Afganistan ile İran Arasında Nehre Atılan Göçmen Krizi

Afganistan ile İran Arasında Nehre Atılan Göçmen Krizi
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

2 Mayıs Cumartesi günü Afganistan medyasına yansıyan bir haberde onlarca Afgan göçmenin İran Sınır Muhafızları tarafından Afganistan-İran sınırında bulunan Herirud Nehri'ne kasten atıldığı iddia edildi. Olaydan sağ kurtulanların ifadesine göre iş aramak amacıyla İran’a girmeye çalışan 57 Afgan göçmen İran Sınır Muhafızlarınca acımasızca nehre atılmış ve bir kısmı yüzerek karşı kıyıya geçmeyi başarırken bir kısmı ise boğularak can vermişti. Bu trajik olayın tanıklarından biri olan Nur Muhammed medyaya yaptığı açıklamada “İran Sınır Muhafızları bizi yakaladıktan sonra bir gün boyunca çeşitli işkenceler yaptı. Ertesi gün Herirud Nehri kenarına getirerek kendimizi atmadığımız takdirde bize ateş edeceklerini söyledi. Biz de atlamak zorunda kaldık.” diye konuştu. Nur Muhammed nehre atlayan 57 kişiden 34’ünün yüzerek karşı kıyıya geçtiğini 23’ünün ise boğularak can verdiğini söyledi. Haberin basına yansımasının hemen ardından Afganistan Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada olayın aydınlatılması için tüm boyutlarıyla araştırıldığı ifade edilirken Cumhurbaşkanı Gani olayı soruşturmak üzere İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı, Parlamento, Göç Bakanlığı ve Emniyet Genel İdaresinden gelen heyetlerden oluşan 10 kişilik bir araştırma komisyonu kurulması emrini verdiğini belirtti.

Konuyla ilgili İran tarafından gelen açıklamalarsa olayın reddi yönünde oldu. Olay basına yansır yansımaz İran’ın Herat Konsolosluğu bir açıklama yaparak İran Sınır Muhafızlarının olaya karıştığı yönündeki iddiaları yalanladı. Benzer şekilde İran Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada da “İran, Afgan göçmenlerin İran Sınır Muhafızları tarafından nehre atıldığı yönündeki iddiaları güçlü bir şekilde reddediyor.” ifadesine yer verildi. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Musevi, İran’a kaçak yollardan girmek isteyen göçmenlerin İran güvenlik güçlerine rastladıklarında kaçmak amacıyla kendilerini nehre atmış olabilecekleri ihtimali üzerinde durulduğunu belirtti. Fakat gerek Afgan yetkililer gerekse halk düzeyinde gelen tepkilerin giderek artması üzerine Tahran, Kabil’in olayı araştırmak üzere ortak komisyon kurma teklifini kabul etmek zorunda kaldı. Şu ana kadar yapılan araştırmalar sonucunda aralarında 14 ve 16 yaşlarında iki çocuğun da bulunduğu 10 kişinin cansız bedenine ulaşılırken 15 kişinin ise kayıp olduğu aktarıldı.

Olayın Afganistan’daki Yansımaları

Haber basına yansır yansımaz Afganistan kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Hükûmet üyelerinden milletvekillerine, sivil toplum kuruluşlarından insan hakları ve siyasi aktivistlere kadar farklı kesimlerden İran ve İranlı yetkililere yönelik tepki açıklamaları geldi. Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Emrullah Salih sosyal medya hesabında ünlü şair Sadi’nin “Eğer sen başka insanların ızdırabından, mihnetinden gamlanıp kederlenmiyorsan sana adamoğlu demek yakışmaz.” sözlerini paylaşarak “Irk ve menfaat söz konusu olunca bu şiir anlamını yitirebiliyor. Sadi’nin kemikleri sızlıyordur.” dedi. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü olayı “affedilemez bir cinayet” olarak nitelendirdi. Dışişleri Bakanı Vekili Hanif Atmer de benzer şekilde Twitter hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda “Mazlum vatandaşlarımızın işkence ve şehit edilmesine sebep olan bu zulüm ve vahşetten ötürü derin üzüntü içerisindeyiz. Bu affedilmez cinayetin aydınlatılması için tüm diplomatik imkânları seferber edeceğimize söz veriyorum.” ifadesini kullandı.

İki ülke arasında diplomatik krize neden olan bu olayla ilgili bir tepki de Afganistan Parlamentosundan geldi. Temsilciler Meclisi İdari Heyeti tarafından yapılan açıklamada “İran Sınır Muhafızlarının Afgan göçmenlere işkence ederek nehre atmasını en güçlü şekilde kınıyoruz.” ifadesine yer verildi. Ayrıca aralarında milletvekilleri ve insan hakları aktivistlerinin de bulunduğu 120 kişi Devrim Rehberi Hamenei ve Cumhurbaşkanı Ruhani’ye hitaben bir mektup yazdı. Bir nüshasının Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine de gönderildiği belirtilen mektupta yaşanan olaydan ötürü İran devleti özür dilemeye, mağdurların ailelerine tazminat ödemeye ve sorumluları cezalandırmaya davet edildi. Afganistan resmî yetkililerinin yanı sıra Taliban yönetiminden de tepki geldi. 3 Mayıs Pazar günü Taliban tarafından yayımlanan bildiride olay “acımasızca” olarak nitelendirildi ve İran devletinden sorumluların cezalandırması ve benzer olayların bir daha yaşanmaması için gerekli önlemleri alması talep edildi.

