Ahmed Ferdid: İran’da Batı Karşıtlığının Teorisyeni

Ahmed Ferdid: İran’da Batı Karşıtlığının Teorisyeni
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Modern İran, siyasi değişimler ve toplumsal gelişmeler açısından oldukça hareketli dönemler geçirmiştir. Söz konusu alanlarda meydana gelen bu hareketlilik, düşünce sahasında hayata geçmeden elbette ki mümkün olmamıştır. Bu nedenle siyasal ve toplumsal hareketlere yön veren düşünce hareketleri, her toplumda var olduğu gibi İran’da da var olmuş ve bu hareketler, ortaya çıkardığı sonuçlar itibarıyla her zaman etkili ve dikkate değer nitelikler sergilemiştir. Nitekim Aydın Hareketi (Cereyan-i Ruşenfikri) isimli İranlı entelektüellerin ülkenin siyasal ve toplumsal hayatındaki rolüne işaret eden konunun hâlâ güncelliğini koruması ve çeşitli tartışmalara konu olması, bu etki ve önemi gösteren bariz örneklerdendir. İran’ın düşünce dünyasında gerek ülke içinde gerekse ülke sınırları dışında nam salmış isimlerle birlikte, uzun bir zaman diliminde etkili olmasına rağmen ismi pek duyulmayan düşünce insanlarından biri de şüphesiz Ahmed Ferdid’dir.

Hayatı

Ahmed Mehini Yezdi adıyla 1910’da Yezd’de dünyaya geldi. Babası bölgenin küçük ancak göreli zengin toprak sahiplerinden Ali Mehini Yezdi, Ahmed’in küçük yaşlardan itibaren eğitimiyle ilgilendi. Ahmed 16 yaşına kadar kaldığı Yezd’de medrese eğitimi aldı. Arapçayla beraber Fransızcayı da öğrendi. Daha sonra Tahran’a giderek üniversite eğitimine başladı ve 1935’te Eğitim Bilimleri alanından diplomasını aldı. Mezun olduktan sonra Millî Eğitim Bakanlığında istihdam edildi ve öğretmen olarak okullarda göreve başladı. Bu sürede Almancanın yanı sıra eski Pers dili olan Pehleviceyi de öğrendi. Daha lise dönemindeyken ilgi duyduğu ve okumalar yaptığı felsefe alanından kopmayarak bu alanda yayımlanan yabancı makaleleri Farsçaya çevirmeye başladı. 1940’lı yılların başına gelindiğinde genç bir felsefeci olarak ilgili çevrelerce bilinen bir isim oldu. Bu dönemde soyadını Ferdid olarak değiştirdi. 1947’de 37 yaşındayken devlet bursuyla Sorbonne Üniversitesi Felsefe Bölümünde doktora eğitimi almak için Fransa’ya gitti. Fakat eğitimini bu okulda tamamlamadan Almanya’ya geçerek Heidelberg Üniversitesine kaydoldu. Ancak Almanya’da da eğitimini sona erdirmedi ve nihayetinde İran’a geri döndü. İran’a döndükten sonra doktora derecesi olmamasına rağmen ünlü İranlı Sosyal Bilimci İhsan Neraki aracılığıyla o dönem Tahran Üniversitesi Edebiyat Fakültesi dekanı olan ünlü düşünür Hüseyin Nasr tarafından öğretim üyesi olarak üniversiteye alındı. Üniversitedeki görevinden 1972’de emekli oldu ancak 1979 Devrimi’nden altı yıl sonra üniversiteden uzaklaştırılana kadar ders vermeye devam etti. Son yıllarını inzivada geçiren Ferdid, 16 Ağustos 1994’te hayata gözlerini yumdu.

