ABD’nin Yemen’deki Sınırlı Varlığı

ABD’nin Yemen’deki Sınırlı Varlığı
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Husilerin “İran’ın cömert desteğinden” faydalandığını belirtti ve Husileri, Yemen’deki insani krizi derinleştirdiği gerekçesiyle eleştirdi. İran, bu açıklamalar karşısında sessizliğini korusa da daha önce buna benzer suçlamaları daima reddetmişti. ABD, bunun yanında Yemen hükûmetinin Marib şehrinde kontrol ettiği bölgeye düzenlenen bir saldırıyı yönettiği gerekçesiyle bir Husi komutana yaptırım uygulandığını da duyurdu. Blinken, aynı açıklamada yaptırım uygulanan el-Gamari’nin özellikle Yemenli sivillere yönelik düzenlenecek eylemler için bölgeye atandığını ifade etti ve Husilerin, Suudi Arabistan ve diğer komşu ülkelere saldırılar düzenlemeye devam ettiğini söyledi.

Yemen konusunda çelişkili politikalar sergileyerek iç savaştaki ABD askerî desteğini sonlandıran Joe Biden yönetimi, Yemen’den yüzünü tamamıyla çevirmemiştir. Diplomatik yollarla Suudi Arabistan’ı destekleyen ABD’nin, Yemen’deki iç savaşa ne tam dâhil olduğu ne de savaştan tam anlamıyla çekildiği söylenebilir. Bu doğrultuda ABD’nin, müttefiki Suudi Arabistan’ı da yalnız bırakmamak adına diplomatik yollarla Yemen’de tutunmaya çalışmakta olduğu ve burada sınırlı bir varlık gösterdiği ifade edilebilir.

ABD’nin Yemen’de gösterdiği sınırlı varlığın gerekçelerinin inceleneceği bu yazıda; İran’ın Husilere destek vermekle suçlanmasının altındaki nedenler ve ABD’nin bölgeden çekildiği takdirde Yemen’in, Rusya için açık bir hedefe dönüşeceği anlatılacaktır. Bunlara ek olarak Husiler ve İran arasındaki etkileşim, İran açısından incelenecektir. Ancak her şeyden önce Biden yönetiminin, Yemen’deki tutarsız tavrına değinilecektir.

Biden Yönetiminin Yemen Çıkmazı

Biden yönetiminin Husilere yönelik yaptırım uygulayıp uygulamama ve Yemen’deki birçok konuda takındığı çelişkili tavırlar ABD’nin, dış politikada insan hakları savunuculuğu ve Orta Doğu’daki müttefikleriyle ilişkilerini düzeltmek gibi iki olgu arasına sıkışmasından kaynaklanmaktadır. Biden, iktidara geldiğinde Donald Trump’ın Husileri hedef alan yaptırımlarını, Yemen’deki sivil halkın durumunun daha da kötüleşeceği endişesi ve kendinden önceki siyasi iktidarın politikalarını sürdürme kaygısıyla kaldırmıştır. Ancak bu tavrı devam ettiremeyen yeni yönetim, başka yaptırımları devreye sokmuştur. Bununla birlikte aynı yönetim, müttefik Suudi Arabistan’a askerî destek vermekten -Yemen’deki insani krizin derinleştiği gerekçesiyle- geri durmuştur.

