Haşdi Şabi ve Entegrasyon Sorunu

Haşdi Şabi ve Entegrasyon Sorunu
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Irak Başbakanı Adil Abdülmehdi geçen hafta başında yayımladığı kararname ile Haşdi Şabi güçlerinin Irak Ordusuna entegre olması ve ofislerini kapatması için 31 Temmuz 2019 tarihine kadar süre tanıdı. Abdülmehdi çağrıya uymayan bütün paramiliter organizasyonların yasa dışı olarak kabul edileceğinin altını çizdi.

Zamanlama Neden Önemli?

Son bir yılda şiddetlenen ABD-İran gerginliğinin siyasi açıdan bölgede en çok Irak’ı zor durumda bıraktığı herkesin malumudur. Bu bağlamda Irak, Haşdi Şabi içerisindeki İran dinî liderliği ve Devrim Muhafızlarına yakın kanadın, olası bir savaşta Tahran’ın yanında mevzilenerek Irak’taki Washington misyonlarına saldırma ihtimalinden dolayı kaygılanmaktadır.

8 ay süren kabine krizini çözerek iç siyasi arenada özgüven kazanan Abdülmehdi hükûmeti attığı bu ciddi adımla Washington ziyareti öncesinde ABD-Haşdi Şabi çatışması ihtimalini bertaraf etmek için bulabileceği en uygun zamanı seçmiştir.

Entegrasyon Problemi

Hükûmet ve Haşdi Şabi arasındaki entegrasyon sorunu yeni bir bahis değildir. İlk olarak 2016 yılında sabık Haydar İbadi hükûmeti, çıkarılan bir yasayla Haşdi Şabi unsurlarına orduya entegre olma çağrısında bulunmuştur. Ancak DEAŞ işgali sonrasındaki kırılgan güvenlik sorunu ve siyasal istikrarsızlık İbadi hükûmetinin bu konuda yeterli inisiyatifi almasına engel olmuştur.

Bunun yanında 2018 seçimleri öncesinde halk nezdinde oldukça popüler olan Haşdi Şabi unsurları ile karşı karşıya gelmek istenmemesi diğer bir etkendir. Aksine, bu popülariteden eski başbakanlardan Nuri Maliki ve Haydar İbadi de dâhil olmak üzere, yararlanmak isteyen bazı liderler seçim ittifakı teşebbüsleriyle milis liderlerle yan yana gelmiştir. Dolayısıyla entegrasyon sürecinin başarısızlığında siyasi iktidarların popülist tutumları da bir başka faktör olarak göz önünde tutulmalıdır.
Hükûmet ve Haşdi Şabi fraksiyonları arasındaki entegrasyon sorununda temel problem, bu grupların merkezî hükûmetten bağımsız siyasi tutum takınabilme kabiliyetini temsil eden silahlara sahip olmasıdır. Bu bakımdan Abdülmehdi’nin attığı son adım bu kabiliyeti kontrol altına alma amacı taşımasının yanı sıra kararnameye uymayan grupların da marjinalize olacağının ilanı anlamına gelmektedir. Birçok siyasi grup tarafından muhalefet edilen Haşd Şabi gruplarının ekonomik ve siyasal faaliyetlerinin kontrol altına alınması ise bu temel sorunla yakından ilgilidir.

Ne Değişti ve Değişmedi?

Haşdi Şabi’nin entegrasyona direnen fraksiyonlarının Abdülmehdi hükûmeti için hiç olmadığı kadar büyük bir sorun arz etmesi son iki ayda şiddeti gittikçe artan ABD-İran gerilimi ile alakalıdır. Dolayısıyla Abdülmehdi’yi bu riskli adıma iten değişiklik, körfezdeki drone saldırısı sonrası savaş ihtimalinin artmasıdır. Bunun yanında Irak hükûmeti ABD’nin Bağdat elçiliği, ülke içinde bulunan farklı ABD üsleri ve ABD menşeli enerji şirketi Exxon Mobile şantiyesi yakınlarına düzenlenen füze saldırılarını olası savaşın Irak cephesindeki ön provaları olarak okumuştur. Nitekim Trump hükûmeti de Haşdi Şabi’nin muhtemel çatışmada hedef alınabileceği imasında bulunarak Abdülmehdi’ye yönelik ayrı bir baskı unsuru oluşturmuştur.

