Azam Talikani ve Siyasi Mücadelesi

Azam Talikani ve Siyasi Mücadelesi
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran geçtiğimiz günlerde kadın hakları, basın ve ifade özgürlüğü alanlarında mücadele vermiş önemli bir ismi kaybetti. Azam Talikani, 30 Ekim 2019’da beyin fonksiyonlarını yitirmesi nedeniyle 76 yaşında Tahran’da kaldırıldığı bir hastanede yaşamını yitirdi. 1 Kasım 2019 Cuma günü cenazesi kaldırılan Talikani’nin naaşı babasının mezarının da bulunduğu Tahran Behişt-i Zehra mezarlığına defnedildi.

Azam Talikani, 1944 yılında Tahran’da doğmuştur. Babası Seyyid Mahmud Talikani, Irak’ın Necef ve İran’ın Kum şehirlerinde Şii fıkhı eğitimi almış bir din adamıdır. Mahmud Talikani daha çok Kur’an tefsiriyle ilgilenmiştir. Tefsir alanında Pertevî ez Kur’an adında bir eser kaleme almıştır. Mahmud Talikani bu eserini İslam'ın çağın şartlarına uyumlu biçimde yeniden yorumlanması amacıyla yazmıştır. Bu fikir Azam Talikani’nin siyasi yaşamını tüm hayatı boyunca etkilemiştir. Azam Talikani, yıllar sonra yayınlanan bir söyleşide kadının toplumsal hayatta güçlü bir konuma sahip olmasını isteyen babasının, çocuk yaştan itibaren kendisini dinî ve sosyal meselelerle ilgilenmeye teşvik ettiğini ve evlenip çocuk sahibi olduktan sonra bile eğitim ve çalışma alanından kendisini soyutlamamasına dair nasihatte bulunduğunu ifade etmiştir.

Mahmud Talikani’nin dinî yönü yanında siyasi yönü de kızı Azam Talikani’nin yaşamını etkileyen unsurlardan biridir. Mahmud Talikani, Muhammed Rıza Pehlevi’nin baskıcı yönetimine karşı mücadele vermiş bir şahsiyetti. Bu yolda 1961 yılında Nehzet-i Azadi / Özgürlük Hareketi adında siyasi oluşumu kuran isimlerden biri olmuştur. Pehlevilerin saltanat rejimine muhalefetinden dolayı birçok kez hapis yatmıştır. Azam Talikani, onun bu mücadelesini miras edinmiştir. Kendisi de yine aynı sebepten 1975 yılında cezaevine girerek müebbet hapis cezası almış ve babasının mahkûm olduğu sıralarda Kasr ve Evin Hapishanelerinde kalmıştır. Azam Talikani, cezaevinden çıktıktan sonra saltanat yönetimine karşı mücadelesine devam etmiş ve İslam Devrimi’nin başarıya ulaşması için gayret göstermiştir. 1979’da gerçekleşen bu devrim başarılı olunca Talikani ailesi, Devrim Rehberi Ayetullah Humeyni’ye vermiş olduğu destek nedeniyle mükâfatlandırılmıştır. Mahmud Talikani, Devrim Komitesi Başkanlığına getirilmiş ardından Humeyni tarafından devrim sonrası ilk Tahran Cuma İmamlığına atanmış ve Anayasa Uzmanlar Meclisi üyeliğine seçilerek yeni yönetimin anayasasının hazırlanmasında yetkili kılınmıştır. Kızı Azam Talikani ise İslam Cumhuriyetinin ilk kadın milletvekillerinden biri olmuş ve Tahran milletvekili olarak meclise girmiştir. Azam Talikani, milletvekilliği döneminde yeni siyasal sistem kurulurken kadın haklarını mecliste dile getirmeye ve kadınları ikinci plana iten yasaların meclisten geçmesini önlemeye çalışmıştır. Bu dönem Azam Talikani için zor bir dönem olmuştur. Zira kendi ifadelerine göre mecliste diğer milletvekilleri tarafından babasının Halkın Mücahitleri Örgütü ile ilişkisi zikredilerek sözlü saldırılara maruz kalmıştır. Babası da devrimden sonraki ilk yıllarda anayasanın hazırlanması sürecinde Humeyni ile ihtilaf yaşamış ve Uzmanlar Meclisi oturumlarına katılmayarak Mazenderan’da münzevi bir hayat yaşamıştır.

