ABD’nin Afganistan’dan Çekilmesi ve Irak’a Yansımaları

ABD’nin Afganistan’dan Çekilmesi ve Irak’a Yansımaları
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Yapılan anlaşmaya rağmen Taliban; ABD’nin, Afganistan’dan çekilmesi ve Afgan hükûmeti ile ABD tarafından eğitilmiş ordusunun başarısızlığı üzerine; önce Afganistan’ın büyük bir bölümünü daha sonra da Kabil’i ele geçirdi. Afganistan’da meydana gelen olaylar, komşu ülke Pakistan ve İran ile Irak için ulusaşırı endişe verici gelişmelere sebebiyet verdi. Afganistan’da yaşanan son olayları Irak ile ilişkilendirmenin iki yolu var; karşılaştırma yapmak ve doğrudan etkilerini incelemek. Karşılaştırmalı yaklaşım, diğerine göre daha fazla dikkat çekmektedir.

Karşılaştırmalı Yaklaşım

Benzerliklerden başlamak gerekirse ABD ordusunun Irak’tan çekilmesinden duyulan korku, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinden ve Taliban’ın yönetimi ele geçirmesinden önce bile Iraklılar arasında yaygındı. Irak’ın mevcut durumu, İran yanlısı milis güçler ve DEAŞ’ın Irak’taki son saldırılarıyla selefi cihatçı grubun yeniden güçlenmesi olasılığıyla gölgelenmektedir. Afgan hükûmetinin düşüşü ve Afgan ordusunun yenilgisi; DEAŞ’ın, 2014 yılında Musul’da düzenlediği taarruza karşı, silahlı güçlerin ve polis güçlerinin başarısız kaldığı zamanı anımsatmaktadır.

Pek çok Iraklı; İran’ın, Irak hükûmeti ve ülkedeki İran destekli milislere, ABD askerî personeline ve diplomatik birimlerine saldırı çağrısında bulunarak baskı kurması sonucunda, ABD askerinin çekilmesinden endişe duymaktadır.

Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsünden araştırmacı Bilal Wahab’ın belirttiği gibi Irak hükûmeti ve devrilen Afganistan hükûmeti arasındaki bir diğer önemli paralellik, güvenlik gücü yönetişimi ve diğer hükûmet hizmetlerinde patronaj politikalarına öncelik vermeleridir. Bununla beraber Wahab; bugünün Irak’ında, ABD’nin çekilme ihtimalini zayıflatacağını iddia ettiği konuların altını çizmektedir: DEAŞ karşıtı koalisyonu desteklemek ve İran’ın yayılmacı gündemini göz ardı edememek. Üstelik Irak’taki birçok yerel paydaş, İran destekli milis yönetimini dizginleme rolünde giderek daha etkin hâle gelmektedir. Necef ve Kum arasındaki dinî rekabet, ABD ordusunun geri çekilmesinin sonuçlarına karşı giderek daha açık sözlü olan Kürt ve Sünni politikacılar ve Taliban’ın aksine Irak milislerinin kolektif bir liderlikten ve benzer bir popülerlikten yoksun olması gibi durumlar; bu süreçteki gelişmelere örnek olarak gösterilebilir.

Ulusaşırı Cihatçılık Yeniden mi Doğuyor?

Irak’a yönelik doğrudan etkilere geçilirken Arap Araştırma ve Politika Çalışmaları Merkezinde Politika Analizi Direktörü Marwan Kabalan’a göre Taliban zaferi, cihatçı grupların ve örgütlerin Irak ve Suriye’deki yenilgilerinin sonucunda kaybettikleri umudu canlandırmıştır. ABD’nin ülkeden çekilmesi, yapılan anlaşmanın neticesi olmasına rağmen Taliban, yönetimi devralmayı ABD emperyalizmine karşı bir zafer olarak yansıtmaktadır.

Taliban medyasının çeşitli illeri ele geçirmesiyle ilgili sunduğu görüntüler, birçok Irak gözlemcisine DEAŞ’ın 2014 yılında Musul dâhil Irak’taki birçok kenti hızla kontrol altına aldığı günleri anımsatmıştır. İddiaya göre bu görüntüler, bugün Irak’ta uyuyan DEAŞ hücrelerini harekete geçirmektedir.

Taliban’ın canlanması, İslam ümmetini birleştirmeye teşvik eden küresel bir cihatçılıktan ziyade çağdaş kabileciliğe daha yakındır. Orta Doğu ve Batı Asya’daki terörizm gibi uluslararası düzeyde olmaktan ziyade daha çok yereldir. Terörizme karşı küresel savaş ve 2003 Irak işgali hem askerî müdahaleler hem de başarısız ABD dış politikaları; terörizmin kurbanı ülkeler için daha derin karmaşıklıklara neden olmuştur.

İran Yanlısı Milisler ve “Geri Çekilme” Kampanyası

Geçmişteki siyasi-askerî etkiye ve ivmeye sahip olmayan DEAŞ’tan uzaklaşan İran yanlısı milisler, ABD’nin çekilmesinin ardından Irak Devleti’ne ve sivil topluma yönelik gerçek bir tehdit oluşturmaktadır. İran destekli milisler, çeşitli baskı biçimleri ve çıkar grupları aracılığıyla (Meclis çağrıları, medya ve sosyal medya propagandası ile yabancı elçilikleri, diplomatik kurumları ve askerî üsleri hedef alma gibi) ABD birliklerinin ülkeden ayrılmasını açıkça desteklemekte ve kampanya yürütmektedir.

