Barış Getirme Anlaşması”na dünyadan olduğu gibi Afganistan’ın farklı kesimlerinden de tepkiler geldi. Afganistan Şii toplumunun Anlaşma’ya yaklaşımını ele almadan önce Anlaşma’nın içeriğine kısaca bakmakta fayda var.

ABD-Taliban Anlaşması

Anlaşma genel hatlarıyla dört temel konuyu ele almaktadır.

1. Afganistan topraklarından hiçbir grup veya kişi ABD ve müttefiklerini tehdit etmeyecektir.

2. Bütün yabancı güçler Afganistan’ı terk edecektir.

3. Söz konusu Anlaşma’dan sonra Afganlar arasında (Taliban- Kabil yönetimi) diyalog başlatılacaktır.

4. Afganlar arası diyalogla sürdürülebilir ateşkes sağlanacak ve Afganistan’ın siyasi yol haritası çizilecektir.

Anlaşma’da ABD’nin, ilk aşamada 4,5 ay ikinci aşamadaysa 9,5 ay olmak üzere 14 ay içerisinde askerî personellerini ve çalışanlarını tamamen Afganistan’dan çekmesi öngörülmüştür. ABD ilk aşamada belirtilen beş karargâhı boşaltıp mevcut asker sayısını 8.600’e düşürecek, ikinci aşamadaysa askerî personelin tamamını çekecektir. Benzer şekilde Taliban’ın elinde tutuklu bulunan 1.000 Afgan ve yabancı askerin serbest bırakılmasına karşılık 5.000 Taliban üyesinin serbest bırakılması, Taliban’a uygulanan yaptırımların kaldırılması ve FATF Listesi’nden çıkarılması da Anlaşma’da yer alan diğer konulardır.

Bunlara karşılık Anlaşma’da adı Afganistan İslam Emirliği olarak geçen Taliban’ın, el-Kaide gibi gruplara Afganistan topraklarından ABD ve müttefiklerine yönelik hiçbir tehdide izin vermemesi, onlarla iş birliği yapmaması, onlara ev sahipliği yapmaması, ikamet izni, pasaport ve vize vermemesi öngörülmüştür. Anlaşma metninde “Afganistan İslam Emirliği” ifadesinin hemen ardından açıklama olarak “ABD’nin bu örgütü devlet olarak tanımadığı, Taliban olarak tanıdığı” ifadesi yer alsa da Afganistan halkı buna tepki gösterdi. Benzer şekilde Anlaşma metninde yer alan pasaport ve vize ifadeleri de metin yayımlandıktan sonra toplumun farklı kesimleri tarafından eleştirildi. Bu Anlaşma çerçevesinde mevcut duruma bakıldığında yukarıda bahsedilen dört ana başlıktan ilk üçü üzerinde mutabakat sağlanmış durumdadır. Ancak Afganistan’ın siyasi tarihi göz önüne alındığında dördüncü başlığı oluşturan “Afganlar arası diyalogla sürdürülebilir ateşkes sağlanacak ve Afganistan’ın siyasi yol haritası çizilecektir.” maddesi uygulanması açısından epey zor görünmektedir. Nitekim 1988 yılında Afganistan mücahitleri 10 yıl mücadele sonucunda SSCB’yi ülkeden çıkardıktan sonra ortaya çıkan güç boşluğunu doldurmak için ortak bir karara varamayıp ülkeyi iç savaşa sürüklemişti. Uzun bir iç çatışmadan sonra Taliban diğer grupları birer birer yenip bütün Afganistan’ı ele geçirmişti. Böylece 1996-2001 yılları arasında Taliban, Afganistan’a hükmetmişti. Bu dönemde haksızlığa en çok maruz kalan kesimlerden biri de Afganistan Şii toplumu olmuştu.