Talikani ailesinin Mahmud Talikani’den dolayı iktidar ile devrimden kısa bir süre sonra yaşadıkları ihtilaf, Azam Talikani’nin cezaevinde kaldığı dönemde hayalini kurduğu İranlı kadınların toplumsal, siyasi ve kültürel meseleleriyle ilgilenen sivil bir örgütlenme fikrinin gerçeğe dönüşmesini geciktirmiştir. Zira İslam Devrimi Kadın Cemiyeti/Câmia-yı Zenân-ı İnkilâb-ı İslamî adını verdiği sivil toplum kuruluşu için devrimden hemen sonra yapmış olduğu başvuru ancak 1992-93 yılında kabul edilmiştir.

Azam Talikani’nin önemli faaliyetlerinden biri de Peyam-i Hacer dergisini çıkarmasıdır. İlk yıllarda aylık olarak çıkan dergi, İran basını üzerindeki baskıların nispeten az hissedildiği 90’lı yıllarda faaliyetini yoğunlaştırmıştır. Azam Talikani, bu dergide kaleme aldığı yazılarla İslam’ın, özünde kadının toplumsal ve siyasi hayata katılımına engel oluşturmayan bir din olduğu fikrini işlemiştir. Dergi bu yönde düşünen birçok feminist yazarın çalıştığı bir mahfil hâline gelmiştir. Fakat 2000 yılında Devrim Rehberi Hamenei’nin basını “düşman karargâhı” gibi çalışmak ve halkın siyasal düzenle olan bağını koparmakla suçlayan sözleri üzerine İran basını üzerinde yasal baskıların arttığı dönemde Peyam-i Hacer’in yayın faaliyeti durdurulmuştur. Derginin kapatılmasında öne sürülen sebep Azam Talikani’nin, o dönemde Hamenei’nin dinî liderliğini ve aşırı güvenlik odaklı siyasetini eleştiren muhalif din adamlarından Huseynali Muntezeri’nin ev hapsine alınmasını eleştiren yazısı olmuştur. Peyam-i Hacer’in yeniden açılması için gösterilen çaba sonuç vermeyince 2014’te Peyam-i İbrahim adında yeni bir dergi yayın faaliyetine başlamıştır.

Azam Talikani, Muntezeri olayında olduğu gibi insanların yönetime karşı eleştiri hakkının saklı olduğu inancındaydı. Kendisi de mahkûmiyeti yaşamış biri olarak kişilerin yönetimi eleştirmekten dolayı siyasi tutuklu konumuna düşmelerine karşıydı. Sistemin halkın eleştirisine açık olması gerektiğini savunmaktaydı. Eleştiriye tahammülsüzlüğün ve her eleştiriyi güvenlik krizine dönüştürerek rejimi zayıflatma girişimi olarak algılanmasının ve keyfi tutuklamaların İslam Devrimi’ne zarar verdiğini yazılarında sürekli biçimde vurguluyordu. Kendisiyle vefatından önce yapılan son söyleşide Hz. Ali’den örnek vererek onun muhaliflerine karşı hoşgörülü tutumuna göndermede bulunmuştur. Ona göre İslam Devrimi’ne ve önceki Şahlık Dönemi’ne tanık olmamış genç nesillerin siyasi otoriteye bağımlılığı ancak eleştiriye açık yeni bir siyasi yaklaşımla kazanılabilirdi. Bu düşünceyle 2009’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra gençlerin aktif rol oynadığı Yeşil Hareketi’ne ve olaylar sonrası siyasi tutuklu olarak hapse girenlere destek vermekten çekinmemiştir.

