Bir Hesaplaşma Arenası Olarak Televizyon Dizisi: Gandu

Bir Hesaplaşma Arenası Olarak Televizyon Dizisi: Gandu
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz
Başkan Vekili Turgay Şafak

İran’da 2019 yılında ilk sezonu yayımlandığında büyük tartışmalara yol açan televizyon dizisi Gandu, 2021 Mart ayında yayımlanan ikinci sezonu ile yine tartışmalara sebep oldu. Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, “Gandu baştan sona tamamen yalandır.” diyerek tepki gösterdi. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ise “Milletin parası ile film yapacaksanız İran’ın başarılarını, Amerika’ya nasıl diz çöktürdüğümüzün filmini yapın.” dedi. Yine reformcu kanattan pek çok isim, dizinin yalanlar üzerine kurulduğunu ve belli bir siyasi cenahı yıpratmak amacıyla yapıldığını iddia etti. Öte yandan muhafazakâr 160 milletvekili, Mecliste bir araya gelerek dizinin bazı gerçekleri faş ettiğini söyleyip desteklediklerini açıkladı. Dizinin ikinci sezonu hükûmet kanadından gelen tepkiler neticesinde, beklenmedik bir şekilde 13. bölümde final yaparak sona erdi. Devrim Muhafızları Ordusunun (DMO) siparişi ile yapılan dizide, İran istihbaratının, yabancı istihbarat birimlerinin sızma harekâtına karşı nasıl mücadele ettiği ve bu harekâtı nasıl etkisiz hâle getirdiği anlatılmaktadır.

Dizide genel olarak yabancı istihbarat elemanlarının İran’a sızarak hangi toplumsal statüye sahip insanlar üzerinden operasyon yaptıkları anlatılmaktadır. İlk sezon, ABD’nin Dubai’deki Büyükelçiliğinde İran Masasında görev yapan “Elan Backer”ın, İran’da çifte uyruklu (ABD-İran) “Michael Haşimiyan” üzerinden ülkede yürüttüğü casusluk faaliyetlerinin DMO İstihbarat Ofisindeki Karşı İstihbarat personeli tarafından takip edilmesi ile başlamıştır. Haşimiyan; devletin kilit noktalarında bulunan üst düzey bürokratların, yaşam tarzları devrimci ideallerden uzaklaşmış, lüks ve gösterişli yaşamı seven ve bugün İran’da “ağazade” olarak tabir edilen çocuklarıyla yakın ilişki kurarak devlet sırlarını ele geçirmeye ve İran’ın ambargoları delmek için hangi yollara başvurduğunu öğrenmeye çalışmaktadır. Bunların yanı sıra kurduğu casusluk şebekesindeki kültür ve sanat adamları vasıtasıyla İran’daki toplumsal meselelerin üzerine gitmektedir. Örneğin, kadın müzisyenleri destekleyerek onların uluslararası festivallere gitmelerine ve ödül almalarına yardımcı olmaktadır. Sokakta müzik yapmaları için kadınları teşvik eden şebeke, müzik icrası sırasında polisi aramakta; polisin kadın müzisyenlere müdahalesini videoya aldıktan sonra Batılı haber ajanslarına yollayıp İran aleyhine kampanya başlatmaktadır. Aynı şebeke, ABD’deki bazı vakıflardan para desteği alarak İran’daki bazı dergileri sübvanse etmektedir. Özellikle yurt dışına çıkma heveslisi gençlerden, İran’ın hassas bölgelerinin fotoğraflarını çekmeleri istenmekte ve karşılığında onlara yüksek meblağlar teklif edilmektedir.

Dizide, İran’daki yabancı misyon çalışanlarının resmî görevlerinin yanında casusluk faaliyeti yürüttüğü mesajı verilmekte; bunlarla ilişki kurulmaması ve özellikle bu şahıslar tarafından düzenlenen ev partilerinde, farklı sosyal tabakalardan kişilerin devşirildiği, dolayısıyla dikkatli olunması gerektiği vurgulanmaktadır. Aynı şekilde turist olarak Isfahan’da yakalanan bir casus üzerinden her turistin turist olmadığı, yabancı istihbarat elemanlarının turist kimliği ile ülkeye giriş yaptığı ve bu sebeple turistlere de dikkat edilmesi gerektiği işlenmektedir. 

