Aşura, Siyaset ve Hayat

Aşura, Siyaset ve Hayat
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Şiilik geleneğinde, Aşura olarak bilinen ve Muharrem ayının onunda meydana gelen Kerbela Hadisesi kadar hiçbir hadise İranlıların toplumsal yaşamını etkilememiştir. İran’daki kültürel bilinçaltını diri tutan hadise, geçmişten günümüze farklı toplumsal sınıflar arasındaki değerini tarihî iniş çıkışlara rağmen muhafaza etmiştir. Toplumsal bir olgu hâline gelen Aşura, İran halkı arasında kolektif bilincin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Aşura öğretilerinin toplumsal ve kültürel etkileri, sosyal ilişkilerde kendini göstermektedir. Aşura, tarihî süreç içerisinde toplumun inanış ve değerlerinin kurumsallaşmasında hayati bir rol oynamıştır. Hadise, Muharrem aynın onuyla ilişkilendirilmesi sebebiyle de toplum açısından büyük bir öneme sahiptir. Aşura anlatısı yalnızca tarihî, devrimsel, sembolik, hamasi ve efsanevi boyutlarda kalmamış, inanç, değer ve toplumsal normların aktarımında da etkili olmuştur. Öyle ki İranlıların tarih boyunca özel bir ilgi ve müşterek hisle bağlılıklarını korudukları tek olgunun Kerbela anlatıları olduğu söylenebilir.

İran toplumu Muharrem ayında ve özellikle bu ayın ilk on gününde ortak bir kolektif şuurla hareket etmektedir. Her ne kadar tarihî kökleri bulunsa da hâlihazırda bu kolektif girişim, tam manasıyla toplumsal bir hareket olarak kendini göstermektedir. Tarihî bir arka plana sahip olan bu toplumsal hareket, kendine özgü ritüel ve dinî törenler aracılığıyla zihinlerde netlik kazanmakta ve sine dövme, zincir vurma, mersiye okuma, fakirlere sadaka dağıtma, adak adama, mum yakma, taziye merasimleri düzenleme ve Erbain yürüyüşüne katılma gibi çeşitli kültürel formlarla karşımıza çıkmaktadır. Dikkat çekici olan ise aşura ritüelleri, geçmişte siyasi otoriteler tarafından defalarca engellenmeye çalışılmış ve taziye merasimlerinin içeriğinde değişiklikler meydana gelmiş olsa da Aşura’nın günümüze değin toplumsal niteliğini muhafaza etmeyi ve varlığını sürdürebilmeyi başarmış olmasıdır.

Son 20 yıl içerisinde siyasi otoritenin Aşura’yı kendi güç ve meşruiyetini pekiştirme adına kullandığı açık bir şekilde görülmektedir. Ne yazı ki bu bakış açısı, Kerbela Vakasını ve Hz. Hüseyin’in direnişini kendi konumunu tahkim etmek maksadıyla bir araca indirgemektir. Ancak gene de İran toplumu ile Aşura arasında toplumsal kimliği oluşturan kültürel kodlar üzerinde etkisi olan özel bir bağ bulunmaktadır.

Her halükârda günümüzde İran toplumunda Aşura etrafında şekillenen olaylara ilişkin iki genel uygulama bulunmaktadır. Bunlardan ilki hâkim-resmî ideoloji çerçevesinde diğeri ise siyasi kaygılardan uzak ve müstakil bir şekilde icra olunmaktadır.

Siyasi iktidarın son birkaç yılda Aşura’nın İran kültüründeki önemli konumuna istinaden ritüellerde bazı değişikliklere giderek onu kendi çıkarları doğrultusunda kullanma eğiliminde olduğu söylenebilir. Bu doğrultuda kontrollü bir şekilde Kerbala anlatılarını halka aktaran meddahların halk içindeki nüfuzdan faydalanmaya çalışılmıştır. Siyasi otorite, belirli bir çerçevede meddahlar için yeni bir görev tanımı yapmıştır. Bu kapsamda meddahlar, Aşura’nın felsefesini halk kitlerine anlatmak yerine siyasi otoritenin halk üzerindeki denetimini artırmaktadır.