Talikani’nin en çok akıllarda kalan siyasi eylemlerinden biri de İran siyasetinin erkek egemen vasfını gündeme getirmek için cumhurbaşkanlığı seçimlerine birçok kez yapmış olduğu adaylık başvurusudur. İlki 1997 yılında yapılan başvuruların tümü, seçime katılacak adayları inceleme ve onaylama yetkisine sahip Anayasa Koruyucular Konseyi tarafından reddedilmiştir. Talikani son başvurusunu 2017 yılında 12. dönem cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yapmıştır. Talikani bu girişimleri ile İran kadınının ülkenin yönetim kadrolarına katılımının önündeki siyasal engellere dikkat çekmek istemiştir. Bu konuda muhafazakâr kesim ile arasındaki tartışmanın odak noktasını anayasanın 115. maddesi teşkil etmiştir. Cumhurbaşkanın niteliklerinin tanımlandığı 115. maddede “cumhurbaşkanı ricâl-i siyâsî/ devlet adamları ve din adamları arasından seçilir” ifadesi yer almaktadır.1 Talikani de Anayasa Koyucular Meclisinin burada geçen “ricâl-i siyasi” (devlet adamları) ifadesini erkek anlamındaki “recul” kelimesiyle ilişkilendirilerek cumhurbaşkanının yalnızca erkekler arasından seçilebileceği şerhine karşı çıkmaktaydı. Ona göre “rical-i siyasi” kadınları da kapsayacak biçimde tüm siyasetçileri tanımlayan genel bir ifade olarak yorumlanmalıydı. Talikani Şii ulemanın kendi lehinde görüş beyan etmesi ve taraftar bulabilmek için birçok kez Kum şehrine giderek Anayasa Koruyucular Meclisinin yorumunu değiştirmeye çalışmıştır.

Talikani’nin mücadele verdiği siyasi meselelerden diğeri örtünmenin devlet tarafından yasalarla zorunlu hâle getirilmesiydi. Bir din adamı olan babasının dahi zorunlu örtünmeye karşı olduğunu belirten Talikani, Nur Suresinin 31. ayetine atıfta bulunarak örtünme emrine muhatap olan kadının Müslüman değil, mümin (iman eden) sıfatıyla anıldığına dikkat çekerek örtünmenin bir dine mensup olmakla değil iman etmekle ilişkili bir durum olduğunu savunmaktaydı. Örtünme eğer Kur’an’da kişisel bir durum olan iman ile ilişkilendiriliyorsa örtünme de kişisel tercihe bırakılmalıydı.

Azam Talikani’nin siyasi hayatı İslam’ın, modernlik ve özgürlüklere aykırı bir din olmadığı fikrini savunmakla geçmiştir. Savunduğu fikirlerin esaslarını Batı medeniyetinden değil bizzat Kur’an’dan aldığını iddia etmiş ve birçok yerde Kur’an’a atıflar yapmaktan geri durmamıştır. Bunda Kur’an tefsiriyle meşgul olan babasının da etkisi bulunmaktadır. Millî ve yerli bir bakış açısına sahip olduğunu ona muhalif olan siyasi çevrelere kanıtlama çabası içerisindeydi. Bu açıdan kendisine alaycı biçimde yakıştırılan İslami-feminist nitelendirmesini feminizmin Batı tandanslı bir terim olması hasebiyle hiçbir zaman kabul etmemiştir. Kendisinin ileride yalnızca kadınların değil tüm mazlumların haklarını savunan bir figür olarak anılmasını istemiştir. Bu açıdan kadını toplumunun zulme uğrayan sınıflarından biri olarak gördüğünü belirtmiştir. Talikani, kadının bilinçlenmesi ve toplumsal statüsünün yükselmesi için harcadığı çabanın İslam Devrimi’nin tüm ezilen sınıflara yardım edilmesi ilkesiyle aynı amaca hizmet ettiğine inanmıştır. O aynı zamanda kadının İslam Devrimi’ne giden süreçte erkekle omuz omuza mücadele verdiğini hatırlatarak İran kadınının bu değerli konumu ile eğitimde, iş sahasında, toplumsal ve siyasi birçok alanda kendine yer edinme hakkına sahip olduğunu savunmuştur. Fakat bu yöndeki mücadelesini kadının aileyi ayakta tutan unsur biçiminde tasvir edilen geleneksel ve dinî yorumları dışlamadan yapmıştır. Kısaca İran, Talikani’nin vefatıyla birlikte muhafazakâr çevreler ile rejime ve ilkelerine giderek daha şiddetli biçimde muhalefet eden gruplar arasındaki uzlaşıyı sağlayabilecek önemli bir figürü yitirmiş oldu.

 

 

Muavenet-i Hukukî ve Umur-i Meclis, Metn-i Kâmil-i Kanun-i Esasi-yi İran Hemrah Ba Islahat-i Sal-i 1368 https://dlp.msrt.ir/file/download/regulation/1497687031-.pdf, [Erişim tarihi 02.11.2019]