Husilerin herhangi bir ateşkes teklifine yanaşmaması nedeniyle Suudi Arabistan’ın savaşı devam ettirme mecburiyetinde olması hem Orta Doğu’daki müttefikleriyle güven tazelemek isteyen hem de gerginliği azaltma peşinde olan ABD’nin, bölgedeki politikalarının önüne set çekmektedir. Bu doğrultuda ABD’nin, insani krizin günden güne derinleştiği Yemen’de askerî olarak varlık göstermemesi, insan haklarını öncelemesiyle paralellik göstermektedir. Ancak sahada etkinliğini sona erdiren ABD, zedelenen müttefiklik ilişkilerini tazelemek adına -Husi liderlere yaptırım, İran’ı Husileri desteklemek gibi gerekçelerle itham etmek gibi- diplomatik adımlar atmakta ve bu durumu dengelemek istemektedir. Öte taraftan Yemen özelinde Husiler hem ABD’nin bölgede devam ettirdiği yatıştırma politikasını engelleyerek ABD’nin tüm enerjisini Rusya ile Çin’e harcamasına ve küresel güç olma savaşında rakiplerini ekarte etmesine izin vermemekte hem de Suudi Arabistan’ın ateşkes tekliflerini kabul etmeyerek Suudi Arabistan’ı İran’la anlaşma zemini bulmaya mahkûm etmektedir. Bu bilgiler ışığında çözümsüzlüğe her gün biraz daha yaklaşan Yemen’de, ABD’nin son adımları değerlendirilecektir.

ABD’nin, Barack Obama Dönemi’nden bugüne Orta Doğu’dan çekilme politikasını devam ettirdiği görülmektedir. Ancak bu çekilme sırasında müttefikleriyle ilişkilerini dengede tutamayan ABD’nin Orta Doğu’da sürdürdüğü politikalar, sürüncemede kalmaktadır. Ayrıca Rusya’nın ekonomik gücünü konsolide ettikten sonra Sovyetler Birliği zamanındaki gibi Orta Doğu’da aktif rol oynamak istemesi ve dış politikada bu bölgeyi öncelemesi, ABD’nin çekilme planlarının önünde bir set gibi durmaktadır. Bunun yanında Çin’in de Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da varlık göstermek istemesi, ABD’nin isteğinin aksine Çin-ABD rekabetinin Orta Doğu’da da yayılmasına neden olabilecek bir gelişmedir.

ABD’nin Yemen’deki Sınırlı Varlığı

Blinken’ın İran’ı Husileri desteklemekle suçlaması, yıllardır kabul edilmeyen İran-Husi ilişkilerini kanıtlayamasa da İran’ı köşeye sıkıştırmak için ve Suudi Arabistan’ın yalnız olmadığını göstermek adına atılmış bir adım olarak görülebilir. Son zamanlarda Suudi Arabistan, sahada başarısız olup birçok defa ateşkes talebinde bulunmuş ve iç savaşın kontrolünün Husilerin eline geçmesine neden olmuştur. Bunun yanı sıra Suudi Arabistan’la bölgesel gerilimi azaltmak adına masaya oturan İran, Husi-Suudi Arabistan ateşkesine öncülük edebilecek bir imaj oluşturmuş ve bu sayede birçok kazanım elde edebilecek bir konuma ulaşmıştır. Bu doğrultuda yaptığı açıklamayla birlikte masada müttefiki Suudi Arabistan’ın elini güçlendirecek olan ABD, İran’ın Husi-Suudi Arabistan çatışmasında kendisini ara bulucu olarak resmetmesinin önüne geçmek istemektedir. ABD, sahada savaşan aktörlerden birine doğrudan lojistik destek vermekle suçladığı İran’ın, savaşta taraf olduğunu vurgulamıştır. Böylece ABD, sahada inisiyatifini ele geçiremediği Yemen İç Savaşı’nda müzakere masasında ağırlığını koymak istemekte ve savaşın sonucunu belirleme gücünü İran’a bırakmak istememektedir.

