Bağdat Saldırısı, ABD-İran Gerilimi ve Haşdi Şabi

Bağdat Saldırısı, ABD-İran Gerilimi ve Haşdi Şabi
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

2003’ten bu yana Irak siyasi sahnesinin en etkili iki dış aktörü hâline gelen ABD ve İran arasındaki giderek artan gerginlik Irak’ı istikrarsızlaştırmaya devam etmektedir. 19 Mayıs’ta Bağdat’ta hükûmet binaları ve elçiliklerinin bulunduğu, şehrin en güvenli noktası olarak görülen “Yeşil Bölgede” ABD Büyükelçiliğinin çok yakınına bir füze atılmıştır. Saldırı sonrası akla ilk gelen olasılık İran’ın Haşdi Şabi içerisindeki Tahran’a yakın fraksiyonlar ile bu eylemi planlamış olabileceğidir.

Saldırı Nasıl Gerçekleşti?

Saldırı 19 Mayıs Pazar günü uzaktan kumandasız basit bir katyuşa roketi ile düzenlenmiştir. Bazı kaynaklar roketin fırlatıldığı alanın Yeşil Bölgenin yaklaşık 100 metre uzaklığında ve Dicle Nehri kenarında bulunan Meçhul Asker Anıtı yakınları olduğunu bildirirken güvenlik yetkilileri yürüttükleri soruşturmanın ardından bölgeden 4 kilometre uzaklıkta bulunan Bağdat Teknoloji Üniversitesi kampüsünde roket rampaları ele geçirdiklerini beyan etmiştir. Roketin fırlatılma noktasına ilişkin bugüne kadar dolaşımda olan iki farklı olasılığa rağmen fırlatılma saatinin yerel saat ile 20.30 sularında olduğu kesinlik taşımaktadır.

Kontrollü Saldırı ve İddialar

Saldırının iftar saatinde yapılarak kimsenin zarar görmemesinin hedeflenmesi saldırı eyleminin kontrollü olduğunu göstermektedir. Peki kontrollü eylemin düzenleyicisi kim olabilir? Burada ilk senaryo, saldırının Haşdi Şabi içindeki İran destekli gruplar tarafından gerçekleştirildiğidir. Bu ihtimalde bahsi geçen grupların bu saldırıyla İran adına ABD’ye gözdağı vermek istediği dile getirilmiştir. Hatırlanırsa 25 Mayıs Cuma günü bu ihtimalle aynı paralelde ABD kanadı, Koramiral Michael Gilday aracılığıyla saldırının arkasında İran ve İran’ın Irak’taki vekilleri olduğundan emin olduklarını açıklamıştı.

Bazı Haşdi Şabi unsurlarının iddiası ise özellikle İran’a yakın cenahlar tarafından da dile getirildiği gibi Füceyre saldırısı sonrası yapılan bu eylemin İsrail-Suudi Arabistan kanadından gelmiş olabileceğidir. Başka bir deyişle bu olasılığa göre bu iki ülke, ABD’yi İran’a ve vekillerine saldırması için kışkırtmak ya da var olan gerilimi tırmandırmak amacıyla bu saldırıyı düzenlemiş olabilir. Diğer bir ihtimal de saldırıyı ABD ve İran’ı birbirine kırdırmak isteyen eski Baasçıların düzenlemiş olabileceğidir. Ancak saldırının kontrollü olduğu ve zayiatsız sonuçlandığı hesaba katılırsa diğer tahminlere göre bu ihtimal oldukça düşük görünmektedir.

Haşdi Şabi Unsurlarının Gerilime Dâhil Olma Riski

İran ve ABD savaş yanlısı olmadıklarını beyan etmelerine rağmen birbirlerine gözdağı vermeyi sürdürmektedir. İki taraftaki bu muamma süregiderken Irak’ın tavrında devam eden gerilime ilişkin herhangi bir belirsizlik yoktur. Irak, İran ve ABD arasında herhangi bir askerî çatışmayı kesinlikle istememektedir. Bu konuda Irak’ın en büyük endişesi ise kendi topraklarının savaş alanına dönüşebileceği ihtimalidir. Bu endişe çoğunlukla Haşdi Şabi içinde bulunan İran’a yakın grupların olası bir savaşta taraf olabileceği ihtimalinden kaynaklanmaktadır. Zira bünyesinde farklı siyasi yönelimleri ve fraksiyonları barındırsa da Haşdi Şabi’nin liderlik kademesindeki en etkili gruplar İran’ın desteklediği paramiliter organizasyonlardır. Dolayısıyla Yeşil Bölge saldırısını bu grupların düzenlemiş olabileceği ihtimalini göz önünde bulunduran Irak hükûmeti, orduya entegre olmayan ve gerektiğinde Irak ordusu ile çatışan bu ve benzeri askerî yapılanmaların olası bir ABD-İran çatışmasında hükûmetten farklı bir strateji izleyebileceğini de hesaba katmaktadır.