Afganistan Şii Toplumunun Anlaşma’ya Yaklaşımı

Afganistan’ın siyasi ve toplumsal yapısına bakıldığında etnik kimliğin oldukça önemli olduğu anlaşılmaktadır. Öyle ki etnik kimlik, mezhep de dâhil olmak üzere diğer toplumsal unsurların üstünde yer almaktadır. Nitekim üyelerinin ezici çoğunluğunu Peştunların oluşturduğu Taliban, Peştunlara gözle görülür ayrıcalıklar tanırken onlarla aynı mezhebi benimseyen Özbekler, Türkmenler ve zaman zaman Taciklere de zulmetmiştir. Bu bağlamda etnik olarak Türk veya Türk-Moğol karışımı olduğu söylenen ve 12 İmam Şiiliğini benimseyen Hazaralar hem etnik köken hem de mezhep itibarıyla Taliban’la farklılık göstermektedir. Bu durum Hazaraları Hindistan kökenli Deobandi Hareketi ve Suudi Arabistan kökenli Selefilik ideolojilerinden beslenen Taliban için hedef kitle hâline getirmektedir. Nitekim Taliban Dönemi’nde, Mezar-i Şerif ve Bamyan’ın “Yeke ve Leng” ilçesinde Hazaralara yönelik soykırım seviyesine varacak düzeyde katliam yapıldığı söylenmektedir. Ancak Afganistan’ın mevcut durumuna bakıldığında onlarca yıl süren savaştan ve beraberinde getirmiş olduğu yoksunluktan dolayı halkta ciddi bir yorgunluk görülmektedir. Bu durumda kendisine bunca zulmü reva gören Taliban’la anlaşmak pahasına bile olsa silahların sustuğu bir ortam, halkı umutlandırmaktadır. Bu amaçla ABD ve Taliban arasında imzalanan “Afganistan’a Barış Getirme Anlaşması” da başta Hazaralar olmak üzere Afganistan nüfusunun yaklaşık %20’sini oluşturan Şii toplumu tarafından da olumlu karşılanmaktadır. Nitekim Şii liderlerin Anlaşma’ya yönelik tutumlarına bakıldığında da bu durum net bir şekilde görülmektedir. Afganlar arası diyalog olarak adlandırılan müzakere için Kabil yönetimi tarafından belirlenen 21 kişilik heyet arasında da Habibe Serabi, Muhammed Natiki, Resul Talip, İnayetullah Beliğ ve Muhammed Emin Ahmedi gibi Şii kökenli isimler yer almaktadır.

Anlaşma’ya dair Şiilerin önemli isimleri de açıklamalarda bulundu. Şiilerin en büyük partilerinden biri olan Vahdet-i İslami Partisi lideri ve Afganistan Yüksek Barış Şûrası Konseyi Başkanı Muhammed Kerim Halili bir bildiri yayımlayarak bu Anlaşma’yı olumlu olarak değerlendirdiğini ve Afganistan için sürdürülebilir bir barış getirmesini umduğunu ifade etti. Halili aynı şekilde Afganistan’da devam eden kırk yıllık savaşa değinerek savaşın Afganistan halkını istenilen sonuca götürmediğini ve mevcut koşullarda barışın zaruri olduğunu vurguladı. Bunun yanında Halili, SSCB sonrası uzlaşma girişimlerinin başarısızlığını da hatırlatarak bu kez aynı sonuçla karşılaşmamak için herkesi kapsayacak âdil bir mekanizmanın oluşturulması gerektiğine dikkat çekti. Şiilerin önemli partilerinden bir diğeri olan Vahdet-i İslami Halk Partisi Başkanı Muhammed Muhakkik de yapılan Anlaşma’yı tarihî bir dönüm noktası olarak değerlendirip Afganistan’da barışın herkes tarafından desteklendiğini söyledi. Muhakkik aynı şekilde sonucu çokça tartışılan ve her iki adayın da kendisini kazanan olarak ilan ettiği seçime değinerek seçim sonuçlarının Anlaşma’nın başarılı olup olamayacağıyla ilintili olduğunu ileri sürdü. Muhakkik, Anlaşma’nın başarıya ulaşması için Afganlar arası diyalogda toplumun bütün kesimlerinin temsil edilmesinin de önemli olduğunu ifade etti.