Düşünce Serüveni

İki dünya savaşı arası dönemde İran’da Pehlevi rejimi kurulmuş ve tepeden modernizasyon politikaları sıkı bir şekilde uygulanmaya başlanmıştı. Genç yaşlarında olan Ferdid, bu dönemde Fransız Filozof Henri Bergson’ın etkisindeydi. Ferdid’in, Bergson’da akılcı modernitenin eleştirisini görmesi, onun bu filozofa ilgi duymasında etkili olduğu gibi aslında onun bizzat içinde bulunduğu toplumun sorunlarına ilişkin çözüm arayışının hangi yönde olduğunu da açıklamaktadır. Bergson’dan esinlenen Ferdid; modern dünyanın, maneviyattan boşaltılmış bir dayatma olarak İran toplumunun irfan ve maneviyatla yoğrulmuş kültürel mirasıyla bağdaşamayacağını düşünmekteydi.

Ferdid kısa süre sonra Alman Filozof Martin Heidegger’i keşfetti. Heidegger’in düşünceleriyle tanışması onda büyük bir etki yarattı. Bu etki o kadar büyüktü ki hayatının sonuna kadar her zaman kendisini onun sadık takipçisi olarak tanımladı ve verdiği derslerde ve yaptığı konuşmalarda Heidegger’in düşüncelerini İranlılara anlatmaya çalıştı. Ferdid, Heidegger’in İran’daki en ünlü takipçisi ve düşüncelerini aktaran kişi olarak bilinse de aslında o her zaman kendi yorumlarını Heidegger çizgisinde dile getirmekteydi. Başka bir ifadeyle Heidegger’in Batı felsefesi tarihi üzerindeki görüşlerini İran’a uyarlamaya çalıştı. Bu doğrultuda İran çağdaş düşünce hayatına armağan ettiği “garbzedegi (westoxification)” kavramıyla İran’ın ve genel anlamda Doğu’nun Batı medeniyeti karşısındaki yenilgisini açıklamaya çalıştı. Ferdid’e göre Doğu ve Batı; coğrafi, siyasi, ekonomik veya kültürel kavramlar olmaktan ziyade iki farklı ontolojik düşünce biçimine işaret etmektedir. O, metafizik düşünce olarak gördüğü Batı’nın tam anlamıyla Doğu’yu kendi hâkimiyeti altına aldığını savunuyordu. Ferdid’e göre bu istila sadece günümüzde tamamlanmış bir durum değil tarihsel olarak cereyan edegelmiş bir durumdur. Bu nedenle Antik Yunan felsefesinden etkilenen Molla Sadra ve Farabi gibi tarihî isimleri dahi “garbzede” olarak değerlendirdi.

Etkisi

1979 Devrimi’nden önceki yıllarda Ferdid’in merkezinde olduğu bir çevre oluştu. İran’ın o dönem önde gelen entelektüellerinden birçok ismin içinde bulunduğu bu çevre, genelde Emir Hüseyin Cihanbeglu’nun evinde bir araya gelirdi. Daryuş Şayegan, Hamid İnayet, Gulamhüseyin Saidi, Daryuş Aşuri, Ebulhasan Celili ve Rıza Daveri gibi ünlü yazar ve düşünürlerin katıldığı bu oturumlar, zaman içinde Ferdidiye Oturumları adını aldı. Ferdid’in takipçileri, önemli isimlerden oluşsa da dar bir entelektüel çevreyle sınırlı kalmadı. İran o dönem, Batı modernliğini benimsemiş Pehlevi rejiminin yönetiminde, Marksist gruplardan İslamcı çevrelere kadar farklı çizgilerin farklı motivasyonlarla rejim karşıtı faaliyetlerini yürüttüğü bir atmosfer içerisindeydi. Bu koşullar altında Batı emperyalizmi karşıtlığı, tüm grupların kesiştiği noktaydı ve bu açıdan söz konusu akımların her biri Ferdid’in söylemlerinde kendine hitap eden ifadeler bulabilmekteydi. Bu nedenle Ferdid gerek üniversitede verdiği derslerinde gerekse katıldığı diğer programlarda her zaman kalabalık dinleyici kitlesiyle karşılaşırdı.