Irak hükûmetlerinin Haşdi Şabi ile alakalı olarak değişmeyen müzmin problemi ise merkezîleşme sancıları ile alakalıdır. Başbakanlığa bağlı ve yasal, ancak ordu ve polisten ayrı bir kolluk gücü olarak hareket eden Haşdi Şabi milisleri iç politikada merkezî hükûmetten farklı siyasi stratejiler izleyebilmektedir. Bunun en somut örneği bu grupların son birkaç yıl içerisinde Irak’ta bulunan Amerikan üslerini hedef alabileceklerine dair üst düzeyden yaptıkları açıklamalardır. Bu açıklamalar, Tahran’ın asimetrik savaş stratejisi içerisinde adı geçen Iraklı paramiliter vekil gruplarını devreye sokacağı şeklinde yorumlanmıştır.

Merkezîleşme problemine dair diğer bir kronik sorun ise hükûmetin kolluk güçleri ve Haşdi Şabi milisleri arasında var olan organizasyonel uyumsuzluklar ve çelişkilerdir. Haşdi Şabi farklı siyasal oryantasyonlu milis grupları barındırmaktadır. Nitekim bu üst yapı birkaç ay öncesinde kendi içerisinde ciddi bir kriz yaşamış ve yönetim kademesinde baskın olan İran’a yakın milis gruplar, yine Haşdi Şabi bünyesindeki eski müttefikleri Ebulfezl el-Abbas Tugayları ofislerine baskınlar düzenlemiştir. Ayrıca bazı grupların ülkenin farklı noktalarında hükûmetten bağımsız vergilendirme sistemi kurduğuna dair iddialar da gündemi meşgul etmektedir. Bu tür hadiseler ve iddialar, hükûmete farklı siyasi bağlılıkları olan ve asimetrik caydırıcılık tutumlarına alışkın grupların devlet otoritesi altına alınma gerekliliğini tekrar hatırlatmıştır.

Hükûmet ve Haşdi Şabi arasındaki sorunlar zincirinde süreğen hâle gelen diğer bir mesele de paramiliter milislerin ekonomik alanda yürüttükleri faaliyetlerdir. Bu noktada bazı paramiliter unsurların metal ticareti, liman işleri ve inşaat alanındaki ticari faaliyetlerinden önemli miktarda gelir sağladıkları iddia edilmektedir. Merkezî hükûmet ise bütün Haşdi Şabi unsurlarına birçok bakanlığın bütçesinden daha fazla bütçe (2.16$) ayırmaktadır. Bu bakımdan hem hükûmet içinden hem de hâlihazırdaki Abdülmehdi kabinesine dışarıdan destek veren birçok siyasetçi, bazı paramiliter grupların Haşdi Şabi’nin yasalarca belirlenen sınırlarını aşarak kendi ekonomik çıkarlarını maksimize etme peşinde olduğunu savunmaktadır.

Haşdi Şabi’den Gelen Tepkileri Nasıl Okumalı?

Haşdi Şabi’nin monolitik bir organizasyon olmadığı bu yapının unsurlarının Abdülmehdi’nin çağrısına verdiği farklı tepkilerden görülebilir. Örneğin İran’a yakın fraksiyonlardan Asaib Ehl il-Hak lideri Qais el-Khazali çağrıyı “Haşdi Şabi’nin silahlı kuvvetlerin stabil ve profesyonel parçası olması için doğru bir adım” olarak yorumladı. El-Khazali daha da önemlisi “Bu çağrı, Haşd’ın çözülmesini ya da onu kaynaştırmayı hedefleyen çabaları sonlandıracaktır.” açıklamasında bulundu. El-Khazali bu ifadelerle Asaib Ehl il-Hak’ın çağrıya olumlu yanıt verse de organizasyonun ordu içinde erimeyeceğini, ordunun sadece ayrı bir parçası olacağını deklare etmiş oldu. Bunun yanında milis grubun lideri bu adımı kendi açılarından bir birleşme adımından ziyade, bir anlamda grubun profesyonellik kazanması için fırsat olarak okumuş oldu.

