Çin Bankaları İran Vatandaşlarına Niçin Güçlük Çıkarıyor?

Çin Bankaları İran Vatandaşlarına Niçin Güçlük Çıkarıyor?
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Son 30 yılda Çin’in göstermiş olduğu ekonomik başarı ortada. Dünyada birçok insan çeşitli nedenlerle bu ülkeye gidiyor. Ülkeye yapılan ziyaretler birkaç günlük turistik ya da kısa iş gezileri olabileceği gibi eğitim ve yatırım gibi nedenlerle daha uzun zamanı kapsayabiliyor. Birçok diğer ülke vatandaşları gibi çok sayıda İranlı da Çin’e kısa ya da uzun dönemli ziyaretler yapıyor. Özellikle uzun süreliğine Çin’de bulunmak zorunda olan İran vatandaşları, ister istemez bu ülkenin, başta bankacılık olmak üzere finans kurumlarını kullanıyor. Çin’de ikamet eden İran vatandaşlarının banka hesaplarını kullanmalarına yönelik bazı zorluklar çıkarıldığına yönelik haberler İran basınında ağustos ayından bugüne, zaman zaman dile getiriliyor. Çin’in önemli bir ticaret partneri olan İran’a yönelik böyle bir tutum benimsemesinin arkasında ne gibi faktörler rol oynamaktadır?

Ağustos 2017’den itibaren Çin’de mukim İran vatandaşlarının bankalarda açtırdıkları hesaplarla ilgili bazı sorunlarla karşılaştıklarına yönelik haberler İran basınında yer almaya başladı. Ağustos ayında İranlı yetkililerin Çin’e yaptıkları ziyaretlerde sorunun çözülmesi için tarafların görüşmeler yaptığı beyan edildi; aslında sorun biraz da geçiştirilmeye çalışıldı. Ancak ekim ayında İranlı öğrencilerin ve iş adamlarının Çin bankalarındaki bazı hesaplarının kapatılması ya da banka hizmetlerini kullanmalarına yönelik güçlükler çıkarılmasına yönelik çok sayıda haber çıktı.[1] Bankacılık sektörünün İran vatandaşlarına çıkardığı zorlukların giderek yaygınlaşması ve durumun daha sistematik bir yöne evrilmesi kafaları karıştırıyor.

Çin, uygulamaların sistematik olduğu yönündeki iddiaları kabul etmiyor. Çin’in yaptığı açıklamaya göre mevcut durumun temel nedeni uluslararası suçlarla mücadelede önemli bir yapı olan Mali Eylem Gücü (Financial Action Task Force-FATF) tarafından önerilen kuralların Çin bankalarınca titiz bir şekilde uygulanması. Dolaysıyla İran vatandaşlarının özellikle hedef alınması söz konusu değil. Dolayısıyla mevcut uygulama, FATF tarafından kara paranın aklanması ve terörün finansmanı ile ilgili olarak yürütülen uluslararası mücadele kapsamında atılan adımların bir sonucu. Çin tarafına göre: Çin bankacılık sisteminin titiz bir şekilde FATF tavsiyeleri ile uyumlu adımlar atması nedeniyle bazı İranlıların hesaplarının kapatıldığı doğru olmakla birlikte şu an yaşanan durum, sistemli bir şekilde tüm İran vatandaşlarına şamil değil. Aslında Çin bankalarınca yapılan uygulamalar sadece şüpheli hesapların kapatılması ile sınırlı değil. İran vatandaşlarının finansal işlemlerinin güçleştirildiği söyleniyor. Haberlere göre son derece küçük meblağlarda işlem yapan İranlı öğrencilerin dahi banka hesaplarının kapatıldığı söyleniyor.

İran’da devlet yetkililerinin konu ile ilgili verdikleri beyanatlardan anlaşılan şu: İranlı öğrencilerin ve iş adamlarının Çin bankalarındaki hesaplarına yönelik bazı kısıtlamalara gidilmesi tek-tük arızi bir durumdan ziyade, sistematik bir baskıya işaret ediyor.

Konu ile ilgili yapılan haberlerde üç Çin bankasının ismi öne çıkıyor: Çin Tarım Bankası, Çin Endüstri ve Ticaret Bankası ve Çin İşadamları Bankası. Bankacılık sisteminin tamamıyla devletin kontrolünde olduğunu hatırlatmakta fayda var. Her ne kadar devlet bankaları olsa da Çin bankaları, küresel finans sistemi ile oldukça entegre durumda. Londra ve New York gibi önemli finans merkezlerinde Çin bankaları oldukça aktifler.

Küresel ticaret ve finans sistemi büyük oranda ABD dolarını tüm işlemlerde temel para birimi olarak kullanması nedeniyle mevcut durum, ABD’nin uyguladığı yaptırımların etkinliğini arttıran bir araca dönüşmüştür (Lin, 2016[2]). Küresel finans sisteminin ABD’ye sunduğu bu kuşatıcı güç, ABD Hazine Bakanlığı tarafından yönetilmektedir. ABD’ce yaptırım uygulanan devlet ve kişiler, Hazine Bakanlığı tarafından takip edilmekte ve bu kişi ve kurumların küresel finans sistemini doğrudan veya dolaylı bir şekilde kullanması durumunda, bu aktörlerin ticari ve finansal işlemlerine aracılık eden finansal kurumlar ciddi şekilde cezalandırılmaktadır.