Dizide DMO İstihbarat Birimi çalışanlarının oldukça fedakâr bireyler oldukları, uzun süre evlerine gidemedikleri, dinî hassasiyetlere sahip oldukları anlatılmakta; attıkları her adımı kanunlara uygun bir şekilde gerçekleştirdikleri, evlere kamera yerleştirirken yatak odası ve banyo gibi mahrem yerlere asla gizli kamera yerleştirmedikleri, göz altına aldıkları casusların sorgusu sırasında kesinlikle işkenceye tevessül etmedikleri gibi konuların altı özellikle çizilmektedir. 

Öte yandan DMO İstihbarat Biriminin çok gelişmiş bir teknolojik alt yapıya sahip olduğu, cep telefonlarını rahatlıkla hackledikleri, şehrin tamamını gözetim altında tuttukları gibi söylemlerle iç kamuoyuna, Teşkilatın ne kadar güçlü olduğu mesajı verilmektedir.

Dizinin hem birinci hem de yarım kalan ikinci sezonunda Ruhani hükûmeti, devletin kilit yerlerine casusların sızmasına engel olamadığı için açıkça suçlanmış, nükleer müzakere heyetinde casusların olduğu ve bilgileri henüz heyet gitmeden İngiliz istihbaratına ilettiği üzerinde durulmuştur.

Dizinin ilk sezonunda DMO istihbaratının Türkiye’de çok geniş bir casus ağına sahip olduğu algısı oluşturulmak istenmiş, Türkiye’de yaşayan farklı ülke vatandaşlarının arasında İran istihbaratına çalışan kimselerin olduğu ön plana çıkarılmış ve bunların, İran muhaliflerine karşı operasyon kabiliyetine sahip olduğu vurgulanmıştır. Burada zımnen Türkiye’ye gelip Birleşmiş Milletler nezdinde iltica talebinde bulunan İran muhaliflerine, “Nereye giderseniz gidin, peşinizdeyiz.” uyarısı yapılmaktadır.

Dizinin ikinci sezonu yine üst düzey bürokratların ağazade olarak tanımlanan ve büyük çaplı yolsuzluğun yanında devletin gizli belgelerini İngiliz ajanlarına ulaştırmaya çalışan çocuklarından birine düzenlenen operasyonla başlamaktadır. Yurt dışına kaçma hazırlığında olan ağazadeyi ellerinden kaçıran ve uçağa binmesine engel olamayan “kahraman” ve “fedakâr” istihbarat elemanları, uçağa İran hava sahasını terk etmeden jetlerle yetişerek Tebriz Havalimanına zorunlu iniş yaptırarak tutuklarlar. Oğlunun suçsuz olduğunu iddia eden ve dört bir tarafa telefonlar ederek oğlunun tutuklanmasının önüne geçmeye çalışan baba, her seferinde olumsuz cevapla karşılaşmıştır. Bu şekilde adalet sisteminin tavizsiz işlediği imajı verilmektedir.

Dizinin ikinci sezonunda İngiliz istihbaratının İran’daki etnik ve mezhebi farklılıkları kullanarak karışıklık çıkartmak amacıyla Sünnilerin yoğun olarak yaşadığı bölgeye yardımsever bir doktor kılığında tecrübeli bir casus göndermesi işlenmiştir. Doktor/casus burada ihtiyaç sahibi hastaları ücretsiz muayene etmekte; ilaçları kendisi sağlayıp halka yardım ederek halkın güvenini kazanmaya çalışmaktadır. Öte yandan bölgedeki nüfuz sahibi kişilere yüklü miktarda paralar vererek kendisine iş birlikçi edinmektedir. Muayene için gelen hastaları, mezhep ve etnik aidiyetleri üzerinden kışkırtmak istemektedir. Halk genellikle bilinçli olarak lanse edilmekte ve doktora, bölgede Sünni-Şii ayrımının söz konusu olmadığı, devletin imkânlarından herkesin eşit olarak faydalandığı cevabı verilmektedir. Burada vurgulanmak istenen, İngiliz istihbaratının İran’da mezhep üzerinden bir çatışma alanı oluşturmak için çalışmalar yürüttüğüdür.