1979 Devrimi’ne gelindiğinde, Devrim’i destekleyen Ferdid, daha etkin olmaya çalıştı. Bu dönemde yeni sistemde aktif rol üstlenen bazı isimlere karşı sert tutum benimsedi. Bunlar arasında geçici hükûmetin başbakanı Mehdi Bazergan ve kültürel devrim sürecinde etkili olan ünlü İranlı düşünür Abdulkerim Suruş da bulunmaktaydı. Ferdid, her ne kadar İslami harekete mensup olsalar da bu şahısların aslında liberal çizgide olduklarını savunarak onlara karşı geldi. Ancak bu karşı karşıya geliş o dönemde daha güçlü konumda olan Suruş ve çevresi lehine sonuçlandı ve Ferdid giderek sahneden çekilmek zorunda kalıp hayatının son yıllarını inzivada geçirmeye mahkûm edildi. Tüm bunlara rağmen Ferdid’in açtığı yol, takipçileri tarafından izlendi. 1980’li yıllarının sonundan itibaren muhalif konuma düşen Suruş ve çevresiyle Ferdid takipçileri arasında 1990’lı yılların ortasına kadar süren ve Heideggerciler-Popperciler karşılaşması olarak bilinen bir felsefi tartışma meydana geldi. Daha sonra Reform Hareketi’nin güçlenmesiyle ibre Poppercilerden yana döndüyse de devam eden süreçte bu akımın İran siyaset meydanında gücünü kaybetmesiyle Ferdid ve düşünceleri tekrar gündeme gelmeye başladı.

Ferdid’in yeniden gündeme gelmesinde altı çizilmesi gereken husus, onun bu sefer takipçileri tarafından değil karşıtları tarafından odağa alınmasıdır. Bu çevreler özellikle Reform Hareketi’nin akamete uğramasından sonra meydana gelen durumun düşünce temellerini incelemeye yoğunlaşarak Ferdid’in mirasını tekrar okumaya yönelmiştir. Bu çabaların bir yansıması olarak ABD’de ikamet eden İranlı Sosyolog Ali Mir-Sipasi, Ahmed Ferdid’in hayatı ve düşüncelerini incelediği kitap çalışmasını 2017’de yayımladı. Ayrıca Mir-Sipasi’nin bu konudaki çalışmaları üzerinden Ferdid’le ilgili bir belgesel hazırlanarak Mayıs 2020’de izleyicilerin ilgisine sunuldu. Bu girişimler, Ferdid’in destekçilerini de harekete geçirdi ve tartışmalar tekrar alevlendi. Mir-Sipasi tarafından hazırlanan belgesele karşı Ferdid takipçileri başka bir belgesel hazırlayarak yayına sürdü.

Ferdid, yaşadığı 84 yıl boyunca muasır İran’ın çalkantılı bir döneminde uzun bir süre düşünce dünyasının parlayan yıldızı olmayı başarabilmiştir. Modern İran’ın ilk filozofu unvanını kazanmış ve bazı yorumculara göre İran düşünce tarihinde ortaya konmuş en önemli ve en etkili kavram olarak garbzedegi kavramını ve düşüncesini üretmiştir. Tüm bunlara rağmen muhalifleri tarafından da “şiddetin teorisyeni” ve “antisemitist” gibi ağır eleştiri ve ithamlara hedef olmuştur. Gelinen noktadaysa tüm tartışmalar, çekişmeler, gündeme gelmeler, gündemden düşmeler vs. bir kenara bırakılırsa Batı ve modernite düşüncesinin ve ortaya çıkardığı sonuçların hâlâ devam ettiği dikkat alındığında Ferdid’in ortaya koyduğu görüşlerin, önemli bir tarihsel sorunu çözme yönünde ciddi bir arayış çabası olduğu açıktır. Ferdid ve fikirleri için İran düşünce dünyasında sadece bir döneme damga vurmuş ve artık zamanı geçmiş bir akım değil önümüzdeki dönemde de varlığını sürdürecek güçlü bir çizgidir denebilir.