Erbil merkezli gazeteci Paul Iddon, Iraklı milislerin Taliban’ın yönetimi ele geçirmesini şu şekilde yorumlamaktadır: “Temel ders… Düşmanın üstün teknolojisine ve ateş gücüne karşı yeterince dayanabilirlerse düşman sonunda yorulacak ve kendi yandaş rejimlerini çöküşe terk ederek geri çekilecektir”. Ancak yukarıdaki iddiaya karşı argüman da sunulabilir. İran yanlısı milislerin, Taliban gibi Irak’taki yönetimi devralma planı yaptığına ilişkin bir endişeye karşı Taliban’ın aksine, Irak’ın siyasi ve güvenlik mekanizmasına çok daha fazla entegre ve müdahil olduğunu belirtmekte fayda var. Ayrıca Taliban’ın yeniden canlanması, ABD’nin yokluğuna bağlı olmasına rağmen Irak’ta İran yanlısı milisler, İran’ın desteği ve rehberliğiyle beraber ABD’nin varlığında işlev ve faaliyet gösterebilmekte ve etki alanını genişletebilmektedir.

Irak’a Yerleşecek Afgan Mülteciler

Şafak Haber Ajansına konuşan konuya yakın kaynaklar, Afgan mültecilerin Irak topraklarına yerleştirilmesi önerisinin ortaya atıldığını iddia etti. Bu iddia eğer doğruysa Afganistan’daki gelişmelerin Irak’a doğrudan etkilerinin en endişe verici örneklerinden biri olacaktır. Önerinin Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri tarafından Bağdat Zirvesi’nde öne sürüldüğü iddia ediliyor. Bağdat bunun karşılığında mali yardım alacak. Bağdat’a ilk Afgan mülteci grubunu kabul etmesi için ilk ödeme olarak 1 milyar dolar verilecek. Rapor edilen spekülasyonlara göre Irak’a gidecek ilk grubun toplam 10.000 Afgan olacağı tahmin ediliyor.

İran’ın Irak’taki rolünün şiddetli savunucusu ve Mustafa Kazımi hükûmetine muhalifliğiyle bilinen Iraklı yazar Mazen el-Zeydi, Irak’ın UTV Kanalında Adnan el-Taie’nin “Al-Haq Yuqal” başlıklı programında gerçekleştirdiği röportajda, “KİK ülkeleri, Bağdat Zirvesi’ne verdikleri siyasi destek karşılığında bu öneriyi Kazımi’ye bir talep olarak kabul ettirmeye çalıştılar.” açıklamasında bulundu. Röportajdaki Afgan göçmenlerin Irak’a yerleştirilmesine ilişkin iddialara, Irak Göç ve Göçmenler Bakanlığı Müsteşarı Kerim el-Nuri’nin cevabıysa “Bakanlıkların konuyla ilgili bir bilgisi yok.” şeklinde oldu.

Aynı kaynaklara göre İran, Şii Afgan mültecilerin özellikle Sünni çoğunlukta olan el-Anbar’a yerleştirilmesi durumunda bu öneriyi memnuniyetle karşılayacağının sinyallerini verdi. Irak gözlemcileri böyle bir iddiayı ve özellikle İran’ın pozisyonunu üç perspektiften ele almaktadır: (1) Çoğunlukla Hazaralar olarak bilinen Afgan Şiilerini İran’ın sorumluluğundan uzaklaştırmak; (2) Saddam Hüseyin tarafından 1990’lı yılların başında yürütülen bir stratejiyi tekrarlayarak (Halkın Mücahitleri Örgütü’nü İran’daki vekili olarak kullanmak) Irak-Suriye sınırlarına yakın jeopolitik olarak hassas bir bölgede uzun vadeli bir vekil topluluktan faydalanmak; (3) Irak’ın en büyük Sünni ilinde demografik bir değişiklik yapmak.

Geleceğe Doğru

Taliban’ın ülkede tam kontrolü sağlamasının Irak’a doğrudan etkilerini analiz etmek zaman alacaktır ancak bazı mevcut unsurlar, yaklaşan gelişmelerden bazılarını açıklamamıza yardımcı olabilir. Buradaki en baskın unsur, ABD müdahalesidir. ABD, geri çekilmesinden ve uzun süredir işgal ettiği bir ülkeyi yeniden inşa edememesinden dolayı suçlanıyor ve bu suçlamanın, Irak’taki eylemlerinin ve başarısızlıklarının bir sonucu olduğu söylenebilir. Hem Irak hem de Afganistan, ABD’nin mevcut askerî rolünden çok, ABD tarafından kurulan yozlaşmış siyasi sınıflar tarafından güçsüzleştirildi ve hâlâ güçsüzleştiriliyor. Ek olarak Bağdat ve Kabil, ABD’nin güvenilmez bir ortak olduğunu farklı şekillerde öğrenmiş oldu. Bu yüzden devlet kurumlarını ve silahlı kuvvetlerini kendi kendine yetecek şekilde yeniden inşa etmek, ileriye dönük tüm politikaların ana odak noktası olmalıdır.