Mansur Arzi, Seyit Haddadyan, Mahmut Kerimi ve Muhammet Rıza Tahiriyan gibi ünlü meddahların siyasi elitleri desteklemek ve Aşura olgusunu devlet lehine kullanmak amacıyla yaptıkları faaliyetler bu duruma örnek gösterilebilir. Adı geçen şahıslar; devletin mali ve siyasi desteği sayesinde ülke genelinde altmış binden fazla meddahı organize etmiş ve böylelikle matem törenlerine katılım gösteren gruplar yönetilebilir hâle gelmiştir. Geçmişte tecrübeli şahısların kontrolünde düzenlenen yas törenleri, günümüzde devletin kontrol ettiği meddahlar etrafında şekillenen siyasi etkinliklere evirilmiştir. Meddahların toplumdaki etkisi öylesine artmıştır ki bazı meddahlar doğrudan ya da dolaylı olarak halkın siyasi itirazlarını bastırmada etkili olmuş ve dahası bazı siyasetçileri ölümle tehdit etmiştir. Siyasi otoritenin görüşleri doğrultusunda şekillenen Aşura anlatısının belli bir ölçüde İran sınırları dışına çıkarak Lübnan, Irak, Suriye ve Azerbaycan Şiileri arasında yayılması, İran toplumu ve dış politikasında onarılamayacak sonuçları beraberinde getirmiştir.

Çok yönlü gayretlere ve meddahların bir nevi mafyatik yapılanmaya girerek kendilerine has kurgulanmış bir Kerbela anlatısı sunmalarına rağmen halkın büyük çoğunluğu bu tür anlatılara itibar etmeyerek Kerbela hadisesinin gerçek öğretilerini merkeze alan yas törenleri düzenlemeye devam etmiştir. Bu doğrultuda Aşura, güç ve mevki peşinde koşanlarla mücadele etmek için fırsat bilinmiş ve adalete ulaşmanın ilk basamağı olarak addedilmiştir. Halk, Aşura ve Hz. Hüseyin ile maiyetinin direnişi sayesinde zulme karşı sessiz kalmamayı öğrenmiştir. Aşura'nın geleneksel yorumu, siyasi kaygılar güden rejim taraftarlarınca engellenmeye çalışılmasına rağmen toplumsal desteğini her daim muhafaza etmiştir. Bu durum; matem törenlerinde eleştiri ve itiraz sloganların atılması, törenlerin bir gösteriye dönüşmesi, organizasyonun resmî mercilerin kontrolünden çıkması ve tanınmış muhaliflerin törenlerde konuşma yapması gibi şekillerde kendini göstermektedir. Esasen gayriresmî öğretide Kerbela hadisesi özgürlük ve adalete erişmenin yoludur ve bu öğretide, siyasi otoritenin öne çıkarılmasına yer yoktur.

Tarihî bir anlatı olan Aşura, halk nezdinde Şii kültürünün merkezî ve birleştirici unsuru sayılmaktadır. Merasim törenleri, ülkenin muhtelif bölgelerinde farklı sosyokültürel grupların iş birliğiyle gösterişten uzak ve geleneksel bir şekilde halk desteğiyle düzenlenmektedir. Bu yönüyle Aşura ve Muharrem matemi hem toplumsal vicdanın asli bir unsuru hem de ise Şii İran kültüründe toplumsal kimliğe şekil veren başat faktörlerden biridir. Bu yaklaşıma göre Aşura kavramı; empati kurabilme, baskıya karşı direnme, fedakârlık ve uzlaşı gibi değerleri kuşaktan kuşağa aktarmanın yanı sıra günümüzde toplumun sorunlarını da gündemine almakta ve Kerbela vesilesiyle adalet ve özgürlük kavramları halk tarafından hatırlatılmak istenmektedir.


Bu makalede dile getirilen görüşler yazarların kendisine aittir ve IRAM'ın yayın politikasını yansıtmayabilir.