Devrim Sonrası İran’ın Kuveyt Şiileriyle İlişkisi

Devrim Sonrası İran’ın Kuveyt Şiileriyle İlişkisi
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran İslam Devrimi'nden sonraki ilk birkaç yılda İran’ın izlemiş olduğu yayılmacı politikalarda Lübnan merkezli “İslami Cihat Örgütü” ve Irak merkezli “Dava Partisi” önemli rol oynamıştır. Kuveyt Şiilerine yönelik izlediği dış politika da çoğunluk olarak bu iki siyasi oluşumun faaliyetleri çerçevesinde şekillenmiştir. Nitekim eski Dava Partisi üyesi ve İran’a yakınlığıyla bilinen Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis'in adı başta 1980’lerdeki bombalı saldırılar olmak üzere Kuveyt’te gerçekleşen pek çok milis faaliyette geçmektedir. Fakat Kuveyt Kraliyet Ailesi'nin Şii vatandaşlarına yönelik izlemiş olduğu başarılı politikalar sayesinde İran’ın devrim ihracı politikaları istenilen sonuca ulaşamamıştır. Bu bağlamda Kuveyt Şiilerinin genel durumuna ve Kraliyet Ailesi'nin Şiilere yönelik tutumlarına kısaca değinmek gerekir.

Kuveyt Şiilerinin Genel Durumu ve Merkezî Yönetimin Tutumu

Kuveyt Şiilerinin hem ekonomik hem de sosyal ve siyasal alanlarda diğer Körfez ülkelerinde bulunan Şii toplumlarına nazaran oldukça iyi durumda olduğunu söylemek mümkündür. Örneğin Elvezzan, Behbahani, Deşti ve Mağrefi aileleri Şii kökenli olup ülkenin en zenginleri arasında yer almaktadır. Benzer bir şekilde Şiilere dinî anlamda tam bir özgürlük tanınmıştır. Toplumda da mezhebe dayalı bir ayrım yoktur. Hatta Sünniler ve Şiilerin aynı camide yan yana namaz kılmaları olağan bir durumdur. Nitekim 26 Haziran 2015’te Şiilerin önemli ibadet yerlerinden biri olan tarihî İmam Sadık Camii'nde meydana gelen patlamadan sonraki Cuma namazını Kuveyt Emiri Şeyh Sabah el-Ahmed el-Cabir el-Sabah (Sabah IV), patlamanın gerçekleştiği camide Şii vatandaşlarıyla birlikte kılmıştı. Siyasi olarak da Şiiler, milletvekilliği ve bakanlık makamlarında görevler üstelenmektedir. Örneğin 20 Haziran 2005’te Kuveyt tarihinin ilk kadın bakanı olarak yemin eden Masume el-Mübarek Şii kökenlidir. Benzer durum eğitim ve diğer alanlar için de geçerlidir.

Kuveyt Şiilerinin genel durumuna bakıldığında ABD Dışişleri Bakanlığının verilerine göre Şiiler, ülke nüfusunun %30-40’ını oluşturmaktadır. Bu bağlamda Kuveyt, toplam nüfus oranına göre Arap Körfez ülkeleri arasında Irak ve Bahreyn’den sonra Şiilerin en yoğun yaşadığı ülke konumundadır. Kuveyt Şiilerini kökenleri itibarıyla dört ana gruba ayırmak mümkündür: 1) Kuveyt yerlileri. 2) Suudi Arabistan’dan göç edenler. Bu grubu çoğunluk olarak Suudi Arabistan’ın el-Şarkiye eyaletinin Ehsa şehrinden göç edenler oluşturmaktadır. 3) Irak’tan göç edenler. Bu grubu çoğunluk olarak Irak’ın Kerbela, Necef ve Basra gibi Güney şehirlerinden göç edenler oluşturmaktadır. 4) İran’dan göç edenler. Bu grubu çoğunluk olarak İran’ın güneyinde yer alan Huzistan, Buşehr ve Fars eyaletlerinden göç edenler oluşturmaktadır. Siyasi açıdan bakıldığında Kuveyt’te siyasi partiler yasal olmadığından Şiilerin resmî olarak herhangi bir siyasi partisi bulunmamaktadır. Fakat gayriresmî olarak zaman zaman Dava Partisi, Şii Öğrenciler Derneği, Sakafiye Cemiyeti, el-Vatan İtilafı gibi siyasi oluşumların faaliyetleri gündeme gelmiştir. Bahsedilen siyasi oluşumlardan 1991’de kurulan el-Vatan İtilafı, Kuveyt 7. Dönem Meclisine beş milletvekili göndermiştir. Fakat bu siyasi oluşumların hiçbiri hâlihazırda aktif değildir.