Dahası Yemen’deki çatışmada askerî varlığını sonlandırmasına rağmen bölgede diplomatik olarak varlık gösteren ABD’nin, Rusya’nın buradaki nüfuzunun artmasını engellemek istediği söylenebilir. Daha önce Suriye’deki krizde varlık gösteremeyen ABD’nin dolduramadığı boşlukları Rusya’nın değerlendirdiği göz önüne alınırsa Husilerle ve Yemen hükûmetiyle ilişkilerini kesmeyen Rusya’nın, Yemen’de boşluk aradığı görülmektedir. Ayrıca Rusya’nın Yemen’deki savaşta tarafların müzakere masasına oturması gerektiğini açıklaması, Rusya’nın Kızıldeniz’de varlık gösterme isteği ve Rusya-İran ilişkilerinin boyutu da hesaba katılırsa ABD’nin Yemen’den çekildiği takdirde Rusya’nın burada etkinliğini artırması sürpriz bir gelişme olmayacaktır.

İran Kanadı

İran, Husilerle ilişkilerini bugüne kadar hep reddetmiştir. Böylece Yemen’deki derinleşmiş politik krizin sorumluluğuna da ortak olmayan İran, vekili Husiler sayesinde birçok kazanım elde etmiştir. Ancak Husilerin, sahadaki başarısının tümüyle İran’a atfedilmesi gerçekçi bir yaklaşım değildir. 2003’ten bugüne ülke içinde savaşan Husiler hem taktiksel doktrini öğrenmiş hem de Yemen Cumhuriyeti’nin silah envanterini ele geçirerek operasyonel kapasitesini artırmış bir güçtür. İran’dan lojistik destek alan Husiler, İran için az maliyetli bir ortak olmasının yanında İran’ın bölgesel rakibi Suudi Arabistan’ı ve küresel rakibi ABD’yi Yemen İç Savaşı’nda meşgul ederek bu aktörlerin, doğrudan İran’a odaklanmasının önüne geçmektedir. Suudi Arabistan ile Irak’ta başlayan müzakerelerde istediğini elde etmek adına Husileri koz olarak kullanabilecek olan İran, ABD’den gelen suçlamaları kuvvetle muhtemel yine reddedecek ve az maliyetle çok kazanım elde ettiği bu süreci sonlandırmak istemeyecektir.

Sonuç olarak dış politikada insan haklarını merkeze alan ve Orta Doğu’da gerginliği azaltmak isteyen ABD’nin, sivillerin savaştan büyük zarar gördüğü Yemen’de, Suudi Arabistan’dan desteğini tamamıyla çekmediği görülmektedir. ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın İran’ı Husilere destek vermekle suçlaması, Suudi Arabistan’ın yalnız olmadığını göstermekte ve İran’ın, Yemen İç Savaşı’nda tarafsız bir aktör olmadığının tekrarlanmasını sağlamaktadır. ABD, bu sayede müzakere masasındaki ortağının elini güçlendirdiği gibi İran’a bir barış gücü olarak bakılmasının da önüne geçmektedir. Ek olarak Orta Doğu’da boşalttığı noktaları dolduran Rusya’nın stratejik hamlelerinden çekinen ABD, Rusya’nın Yemen’de kendisine alan açma ihtimaline endişeyle bakmaktadır. ABD’nin; Yemen’de gösterdiği sınırlı varlığı sıfıra indirmesi veya Suudi Arabistan destekli koalisyonun ateşkes yapıp ülkeden ayrılması, Yemen’in bileşenleriyle iyi ilişkileri olan Rusya’ya, Kızıldeniz’deki hedeflerine ulaşmak için uygun ortam sağlayacaktır. Bu doğrultuda ABD’nin, Suudi Arabistan’la masaya oturan İran’ı suçlaması, ABD Yemen Özel Temsilcisi Tim Lenderking’in Marib’in düşmeyeceğini açıklaması gibi gelişmeler; ABD’nin, Yemen’deki savaşı İran’ın ve müttefiki Rusya’nın istediği senaryolarla bitirmek istemediğini göstermektedir. İran ise bu suçlamaları bugüne kadar olduğu gibi reddetme yolunu tercih ederek Yemen’deki krizin insani boyutuna ortak olmayacak ve zaten hedefe konduğu uluslararası kamuoyunda daha fazla dikkat çekmek istemeyecektir.