Hasan Ruhani’nin Emek Politikaları

Hasan Ruhani’nin Emek Politikaları
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran İslam Cumhuriyeti Anayasasının 2. maddesi devletin temelini teşkil eden başat inanç unsur ve ülkülerine değindikten sonra bunlara ulaşma yollarından birisi olarak 3. maddenin 12. fıkrasında şöyle yazar: Refah üretmek, yoksulluğu gidermek ve gıda, mesken, iş, sağlık hizmetleri ve herkesi kapsayacak sosyal güvenlik konularında tüm mahrumiyetleri ortadan kaldırmak için İslami esaslara uygun olarak sahih ve adil bir ekonomik yapılanmaya gidilmelidir. Bu maddede işaret edilen hedefler, 1979 yılından günümüze İran’da iş başına gelen bütün hükümetlerin öncelik listesinde yer almıştır. Kaldı ki 1970’ler boyunca ülkelerinde belirgin hale gelen gelir uçurumundan müşteki İranlılar açısından, Şah’ı devirip yeni bir rejim altında yaşamanın belki de en önemli boyutu sosyal adalete kavuşma arzusuydu. Ayetullah Humeyni’nin sosyal adaleti devrimin ana hedeflerinden birisi olarak ilan etmesini bu arka planla değerlendirmek gerekir. Hatta bu konu, genelde ideolojik çizgiler üzerinden değerlendirilen İran siyasetinin mihenk taşıdır. Dördüncü Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani’nin savaş sonrası ekonomiyi yeniden yapılandırma süreci de halefi Muhammed Hatemi’nin özelleştirmeye dayalı ekonomi politikaları da Ruhani’nin selefi Mahmud Ahmedinejad’ın sübvansiyonlara dayalı popülist politikaları da birçok İranlı açısından sosyal adaleti sağladığı derecede kabul görmüştür.

Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 2013 yılı seçim kampanyaları esnasında düşük gelir sahiplerine ve işçilere muhtelif vaatlerde bulunmuştu. Bu genel vaatlerin bir tanesi şöyleydi: “Çiftçiler, zanaatkarlar, esnaf ve maaşla yaşayan herkes yani ez cümle bugün geçim sıkıntısı yaşayan vasıflı ve vasıfsız işçiler daha ileri bir refah ve daha rahat bir geçime sahip olmalıdırlar”. Ruhani’nin dört yıllık görev süresi boyunca bu vaadini gerçekleştirmek konusunda ne derece başarılı olduğunu tespit etmek, hükümetinin geniş halk kitleleri nezdindeki imajını anlamak açısından son derece önemlidir. Zira ortalama yaşı 29.4 olan 80 milyon civarındaki nüfusuyla İran İslam Cumhuriyetinde emek sorunu ülkenin açık ara en geniş kesimlerini ilgilendiren bir konudur. Cumhurbaşkanı Ruhani’nin işçi haklarına olan ilgisi göreve gelmeden önceki dönemlere dayanmaktadır. 2013 Ağustosunda Cumhurbaşkanı olmadan önce Düzenin Maslahatını Belirleme Konseyinde Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanlığını yürüten Ruhani, aynı yılın Ocak ayında bu merkezde katıldığı “Politikadan Fiiliyata İnsaflı Ücret ve Düzgün İş” başlıklı toplantıda konuya ilişkin şu önemli değerlendirmelerde bulunmuştu: Emek piyasasının arz-talep sistemi, içerisinde barındırdığı insan öğesinden ötürü iktisadi açıdan ürün piyasası, para piyasası ve sermaye piyasası gibi diğer asli piyasalardan temayüz etmektedir. […] Normatif ve adil rejimlerde yoksulluğu ortadan kaldırmak ve adaleti yaymak yolunda istihdam sağlamaya ve işçilere uygun ücretler vermeye özellikle dikkatli edilmelidir. Hasan Ruhani göreve geldiğinde ambargolardan ve petrol gelirlerinin azalmasından dolayı ülke ekonomisi 2012 yılında %6,7 ve 2013 yılında %2’lik daralmalar yaşamış ve yüksek enflasyon oranlarıyla karşı karşıya kalmıştı. Ruhani, takip ettiği kemer sıkma politikalarıyla enflasyonu tek haneli rakamlara düşürmeyi başarmıştır. Buna 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmanın ekonomide meydana getirdiği nispi rahatlığı da eklemek gerekir. Ne var ki Ruhani istihdam yaratma ve çalışanların refah düzeyini artırma konularında aynı başarıyı gösterememiştir. Resmi rakamlar ülkedeki işsizlik oranının %12-13 düzeyinde olduğunu gösterse de gerçek rakamın daha yüksek olduğu ve özellikle üniversite mezunları arasında işsizliğin %43 civarında olduğu ileri sürülmektedir. İşsizliğin yanı sıra, bir önceki yılın 7 milyon 124 bin 250 riyal olan düzeyinden 8 milyon 121 bin 640 riyale (yaklaşık 268$) çıkmasına rağmen ülkedeki asgari ücret de ayrı bir sorundur. Yoksulluk sınırının bin dolar olduğu ülkede, İşçi Toplulukları Yüksek Konseyi genel sekreteri Gulam Rıza Abbasi’ye göre işçilerin %80’i yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Özel sektörde yerine göre asgari ücretin bile alınamadığı ve vasıfsız çoğu işçinin yoksulluk sınırının çok altında yaşamak durumunda kaldığı hesaba katılırsa manzara daha vahim bir hâl alacaktır. Halbuki İran İş Kanununun 41. maddesine göre ülkedeki maaşlar Merkez Bankası tarafından ilan edilen enflasyon oranlarına göre ayarlanmalı, ortalama bir ailenin yaşamını sürdürmesine yeterli olmalıdır. Cumhurbaşkanlığında üç buçuk yılı geride bırakan Hasan Ruhani’nin görev süresi yoğunluklu olarak başta nükleer müzakereler olmak üzere dış politika gündemiyle geçti. Ruhani açısından nükleer anlaşmanın en önemli boyutu ortaya çıkarması beklenen ekonomik büyüme ivmesidir. Nitekim anlaşmadan önce İran için %1.3 dolaylarında bir büyüme öngören İMF anlaşmanın ardından bunu %4-5 olarak güncellemiştir. Anlaşmayı takip eden haftalarda, birçok yabancı delegasyon ticari görüşmeler yapmak üzere İran’a ziyaret gerçekleştirmişse de bu durumun henüz geniş kesimlerine olumlu bir yansıması olmamıştır. Ülkede varoşlar hızla büyümekte ve konut kiraları başta gelmek üzere temel ihtiyaçların temininde yaşanan sıkıntılar devam etmektedir. Bu varoşlarda, uyuşturucu bağımlılığı dahil çeşitli sosyal sorunlar hayatı ve buradaki kitlelerin toplumsal mobilizasyonunu daha da güçleştirmektedir.