İran’ın Kuveyt Şiilerine Yönelik Politikaları

Kuveyt 1961 yılında bağımsızlığını ilan edince İran, bunu tanıyan ilk ülkelerden biri olmuştur. Nitekim İran’ın bu tutumu iki ülkenin ilişkilerini de olumlu etkilemiştir. İran İslam Devrimi sonrasında İran’ın yeni yönetiminin devrim ihracı politikaları Kuveyt Emirlerini tedirgin etse de Kuveyt de İran İslam Cumhuriyeti'ni tanıyan ilk ülkelerden biri olmuştur. Fakat Devrim'den kısa süre sonra İran-Irak Savaşı'nın patlak vermesi ve ona bağlı gelişen olaylar iki ülkenin ilişkilerini negatif yönde etkilemiştir. İran’ın Kuveyt Şiilerine yönelik politikaları da bölgede meydana gelen gelişmeler doğrultusunda şekillenmiştir. Bu bağlamda 1980-1990 yılları iki ülke ilişkileri açısından kritik bir dönemi ifade etmektedir. Kuveyt yönetimi, devam eden savaşta Saddam’a destek verirken Şii toplumu bu politikalara destek vermemiştir. Ayrıca daha önce Kuveyt'e sığınan Dava Partisi üyeleri İran'da Humeyni'nin başlattığı devrime resmen destek vermişti. Bu bağlamda Şii toplumunun gözünde değer kazanan bu partinin manevi lideri Seyyid Muhammed Bakir Sadr ve Kız Kardeşi Bint’ül Huda’nın (Amine Sadr) öldürülmesi, Kuveyt yönetimin aksine Kuveyt Şiilerinin Saddam’a karşı bir tutum sergilemesine neden olmuştur.

Bunu fark eden İran ise Kuveyt’te bulunan Dava Partisi üyeleri ve diğer Şii mecraları aracılığıyla kendi menfaatleri doğrultusunda durumdan yararlanmaya çalışmıştır. Örneğin 12 Aralık 1983’te Saddam’a yardım ettiği gerekçesiyle Kuveyt’te bulunan ABD ve Fransa Büyükelçiliklerinin de içinde bulunduğu altı stratejik yere eş zamanlı bombalı saldırı düzenlenmişti. Saldırı planlandığı gibi gerçekleşseydi 20. yüzyılın en büyük terör saldırısı olacaktı. Patlama esnasında aksiliklerin yaşandığı bu saldırıda altı kişi hayatını kaybetti ve 90’a yakın kişi yaralandı. Benzer bir şekilde Mayıs 1985’te dönemin Kuveyt Emiri Cabir el-Ahmed el-Sabah’a bir suikast düzenlenmiş fakat suikast başarıya ulaşamamıştı. Bahsi geçen her iki saldırıyı “İslami Cihat Örgütü” üstlenmiş ve farklı cephelerde uzun süre İran’ın yanında savaşan el-Mühendis'in adı da saldırıyı gerçekleştiren zanlılar arasında zikredilmişti. Buna benzer 1987-1988 yılları arasında meydana gelen ve “Tanker Savaşları” olarak bilinen saldırılarda da İran yanlısı Kuveyt merkezli Şii milis gruplar rol oynamıştı.