Yukarıdaki açıklamalara bakıldığında Şii toplumunun Anlaşma sonrasında meydana gelecek siyasi düzen hakkında kaygılarının olduğunu söylemek mümkün. Halili’nin SSCB’den sonra mücahit gruplar arasındaki barış girişimlerinin başarısızlığına değinmesi, Muhakkik’in toplumun bütün kesimlerinin Afganlar arası diyalogda yer alması gerektiğine yönelik vurgusu aynı kaygıları açığa çıkarmaktadır. Bu kaygıların köklerini 1994’te Kabil’de meydana gelen anlaşmazlıklarda ve devamındaki iç çatışmalarda bulmak mümkün. 1994’te Kabil, eş zamanlı olarak Cemiyet-i İslami Partisi, Vahdet-i İslami Partisi, Hizbi İslami Partisi ve Taliban tarafından işgal edilmişti. Taraflar ortak bir sonuca varamayınca büyük çaplı çatışmalar çıkmış ve binlerce sivil hayatını kaybetmişti. Şiilerin yaşadığı Afşar Mahallesi de çatışmaların en yoğun yaşandığı yer olmuştu. Nitekim dönemin en büyük Şii partisi olan Vahdet-i İslami Partisi Başkanı ve Hazaraların manevî lideri Abdülali Mezari de bu esnada Taliban’ın eline düşüp öldürülmüştü.

18 yıllık savaşın ardından bu Anlaşma’nın yapılması önemli ancak Afganlar arası diyalog devam ederken Taliban’ın Afgan güçlerine kaşı saldırılarını artırması ve Afganistan’ın yönetimiyle ilgili Kabil yönetimine verdiği tasarı buna gölge düşürdü. Şiiler açısından bu durum daha da tedirgin edici. Zira verilen tasarıya bakıldığında anlaşılan o ki Taliban, 1996-2001 yıllarındaki yönetimini yeniden inşa etmeyi amaçlamaktadır. Bu durum ise en çok Taliban Dönemi’nde çeşitli ayrımcılıklara maruz kalan Şii toplumu ve özellikle Hazara Şiilerini tedirgin etmektedir.

Sonuç

Afganistan’da etnik kimliğin etkisi dikkate alındığında köken olarak çoğunluk Tacik kökenli olan İsmaili Şiilerden ve sayısı bir milyonun altında olan Peştun kökenli Şiilerden doğrudan bir tepkinin gelmemesi ancak Taliban’la sıkıntılar yaşamış Hazara kökenli Şiilerin Anlaşma’ya yönelik tepkilerinin öne çıkması şaşırtıcı olmadı. Hazara kökenli liderlerin Anlaşma’yı olumlu değerlendirdikleri hâlde bildiri yayımlayarak kaygılarını dile getirmesi geçmişte Taliban tarafından maruz bırakıldığı sıkıntılara dayanmaktadır. Mevcut durumda ise başta Taliban’la müzakere için belirlenen heyetin çeşitliliği olmak üzere şu ana kadar ilerleyen süreç Şiiler dâhil Afganistan’ın farklı kesimleri tarafından olumlu değerlendirilmektedir. Ancak geçmişteki bütün olumsuzluklara rağmen Afganistan’ın farklı kesimlerinin anlaşmaya olumlu yaklaşmasına karşın Taliban’ın Afganistan yönetimiyle ilgili tasarısı Şii toplumunda ciddi kaygılara neden oldu. Şii toplumu tarafından ise henüz bu yeni tasarıya herhangi bir tepki gelmedi. Anlaşılan Şii toplumu ani bir tepki vermek yerine Afganlar arası diyaloğun sonuçlanmasını beklemektedir. Fakat sürecin gidişatına bakıldığında bütün kesimler tarafından kabul edilebilir bir sonucun ortaya çıkması bir hayli zor görünmektedir.