Tarihten örneklere bakıldığında Batılı devletlerin kriz zamanı geçtikten sonra İran ile diplomasi yolunu seçtikleri görülmektedir.
Duşanbe, Taliban’ın İslam Emirliği’nin bölgede daha geniş bir İslami radikalizm dalgasını tetiklemesinden endişe etmektedir.
UAEA’nın son toplantısı, İran’ın nükleer programına dair kritik veriler içerirken kontrolsüz bir İran’ın yaratacağı daha büyük sorunlar karşısında ABD ve Avrupa’nın KOEP’i canlandırma ihtimali kuvvetlenmektedir.
İran'ın, Ukrayna krizi sırasında Rusya ile Güney Asya ülkeleri arasındaki ilişkilerin genişlemesinde “köprü” rolü oynadığı söylenebilir.
Geçtiğimiz hafta; İran’ın Zengezur Koridoru yakınlarında başkonsolosluk açması, Şah Çerağ Türbesindeki terör saldırısı ve DMO ile İstihbarat Bakanlığının protestolara ilişkin ortak bildirisi mercek altına alınmıştır.
İranlı kadınların kimliğinin Pehlevi Dönemi’nde devlet eliyle Batı’nın yanında, İslam Cumhuriyeti Dönemi’nde Batı’nın tam karşısında konumlandırılması; Batı’nın İran’daki kadın meselesindeki başlıca rolünü teyitler niteliktedir.
İran’da, Zengezur Koridoru’nun bölgesel ve uluslararası düzeyde İran karşıtı bir proje olduğu konusunda bir konsensüs söz konusudur.
İsrail-Lübnan Deniz Sınırı Anlaşması, bölge ülkelerinin atılgan enerji politikalarının yeni aşamasını başlatan bir trigger olmuştur.
Emini’nin ölümü üzerinden yürütülen etnik siyaset, sessiz ve sokağa çıkma konusunda kararsız İranlıların tereddütlerini artırıyor.
Geçmişte İran-Avrupa arasında Rüşdi meselesi ve Mikonos suikastı kriz yaratmışsa da Avrupa, tercihini diplomasiden yana kullanmıştır. Bugün de Nükleer Anlaşma’yı kurtarmak amacıyla benzer bir eğilimdedir.
Mevcut krizin, teokratik cumhuriyetin gelecekteki yol haritası üzerinde önemli ve uzun vadeli bir etki bırakması bekleniyor.
İran ve ABD arasında yapılan mahkûm takası anlaşması, her iki ülkenin de Nükleer Anlaşma’yı canlandırmaya istekli ve kararlı olduğunu göstermektedir.