Irak’ın 1990’da Kuveyt’i işgal etmesi ve Şii grupların savaş esnasında almış olduğu tutum, merkezî yönetimi ve Şii grupları tekrar bir araya getirmiştir. Nitekim Şii kesimin bu tutumu yönetimin güvenini kazanmış sonraki yıllarda Şiilerin yönetime katılmasına zemin hazırlamıştır. Böylece İran’ın Şiiler aracılığıyla ülkeye müdahalesi de büyük oranda önlenmiştir. Kuveyt Şii toplumu ve yönetim arasındaki bütünlüğü gören İran, farklı yöntemlerle ülke içerisine nüfuz etmeye çalışmıştır: Örneğin, Kuveyt Emniyet Güçleri 13 Ağustos 2015’te Irak sınırlarına yakın el-Abdali bölgesinde bir baskın düzenleyip çok sayıda mühimmatı ele geçirmiş, operasyon sırasında biri İranlı olmak üzere tutuklanan 24 kişiyi İran’ın Kudüs Gücü ve İran destekli Hizbullah’la iş birliği yaptığı gerekçesiyle savcılığa vermiştir. İran bu suçlamaları reddetse de Kuveyt, iddialarında ısrarcı olup 20 Temmuz 2017’de İran’ın Kuveyt Büyükelçiliğinde çalışan 19 diplomat sayısının dörde düşürülmesini ve diğer diplomatların ülkeyi terk etmesini istemiştir. Ayrıca İran Büyükelçiliğinden kültürel faaliyetlerini ve askerî ateşeliklerinin programlarını askıya almasını istemiştir.

Sonuç

İran İslam Cumhuriyeti, Şii nüfusu barındıran ülkelerde mevcut potansiyel rahatsızlıklardan yararlanarak toplumu özellikle gençleri mobilize edip kendi çıkarları doğrultusunda harekete geçirmektedir. Suudi Arabistan ve Bahreyn’de olduğu gibi merkezî yönetimin Şii vatandaşlarına yönelik ayrımcı politikaları İran’ın bu yöndeki amaçlarına hizmet etmektedir. Nitekim 1980’lerde Kuveyt yönetimi Şii vatandaşlarıyla bir görüş ayrılığına düştüğünde İran bu fırsattan kendi çıkarları doğrultusunda yararlanmıştır. Ancak 1990’da Kuveyt Şiilerinin, yönetimin yanında yer alıp Saddam’a karşı mücadelesinden sonra Kuveyt yönetimi, Şii vatandaşlarına yönelik kucaklayıcı politikalar izleyerek onların farklı alanlarda gelişmesini sağlamıştır. Bunun yanında Kuveyt Şiilerine dinî anlamda tam bir özgürlük ortamı sağlanmıştır. Kuveyt’in mevcut durumuna bakıldığında ise Şii vatandaşlarının izlenilen politikalardan herhangi bir rahatsızlığı bulunmamaktadır. Toplumu mobilize etme yönünde yolların kapandığını gören İran ise Hizbullah gibi vekil güçleri aracılığıyla gizli faaliyetlerde bulunmaktadır. Fakat bu tür faaliyetlerin çoğalması durumunda Kuveyt yönetiminin Şii vatandaşlarına yönelik önlem amaçlı bazı kısıtlamalara gitmesi muhtemeldir. Nitekim “el-Abdali Hücresi” davasında suçluların firar etmesinin ardından Kuveyt Dışişleri Bakanlığı özellikle Şii vatandaşlarına hitap ederek suçluların saklanmasında ve firarında payı olanların cezai işleme tabi tutulacağını duyurarak uyarıda bulunmuştur. Sonuç itibariyle Şii toplumu ve yönetim arasında nüfuz edebileceği bir boşluk bulamayan İran, Hizbullah ve Kudüs Gücü gibi oluşumlarla örgütlü faaliyetlerde bulunarak ülke içerisine nüfuz etmeye çalışmaktadır.