Dağlık Karabağ Karşısında İran

Dağlık Karabağ Karşısında İran
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran’ın Karabağ’ın işgali karşısındaki tereddütlü yaklaşımının çeşitli nedenlerinden söz etmek mümkündür. Bunların ilki “Büyük Azerbaycan” faktörüdür. İmparatorluk bakiyesi olan ülke “Kültürel ve Tarihî İran” kavramları ile birçok komşusu üzerinde farklı derecelerde hak iddiasında bulunmaktadır. Ancak bu durumun tersi de söz konusudur ve ülkede yaşayan çok sayıdaki etnik grup, ülke dışındaki soydaşlarına karşı yakınlık hissetmektedir. Kafkaslar özelinde üç Kafkas ülkesi ile tarihî ve kültürel bağlara sahip olan İran, kendi içindeki Gürcü ve Ermeni kökenli nüfustan ya da bu ülkelerden bir tehdit hissetmezken Azerbaycan konusu farklılık içermektedir. Resmî bir rakam bulunmasa da gerek kimi yetkililerin açıklamaları gerek kişisel gözlemler gerekse de yakın dönem hatıratlardaki anekdotlara dayalı tahminler, ülkede otuz milyon civarında Azerbaycan Türkü yaşadığını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu durum Azerbaycan Cumhuriyeti’nin üç katı kadar bir Türk nüfusun İran’da yaşadığını göstermektedir. Çatışmalar esnasında İranlı kimi aktivistlerin “Biz Azerbaycan’ı desteklemiyoruz, biz Azerbaycan’ız” vurgusu iki kesim arasındaki duygusal ve kimliksel bağları açıkça gözler önüne sermektedir.

Modern dönemde ayrılıkçı hareketler karşısında çeşitli badireler atlatan İran, Sovyetlerin çöküşü ile bağımsızlığına kavuşan Azerbaycanlı bazı liderlerin kendi bütünlüğüne yönelik açıklamaları üzerine tekrar teyakkuza geçmiştir. Aradan geçen otuz yıl zarfında İran’ın resmî pozisyonu değişmese de ülke içindeki etnik milliyetçiler farklı ve dinamik bir hâl kazanmaya başlamıştır. Irak’ın işgali ve Arap Baharı’ndan sonra mevzi ve uluslararası destek kazanmaya başlayan bölgesel Kürt milliyetçiliği İran içinde de ciddi artış göstermiş, sivil alanda Türkiye karşıtı gösterilerle kendisini gösteren bu dinamizm, diğer yandan farklı terör örgütlerinin İran’ın kuzeybatısındaki eylemleri ile doğrudan bir güvenlik tehdidine dönüşmüştür. İran, yükselen Kürt milliyetçiliğinin ülke içindeki eylemlerini askerî yollarla cevaplamış, siyasi olarak da Kürt milliyetçiliğini farklı hedeflere yönlendirerek kendisini korumaya çalışmıştır. Bu doğrultuda silahlı Kürt örgütlerinin on yılı aşkın süredir devam eden eylemlerine karşın bu örgütler, İran basınında ya da kamuoyunda tabu durumundadır. Örneğin basın bu olayları verirken “silahlı haydutlar, eşkıyalar” tarzı ifadeler kullanmakta, konunun siyasi boyutu ya da teröristlerin kimliği tamamen görmezden gelinmektedir. Yine de hayatını kaybeden asker ve sivillerin çoğunun Türk kökenli olması yerel halktaki öfkeyi artırmakta, bu durum özellikle cenaze törenlerinde farklı biçimlerde kendisini göstermektedir. Son yıllarda bu tür gösterilerde Türkçe olarak “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” sloganlarının atıldığı görülmektedir. Özellikle Türk aktivistler sürekli olarak söz gelimi, Türkiye’nin Afrin operasyonları tüm ülkede gündemin birinci maddesini oluştururken hayatını kaybeden İran askerlerinin ya da basılan karakol haberlerinin neden iki satır haberlerle geçiştirildiğini sorgulamaktadır.

Bugün gelinen noktada Azerbaycan hükûmetinin geçmişteki hatalarından ders aldığı açıkça görülmektedir. Yurt dışındaki muhaliflerden ülke içindeki etkili Fars milliyetçilerine kadar Ermenistan yanlısı bir tutum belirgin olmasına rağmen Bakü’deki yetkililer, Tahran yönetimini doğrudan karşılarına almamaya ciddi özen göstermektedir. Nitekim başta Cumhurbaşkanı İlham Aliyev olmak üzere çeşitli yetkililer İran’ın süreç içindeki tavrını olumlu gördüklerini vurgulamakta ve İran’ın yabancı savaşçılar ve İsrail’in etkinliği gibi hususlardaki endişelerini giderecek söylem kullanmaya gayret etmektedir. Zengilan’ın kurtarılmasının ardından bir tebrik mesajı gönderen Aliyev’in İran’ı da kutlaması bu anlamda dikkat çekici olmuştur. Aliyev yönetimi Rusya ve İran’ın karşı cephede birleşmesi hâlinde olabilecekleri çok iyi bildiğinden etkili bir strateji yürütmektedir.

Diğer bir değişim alanı bahsedilen etnik azınlıkların, özelde de Türk milliyetçiliğinin yükselişe geçmiş olmasıdır. Geçmişte güçlü tarihî aidiyetlerden dolayı kendisini merkez güç olarak tanımlayan ve İran’ın en büyük etnik grubunu oluşturan bu kesim arasındaki hareketlenme birçok açıdan önemlidir. Şu ana kadar ülke içi ve ülke dışı ana akım medya tarafından görmezden gelinen bu kesim, son haftalardaki eylemleri ile dikkatleri çekmeyi başarmış durumdadır. Ülke içinde bu grubun talepleri daha çok din adamları tarafından iltifat görürken ülke dışında yayın yapan önemli mecralar yayın dillerine Azerbaycan Türkçesini de eklemekte ya da Şirin İbadi gibi ulusal çapta muhalif figürler Türk kökenlerine daha çok vurguda bulunmaktadır. Önümüzdeki süreçte bu gidişatın devam edeceği değerlendirilmektedir. Kürtler ya da Beluçların aksine yüzyıllardır kendilerini ülkenin asli sahiplerinden gören, yakın dönemde Anayasa Devrimi ve İslam Devrimi gibi iki dönüm noktasında belirleyici rol oynayan Azerbaycanlı gruplar, son dönemde başta anayasada serbest olmasına rağmen kullanılmayan ana dil öğrenimi hakkı ya da ülke kaynaklarının adil bir biçimde dağılımı olmak üzere çeşitli konularda ayrımcılığa maruz kaldıklarını düşünmektedir. Tahran yönetimi yakın gelecekte çeşitli uluslararası ve ekonomik baskı ile karşı karşıya iken bir de bu hassas süreci etkin bir biçimde yönetmek zorundadır.


Bu makale ilk olarak 24.10.2020 tarihinde Sabah gazetesinde yayımlanmıştır.

https://www.sabah.com.tr/yazarlar/perspektif/hakki-uygur/2020/10/24/daglik-karabag-karsisinda-iran