Haşdi Şabi ve İçerisindeki İran Destekli Unsurlar

Haşdi Şabi, farklı ideolojik ve siyasi yönelimleri bulunan yaklaşık 50 milis organizasyonunun bir araya gelerek oluşturduğu, varlığı yasalarca tanınan paramiliter şemsiye bir yapıdır. Başka bir deyişle tıpkı Irak’taki diğer Şii siyasi bloklar gibi Haşdi Şabi de monolitik bir oluşum değildir. İçinde temel olarak İran’a, Ayetullah Sistani’ye ve Mukteda Sadr’a yakın farklı siyasi ajandalara sahip grupları barındırmaktadır. Bu grupların kendi içerisindeki yönetimsel çekişmelerle birlikte orduya entegrasyon süreci ve siyasete dâhil olma çabaları, İran’ın Irak üzerindeki etkisi ve Suriye iç savaşı gibi konular başta olmak üzere pek çok hususta görüş ayrılıkları bulunmaktadır.

Ancak daha önce de belirtildiği üzere Haşdi Şabi yönetiminde ağırlığı olan kişiler Saddam Hüseyin döneminde İran’a sığınıp ABD işgaline kadar orada yaşayan, savaş tecrübesine sahip olan ve Tahran ile aynı ideolojik değerleri paylaşan Mehdi Mühendis ve Hadi Amiri gibi isimlerdir. Bunun yanı sıra daha genç cenahtan Asaib Ehl il-Hak lideri Qays Khazali ve Nüceba Hareketi lideri Ekrem Kaabi de yine Haşdi Şabi içerisinde İran Devrim Muhafızları ve Kasım Süleymani’ye yakın isimler olarak öne çıkmaktadır. Daha da önemlisi İran’ın bölgesel politikalarına da destek veren bu liderler, İran ve ABD arasındaki olası bir gerilimde taraf olacaklarını ve ABD’nin Irak’ta bulunan askerî ve diplomatik misyonlarını hedef alacaklarını beyan etmektedir.

“Ulusalcı” Politikalar ve Haşdi Şabi’nin İran’a Yakın Unsurları

Irak içerisinde son 5 yılda “ulusalcı” politikaların birçok kesim tarafından hızla benimsendiği ve bunun Ayetullah Sistani, Mukteda Sadr ve Ammar Hekim gibi önde gelen Şii dinî ve siyasi liderler tarafından desteklendiği bir gerçektir. Bunun yanı sıra “Ulusal Birlik Hükûmeti” olarak da nitelendirilen Adil Abdülmehdi kabinesinin şimdiye kadar bölgesel meselelerde Irak’ın çıkarlarını önemseyerek “Irak-ötesi” ya da “Irak’ın istikrarına rağmen” tavır almadığı görülmüştür.

Zira yolsuzluklar, devam eden DEAŞ tehdidi, yeniden yapılanma çıkmazı ve siyasal istikrarsızlık gibi birçok problem ile mücadele eden Irak’ın olası bir İran-ABD savaşında olumsuz anlamda en çok etkilenecek üçüncü taraf olacağı açıkça görülmektedir. Bu nedenle Sistani, Sadr ve Hekim’in savaş karşıtı ya da çıkabilecek savaşta taraf olunmamasına dair son açıklamaları İyad Allavi ve Haydar İbadi gibi eski başbakanların kimi Haşdi Şabi unsurlarının “kontrol edilemezliğine” vurgu yapan ifadeleri, Başbakan Abdülmehdi’nin saldırının ardından alelacele Tahran ve Washington’a gerilimi düşürmek için delege göndermesi, Irak’ın kırılgan durumunu önemsediklerini ve yaşanabilecek faciayı engellemeye çalıştıklarını göstermektedir. Tüm bunların yanında 25 Mayıs Cuma günü Bağdat’ta gerçekleştirilen savaş karşıtı büyük miting, Irak halkının da savaş ihtimalinden ne denli tedirgin olduğunun göstergesidir.

Haşdi Şabi’nin son gelişmelerle ilgili tavrına gelirsek, Hadi Amiri kanadı Asaib Ehl il-Hak ve Kataib Hizbullah gibi Haşdi Şabi içerisindeki İran’a yakın fraksiyonların siyasi temsilcileri son Yeşil Bölge saldırısını üstlenmemiştir. Ketaib Hizbullah sözcüsü saldırıyı gayrimeşru olarak nitelemiş, eylemi İsrail ve Suudi Arabistan’ın gerçekleştirmiş olabileceğini ifade etmiştir. Hadi Amiri ise aynı hattaki mesajında “Irak’ı ve bölgeyi savaştan uzak tutalım.” açıklamasını yapmıştır. Bu demeçlerden anlaşıldığı üzere İran destekli kanat da gelinen aşamada ulusalcı damar ile aynı şekilde düşünerek savaş istememektedir. Ancak taraflar olası bir savaşta taraf olmayacaklarına dair herhangi bir ifadede bulunmamaktadır. Aksine saldırıdan yaklaşık bir hafta önce Ketaib Hizbullah yöneticisi Nasır Şammeri “gerektiğinde Irak’taki ABD hedeflerini vurmaya hazır olduklarını” ilan etmiş ve Irak hükûmetini de İran tarafında konum almaya çağırmıştır.