Çeşitli iç ve dış faktörlerden ötürü bu sıkıntıların çok kısa vadede aşılması imkansızdır. Öncelikle, İran’da bütçenin çok önemli bir bölümü güvenlik harcamalarına gitmekte ve yatırıma dönüştürülememektedir. İran İçişleri Bakanı Abdurrıza Rahmani Fazli’nin ülkenin güneydoğusunda bulunan Sistan ve Beluçistan Eyaletine ilişkin yaptığı açıklamalar bu durumun boyutlarını ortaya koymaktadır. Bölgedeki işsizliğe ve yaygın yoksulluğa vurgu yapan bakan, burada güvenlik gerekçesiyle iki ordu bulundurduğuna ve bu iki ordunun giderinin bölgenin kalkınması için gerekli olan yatırımlardan iki kat fazla olduğuna dikkat çekmiştir. Taşradaki bu imkânsızlıklar, istihdam yaratma politikalarını zorlaştıran önemli diğer bir etken olan göç hareketlerini tetiklemektedir. Tahran başta gelmek üzere hızla büyüyen kentlerde artan nüfusa eşdeğer bir istihdam oluşturmak hemen hemen imkansız görünmektedir. Diğer yandan, her sene yüksek sayıda üniversite mezununun katıldığı iş piyasasında kritik önemde olan ara eleman konusunda da ciddi problemler yaşanmaktadır. Yardımlaşma, İş ve Toplumsal Refah Bakanı (YİTRB) Ali Rabii de Temmuz ayında İran Parlamentosunda yaptığı konuşmada bu noktaya değinmiştir. Rabii, ülkenin bazı bölgelerinde üniversite mezunlarının ancak %4’üne istihdam sağlanabildiğine dikkat çekerek İran’daki işgücünün gerekli standartlardan yoksun olduğunu ifade etmiştir. Rabii ayrıca, milletvekillerinden ülkede büyük fabrikalar yerine bölgesel imkanlardan yararlanan küçük sanayii terviç etmek ve işgücünü iyi organize edebilmek için YİTRB’nin hazırladığı “Her İranlı’ya Bir Vasıf ve Her Bölgeye Bir Meziyet” projesi için destek istemiştir. Bu iç faktörlere dış etkenleri de eklemek gerekir. Zira İran hedeflediği büyüme hızını ve iş arzında kayda değer bir artışı sağlayabilmek için yabancı sermayeye ihtiyaç duymaktadır. Fakat 2015 yılından bu yana henüz İranlı yetkililerin beklediği düzeyde bu ülkeye ilgi göstermeyen yabancı yatırımcılar, büyük olasılıkla ABD’deki yeni Donald J. Trump hükümeti döneminde İran’la iş yapmakta daha çekimser davranacaklardır. Hasan Ruhani 2013 seçim kampanyalarında “milli servet üretiminin” ve “servetin adil şekilde dağılımının” ekonomi planının iki mihveri olduğunu açıklamıştı. Ruhani, hükümetinin şiarının ise “İran Ekonomisini Kurtarmak” olduğuna vurgu yapmıştı. Burada elbette İran Cumhurbaşkanı, selefi Ahmedinejad dönemine ilişkin yolsuzluk iddialarına işaret etmekte ve yolsuzlukla mücadele sözü vermekteydi. Görev süresi boyunca bu noktayı gündemde tutan Ruhani hükümetinin kendisi de bazı üst düzey devlet görevlilerinin aldığı yüksek maaşlar etrafında patlak veren skandaldan ötürü zor günler geçirmişti. Seçimlere beş ay kadar bir vakit kala Ruhani’nin ağırlıklı olarak gerçekleştirdiği yapısal vaatlere vurgu yapacağı ve seçmenden ikinci dönem için vize isteyeceği tahmin edilebilir. Seçmenin bu konudaki tavrının ne olacağı henüz belli değildir. Belli olmayan diğer bir konu da muhafazakar cenahın Ruhani’nin karşısına rakip olarak kimi çıkaracağıdır. Eğer İran Cumhurbaşkanı, geniş kesimleri ılımlı-reformist siyasetin kendilerini memnun edecek bir ekonomi politikası uygulayabileceği konusunda ikna edemezse, büyük olasılıkla onu bu yönden sıkıştıracak olan rakipleri karşısında zorlanacaktır. Vaatlerin, 2013 yılında İran ekonomisini kurtarmak için yola çıkan Ruhani’yi bu defa kurtartıp kurtarmayacağını görmek içinse beklemek gerekecektir.