Diğer taraftan en yoğun, belki de en sert tepki ise halktan geldi. Olayın basına yansımasının hemen ardından sosyal medyada İran’a karşı tepkiler çığ gibi büyüdü. Koronavirüs salgını nedeniyle sokağa çıkma kısıtlaması uygulanmakta olmasına rağmen Başkent Kabil ve Herat gibi büyük şehirlerde İran temsilcilikleri önünde gösteriler düzenlendi. Afganistan’a yük taşıyan İran’a ait kamyonlar öfkeli gruplar tarafından taşlandı ve kamyoncular ölümle tehdit edildi. Sınır kenti Herat’ta İran’a ait bir kamyonun göstericilerce ateşe verildiği basına yansıdı. Olayın üzerinden iki haftadan fazla bir süre geçmesine rağmen özellikle sosyal medyada tepkiler hâlâ devam ediyor. Zira Afganistan halkının İran’a yönelik olumsuz tutumu, sadece bu olaydan kaynaklı değil. Tepkiler incelendiğinde Tahran’ın Afganistan’ın iç meselelerine yönelik aşırı müdahaleci tavrı ve Taliban ile olan irtibatı halkın rahatsız olduğu diğer konular olarak öne çıkmaktadır. Dolayısıyla bu olaydan bağımsız olarak özellikle halk nezdinde İran’a karşı bir öfke birikimi olduğu söylenebilir. Bu anlamda bu tepkiler söz konusu öfkenin bir dışa vurumu olarak yorumlanabilir.

İran’ın Afgan Göçmenlere Yönelik Tavrı

Afgan göçmenlerin İran güvenlik güçlerince kötü muamelelere maruz kalması yeni bir şey değil. 1979’da Sovyetlerin Afganistan’ı işgal etmesiyle başlayan iç savaş sonrası din ve kültürel yakınlık dolayısıyla İran’a sığınan Afgan göçmenler yaklaşık 40 yıldır sistematik baskı ve ayrımcılık gibi sorunlarla boğuşmaktadır. İran’da bir mülteci yasası olmaması sebebiyle göçmenler pek çok temel haklardan yoksun olarak yaşamaktadır. Bu da onları her türlü istismara açık hâle getirmektedir. Afgan göçmenlerin fizikî tacize uğraması, sağlıksız ve insanlık dışı koşullarda alıkonması, zorla çalıştırılması ve aile bireylerinin birbirlerinden koparılması gibi ihlaller sık sık Uluslararası İnsan Hakları İzleme Örgütünün raporlarına yansımaktadır. Afgan göçmenlerin maruz kaldığı baskı ve toplumsal ayrımcılık; belirli şehir ve mekânlara göçmenlerin girişinin yasaklanması, okul ve üniversitelerde belirli bölümlere kabul edilmemesi ve göçmenlere organ naklinin yasaklanması gibi uç noktalara kadar ulaşmıştır. Özellikle ABD ile İran arasındaki gerilimin artmasıyla İran’daki Afgan göçmenler üzerindeki baskılar da artmıştır. Mülteci konusu sürekli İranlı devlet adamları tarafından gerek dış politikada gerekse iç politikada sıkıştıklarında başvurdukları bir konu olagelmiştir. Yüksek işsizlik ve ekonomik daralma gibi iç politikaya ilişkin sorunlar da gündeme gelince İranlı yetkililer yine sorunların kaynağı olarak Afgan mültecileri göstermekten çekinmemektedir. İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Abbas Arakçi geçen yıl ekonomik yaptırımlar sonucu ülkesinin petrol ihracatının sıfıra inmesi durumunda mültecilerden İran’ı terk etmelerini istemek zorunda kalacaklarını belirtmişti. Benzer şekilde Cumhurbaşkanı Ruhani 8 Mayıs 2019’da yaptığı açıklamada ülkesinin mülteci politikasının Avrupa’ya “mülteci akını” yaşanmasının önüne geçtiğini ifade ettikten sonra “Nükleer Anlaşma çerçevesinde İran’ın çıkarları korunmazsa Avrupa’nın güvenliğini yakından ilgilendiren uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele, güvenlik meseleleri ve mülteci kabulü gibi hususlarda İran’ın mevcut politikalarını sürdüremeyeceğine” işaret ederek AB’ye gözdağı vermişti. Buna ek olarak İran yürüttüğü pek çok çatışmada mültecileri kullanmıştır. İlk olarak İran-Irak Savaşı’nda (1980-1988) Afgan göçmenleri kullanan İran yakın tarihte de oturma izni, vatandaşlık gibi vaatlerle Suriye, Irak ve Yemen savaşlarında Afgan göçmenleri ön cephelerde savaşa sürmüştür. Sonuç olarak Afgan göçmenler İran’da bir vatandaşın üstlenebileceği tüm yükümlülükleri yerine getirmiş ve bazıları İran için savaşmış olmasına rağmen hâlâ en temel haklara bile sahip olmadan yaşamlarına devam etmektedir. Dolayısıyla Afgan göçmenlerin İran güvenlik güçlerince nehre atılması münferit bir olay olmaktan ziyade yaklaşık 40 yıldır süren sistematik bir kötü muamelenin ulaştığı son noktadır.