ABD’nin Haşdi Şabi Tavrı ve Irak’ın Çıkmazı

ABD’li yetkililer Mayıs ayının başından itibaren İran destekli paramiliter organizasyonların ABD’nin Irak’taki misyonlarına saldırı düzenleyeceği istihbaratını aldıklarını belirtmektedir. Nitekim Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun da belirtilen istihbarat bilgileri sonrası Bağdat’ı ziyaret ederek Başbakan Adil Abdülmehdi ile görüştüğü söylenmiştir. Pompeo’ya göre Abdülmehdi ABD misyonlarının herhangi bir saldırıya karşı korunacağına dair garanti vermiştir. Ancak yine de Trump yönetimi Bağdat ve Erbil’deki diplomatik misyonlarında görev yapan bir kısım personelini Irak’tan tahliye etmiştir.

Aynı şekilde henüz düzenli orduya entegre olmayan ve Irak dışında da İran Devrim Muhafızları ile askerî operasyonlara katılmış olan Haşdi Şabi unsurları ile alakalı Irak hükûmetinin de kaygıları vardır. Öncelikle merkezî hükûmet için DEAŞ işgalinin sonlandırmasından Haşdi Şabi unsurlarının orduya soğurulması sorunu hâlâ devam etmektedir. Bunun önündeki en büyük engel ulus-ötesi ajandaları olan fraksiyonların bir bölümünün entegrasyona direnmesidir. Bunun yanı sıra entegrasyona direnen İran’ın desteklediği grupların siyasi kanadı olan Fetih Koalisyonu’nun mecliste ikinci büyük parti olması başka bir engeldir. Kısacası hükûmet için şartlar olgunlaşmadan ciddi bir halk tabanı bulunan bu grupları şu an orduya soğurmaya çalışmak ayrıca içinden çıkılmaz siyasi bir krize de kapı açmak anlamına gelmektedir.

Tüm bunların yanında ABD-İran gerginliği daha da artarak devam ederse Trump yönetiminde bulunan şahin tarafın Haşdi Şabi konusunda Abdülmehdi’ye ciddi ültimatomlar vermesi de kuvvetle muhtemeldir. Bu ültimatom büyük ihtimalle Haşdi Şabi’nin orduya entegrasyonundan ziyade Washington’un terörist listesine aldığı Mehdi el-Mühendis, Qays Khazali ve Ekrem Kaabi gibi İran’a yakın isimlerin Haşdi Şabi’den dışlanması ve devlet ile bağlarının koparılması isteği olabilir. Bu durum özetle 16 yıldır siyasi istikrara kavuşamayan Irak için sonuçları felaket olabilecek ciddi bir krizin başlangıcı anlamına gelmektedir.

Irak için bahsedilen çıkmazdan kurtulmanın yolu nedir? Bu bağlamda İran-ABD geriliminde “tarafsız kalmak’’ mevzusu son günlerde ülke siyasetçileri tarafından sürekli gündeme getirilmektedir. Ancak bu tarafsızlık meselesi Irak’ın 16 yıldır içinde bulunduğu şartlar dikkate alındığında tartışmalı bir konudur. Örneğin yalnızca tarafsız kalmak ısrarıyla hareket etmek İran destekli Haşdi Şabi unsurlarının da istediği gibi Irak’ı hem ABD askerlerinin ülkeyi terk etmesini istemeye, hem de Haşdi Şabi içerisindeki merkezi hükûmet ile çatışan unsurları dışlamaya götürebilir.

Bu durumda yukarıdaki ilk olasılık gerçekleşirse ABD, ikinci ihtimal gerçekleşirse İran, Irak’ın yaşanan gerilimde taraf seçtiği algısı yaratabilir. Bu da büyük bir siyasi krizin yanı sıra Washington ve Tahran’ın Bağdat’ı ekonomik açıdan zorlayacak tedbirleri uygulamaya koyması anlamına gelecektir. Dolayısıyla Irak’ın önündeki en makul seçeneğin realiteyi göz önünde bulundurarak pasif bir tarafsızlıktan ziyade sahada aktif rol alarak tarafları çatışmamaya ikna etmek ve gerilimin paramiliter organizasyonlar aracılığıyla Irak’a sıçramasını engellemek olduğu açıktır. Nitekim son haftalarda Başbakan Abdülmehdi’nin Washington ve Tahran arasında sürdürdüğü diplomasi trafiği, Cevat Zarif’in son Bağdat ziyaretinde Irak tarafının “aracı olma arzusunun” vurgulanması ve Iraklı siyasetçilerin itidal mesajlarının bunu hedeflediği açıkça görülmektedir.