Haşdi Şabi’nin liderlik kademesinde ağırlığı olan İran’a yakın diğer bir fraksiyon olan Kataib Hizbullah ise hükûmetin çağrısına eleştirel yaklaştı. Paramiliter grup kararnamenin ABD’nin yönlendirmesiyle çıkarıldığını iddia ederek esas problemin Irak içindeki ABD askerî varlığı olduğunu beyan ederek kararnameye uyacaklarına dair herhangi bir açıklamada da bulunmadı. Kataib Hizbullah’ın Abdülmehdi’nin kararnamesine ülke içindeki ABD askerî üslerini tartışmaya açarak yanıt vermesi, ordunun bir parçası olma durumunu ABD askerlerinin Irak’ı terk etme şartına bağlamak istemesi olarak yorumlanabilir.

Şemsiye oluşumun Mukteda es-Sadr’ın kontrolünde olan paramiliter fraksiyonu Saraya as-Salam ise entegrasyon çağrısına uyacağını ve grubun ofislerinin %90’ını kapattığını deklare etti. Açıkçası uzun zamandır Haşdi Şabi’nin orduya tam entegrasyonunu savunan Mukteda es-Sadr’dan aksi bir açıklama beklenmiyordu. Ancak bu hafta sonu es-Sadr’ın sözcüsü “bazı Haşd unsurlarının çağrıya olumlu yanıt vermediğini ve bunun Abdülmehdi için kritik bir test olacağını” ifade etti. Başka bir deyişle Sadrcılar da bir anlamda entegrasyon için kendi şartlarını ortaya koymuş oldular: Bütün Haşd fraksiyonlarının kayıtsız şartsız ordu içine soğurulması. Nitekim Saraya as-Salam en son açıklamasında ülke içindeki bazı bölgelerden “güç boşluğu” nedeniyle çekilmeyeceğini ilan ederek deyim yerindeyse topu bu boşluğu doldurması için hükûmete atmış oldu.

Nasıl Bir Entegrasyon?

Gerek Abdülmehdi’nin gerekse Haşdi Şabi’nin milis kanatlarının açıklamalarına baktığımızda entegrasyonla alakalı beklentilerin ve kararnameye dair okumaların birbirinden farklılaştığı aşikardır. Bu bakımdan entegrasyonun nasıl ve ne şekilde gerçekleşeceği kritik önemdedir. Zira hükûmetin, kaynaşmayı ve kontrolü garanti edeceği için fraksiyon olarak değil bireysel katılımı tercih edeceği açıktır. Ancak bunun yerine, özellikle İran’a yakın milis grupların, ordu içinde bir parça, kısım ya da tugay olma düşüncesini besledikleri şimdiden ortaya çıkmış durumdadır.

Bunun yanında hükûmet, İran ile ideolojik bağları bulunan siyasi nüfuz sahibi fraksiyon liderlerini de ordu içine entegre etme çabasındadır. Nitekim yeni İçişleri Bakanı Najah al-Shammari milis liderlerinin ordu bünyesinde komutan olarak görevlendirme niyetinde olduklarını beyan etti. Ancak Mehdi el-Muhendis, Ekrem el-Kaabi gibi İran Devrim Muhafızlarına yakın ve ABD tarafından yaptırımlar listesine alınmış önde gelen milis liderlerinin komplike durumunun Irak’ın Washington ile ilişkilerini gereceğini de unutmamak gerekir.

Başka bir deyişle Bağdat’ın zor misyonu entegrasyon sürecinde homojen bir ordu yaratıp milis liderlerin özgül ağırlıklarını korumak ve bu süreçte hem Tahran’ı hem de Washington’u memnun etmek olacaktır. Bu bakımdan milis liderlerin homojen bir ordu birliğinin mi yoksa ordu bünyesine transfer edilen kendi milislerinin mi komutanlığını üstleneceği sorusunun cevabının verilmesi kritiktir. Bu cevap hükûmetin entegrasyonda başarılı olup olmayacağını gösterecektir. Hükûmet bu süreçten başarılı çıkarsa, şemsiye organizasyonun ekonomik alandaki girişimleri ile alakalı sorunun çözümüne daha tavizsiz yaklaşacaktır.

Sonuç olarak Adil Abdülmehdi’nin entegrasyon kararnamesi, son 16 yıl içinde aşınan devlet otoritesinin yeniden sağlanması ve ulus-altı aidiyetlerin siyasal ve ekonomik anlamda belirleyiciliğinin önlenmesi sürecinde sadece bir aşamadır. Bu aşamada Tahran ve Washington’ın Irak düzleminde çatışan dış politika öncelikleri başta olmak üzere, ulusal aktörlerin uzlaşı sürecinde yürüteceği pazarlıklar belirleyici olacaktır.