Yapılan araştırmalar sonucu izlerine ulaşılan iki casusun, DMO elemanları yetişmeden öldürülmesi, İngilizlerin Tahran’da istedikleri gibi operasyon yapabilecek bir istihbarat gücüne sahip olduklarını gösterirken İran da MI6 içindeki ajanları aracılığıyla İngilizlerin planlarından haberdar olabilmektedir.

Dizi, DMO elemanlarının başarılı operasyonlarının yanında İran gündeminde tartışılan bazı konular hakkında da mesajlar içermektedir. Mesela İstihbarat Ofis Şefi’nin, kızıyla olan bir diyaloğunda Basra Körfezi’nde bulunan adalardan bahsederken kızın “Ebu Musa” Adası demesi üzerine Şef, kızını uyararak adanın Farsça adı olan “Bu Musa”yı kullanmasını istemektedir.

Bir başka sahnede İran kamuoyunda uzun süre tartışılan FATF (Mali Eylem Görev Gücü) hakkında, belli ki halkı yönlendirmek amacıyla başrol oyuncusu Muhammed ile ekipteki bir kişi arasında yaşanan diyalogda FATF’nin ne olduğu ve ne işe yaradığı sorulmuş ve Muhammed, FATF hakkında kısaca ABD, İngiltere ve Fransa gibi devletler tarafından oluşturulmuş bir sistem olduğu ile diğer ülkelerin mali ve ticari ilişkilerini takip etmek amacıyla kullanıldığını anlatmış ve devamında böyle bir şeyi kabul etmenin akıllıca olmayacağını dile getirmiştir. Konu hakkına bir haber-analiz yayımlayan Dünya-yi İktisat gazetesi, bu diyaloğu kaleme alan kişinin konu hakkında hiç bilgi sahibi olmadığını ve yalan yanlış bilgilerle kamuoyunu yanlış yönlendirdiğini ileri sürmüştür.

Öte yandan dizideki bazı karakterlerin, yaşanan olayları temsil ettiğine dair tartışmalar yapılmış özellikle muhafazakâr medyada bu konuya dair haberlere yer verilmiştir. Örneğin ikinci sezonda dışişleri bürokrasisine sızarak gizli belgelere ulaşmaya çalışan Muhammed Ali Musapur karakterinin, nükleer müzakereler sırasında Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in müşavirlerinden Muhammed Ali Şabani olduğu iddia edilmiştir. Musapur da Şabani gibi çifte vatandaşlık sahibi, iyi eğitim almış bir isimdir. 

Bir başka örnek ise birinci sezonun ilk bölümünde tutuklanan Michael Haşimiyan’ın gerçekte daha önce İran tarafından CIA’e casusluk yapmak suçuyla tutuklanan Jayson Rızayiyan olduğu anlaşılmaktadır. Zira her ikisinin de ebeveynlerinden biri Amerikalıdır. İkisi de gazetecidir ve Amerika’daki bazı basın kuruşları adına İran’da faaliyet yürütmektedir. Filmde Haşimiyan rolünde oynayan Peyam Dehkurdi kendisi ile yapılan bir söyleşide rolünü oynarken Jayson Rızayiyan’ı düşündüğünü ve dönemin gazetelerinden Rızayiyan’ın başından geçenleri bir bir araştırdığını söylemiştir.

Dizide dikkat çekici olan bir başka mevzu ise yabancı istihbarat birimlerinin nükleer müzakereler sırasında devletin muhtelif kademelerine sızdıklarının sürekli vurgulanmasıdır.

Yayımlandığı dönemde İran’da pek çok tartışmaya sebep olan Gandu, anlattığı hikâye ve seçtiği kahramanlar bakımından İran Devleti içindeki ikili yapılanmayı aşikâr eden bir televizyon dizisi oldu. Devlet televizyonunda yayımlanan bir dizide, hâlen görevde olan bir hükûmet aleyhine açıkça ülkeyi casusların cirit attığı bir yere çevirdikleri suçlamasının yapılmış olması dikkatleri çekmektedir.