ABD’nin İran ile ilgili söylemleri düşünüldüğünde, ABD’nin bu bağlamda Çin’i sıkıştırdığı düşünülebilir. Küresel finans sisteminin referans para birimi olarak ABD dolarını kullanması nedeniyle ABD’nin sahip olduğu bu “gücün” caydırıcılığı hususunda yakın dönemde ciddi tecrübeler yaşanmıştır.

Dikkatimizi çeken ilk konu, Çin’de hesapları kapattığı veya işlemlerde güçlük çıkardığı iddia edilen üç bankadan biri olan Çin Tarım Bankası’nın, 2016 yılında New York eyaletinde kara para aklama suçu işlediği gerekçesiyle 215 milyon ABD doları cezaya çarptırılması. Ayrıca Çin dışında diğer güçlü ülkelerin finans kurumlarının da ABD tarafından kulağının çekildiğini biliyoruz. ABD hükümetinin yaptırım kararlarını ihlal ettiği gerekçesi ile yakın dönemde İngiliz HSBC (1,9 milyar ABD doları) ve Fransız BNP Paribas (9 milyar ABD doları) bankalarına büyük cezalar verilmiştir. Buradan “yoğurdun üflenerek yenilmesi” atasözü akıllara geliyor.

Altını çizmek istediğimiz diğer bir husus, İran-Çin ekonomik ilişkileri. Çin, İran’ın en önemli ticaret partneri. Gerek ithalat ve gerekse de ihracat bağlamında Çin’in toplam içerisindeki payı bakımından sıralamada birinci sırada. Kabaca İran, ihracatının ve ithalatının 3’te 1’ini Çin ile yapmakta. Bunun yanında Çin’in İran’da enerji, ulaştırma ve sanayi alanında çok sayıda yatırımı bulunuyor. Yakın dönemde iki ülke arasında çok sayıda ve oldukça büyük boyutlarda yatırım projeleri ile ilgili ön anlaşmalar imzalandı. Ayrıca Çin’in mega projesi “Bir Kuşak Bir Yol” projesinde İran son derece önemli bir aktör. Çin’in enerji güvenliği bağlamında İran’ın önemli bir yeri olduğunu burada bir kez daha vurgulamak gerekiyor.

P5+1 ile imzalanan Nükleer Anlaşmanın yürürlüğe girdiği Ocak 2016 sonrasında İran’ın dış ticaretini geliştirmek amacıyla attığı ciddi adımlar var. Nükleer Anlaşma sonrasında, benzer şekilde başta batılı ülkeler olmak üzere birçok ülkenin İran ile iktisadi münasebetlerini geliştirmek için adımlar attığını gözlemledik. Ancak 2016 yılı Kasım ayında ABD’de Trump’ın başkan seçilmesi ve Ocak 2017’de fiili olarak göreve başlaması ile Nükleer Anlaşma nedeniyle İran’a karşı oluşan yumuşamanın tersine döndüğünü söyleyebiliriz. Bu bağlamda ilk olarak ABD’nin İran’a karşı tavrının giderek sertleştiğini gözlemledik. Buna ilave olarak, ABD’nin küresel bankacılık sistemindeki aktörleri tedirgin etmesi nedeniyle bu kurumların İran ile ilişkili işlemlerde aracılık rolü oynamaktan kaçındıklarına şahit olduk. ABD Hazine Bakanlığı’nın ekonomik yaptırımların etkin bir şekilde uygulanmasından sorumlu Yabancı Varlıkların Kontrolü Ofisi (The Office of Foreign Assets Control - OFAC) yetkililerinin 2006 sonrasında küresel finans sisteminin aktörleri ile seri şekilde toplantılar yaptığını ve bu yetkililerin, finans kurumlarının İran ile ilgili aracılık yapmamaları hususunda sert bir şekilde uyardığını biliyoruz (Bakınız: Moarefy, 2016).[3]

ABD’nin İran üzerine uygulayacağı politikaların sertleşeceği daha önceden öngörülmüştü.[4] İran tarafının argümanı aslında kısmen de olsa perdenin arkasında ABD’nin olduğunu ima ediyor. İran tarafına göre ABD Hazine Bakanlığı, 2006’da olduğu gibi, İran’ı sıkıştırmak için küresel finans aktörlerini tekrar mobilize etmeye çalışıyor. Bu konuda elde somut bir delil yok. Ancak 2006 sonrasındaki tecrübeler şu anki mevcut durum ile örtüşüyor. Eğer İran tarafının iddia ettiği gibi, Çin’in attığı adım ABD kaynaklı ise Çin’in bu denli hızlı hareket etmesi, bu bağlamda önemli ve kafa karıştırıcı bir durum. Gelişmeleri biz de bekleyip göreceğiz.


[2] Lin T. C. W. (2016). Financial Weapons of War. Minnesota Law Review, Cilt 100, sf. 1378-1440.