Haşdi Şabi’ye Yönelik Son ABD Saldırısı ve Değişen Dengeler

Haşdi Şabi’ye Yönelik Son ABD Saldırısı ve Değişen Dengeler
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

29 Aralık Pazar günü akşam saatlerinde gerçekleşen ABD saldırılarında Irak ve Suriye sınırlarında bulunan yedi ayrı Haşdi Şabi karargâhı hedef alındı. Hava saldırılarının esas hedefi ise Haşdi Şabi unsurlarından İran’a yakın olan ve ABD’ye karşı daha çatışmacı pozisyon benimseyen Ketaib Hizbullah milislerinin bulunduğu 45 ve 46. Tugaylar oldu. Saldırılar sonucunda 19 Haşdi Şabi milisi hayatını kaybederken yaklaşık 35 milis de yaralandı. Açıkçası son birkaç ay içerisinde Washington, İran ve müttefiki Iraklı milis unsurların, özellikle Suriye’de el-Tanf ve Irak’ta muhtelif bölgelerdeki ABD üslerine saldırı düzenleme ihtimalinin yüksek olduğunu çeşitli mecralarda dile getiriyordu. Öyle ki yaklaşık iki aydır devam eden ve Tahran’ı ve Bağdat’taki müttefiklerini zor durumda bırakan Irak protestolarına Washington’un verdiği sözlü destek, Irak içerisinde bulunan ABD askerî varlığını, retorikte İran destekli Haşdi Şabi unsurlarının hedefine koymuştu. Ancak son haftalarda düzenlenen küçük çaplı saldırıların dışında cuma günü Kerkük’te ABD üssü K1’e yaklaşık 30 füzeyle düzenlenen saldırıda ABD uyruklu bir sözleşmeli personelin hayatını kaybetmesi ve dört ABD askerinin yaralanması, Tahran’ın müttefiki olan Haşdi Şabi grupların ABD’yi sahada da ciddi olarak hedef alabileceğini gösteren bir gelişme oldu.

ABD Savunma Bakanlığından dün itibariyle gelen resmî açıklamada belirtildiğine göre pazar günü düzenlenen ABD operasyonu da Kerkük saldırısının rövanşı anlamına gelirken aynı zamanda ABD üslerine karşı muhtemel saldırıları önleyici nitelikteydi. Başka bir deyişle bu resmî açıklama, Haşdi Şabi unsurlarından devamı gelebilecek saldırılar karşısında ABD’nin sahada “kısasa kısas” şeklinde tepki vereceğinin bir göstergesiydi. Bununla birlikte, Ketaib Hizbullah’tan gelen anti-kolonyalizm motifli İslami direniş çağrısı ve ülkedeki ABD üslerini “dümdüz edecekleri” beyanı aynı şekilde rövanşist bir düsturla eyleme geçeceklerinin ipuçlarıydı. Ancak bütün bunların yanında, saldırılara verilen ilk rövanşist tepkileri bir yana koyarsak Cumhurbaşkanı Berhem Salih, Sairun, Fetih, Nasr ve Hikmet gibi neredeyse Iraklı bütün siyasi oluşumların Irak’ın ulusal egemenliğine vurgu yaparak ABD saldırılarının karşısında yer alması, Washington’un sahada “dişe diş” bir mücadeleden ziyade diplomatik mecrada daha zorlanacağının işaretiydi. Kısacası, son saldırı yıllardır ülkeyi siyasi krizlere sürükleyecek kamplaşma ortamını yaratan Iraklı siyasi oluşumların -Ayetullah Sistani’nin sözlü onayını alırlarsa- meclisten ABD askerlerinin ülkeden tahliyesini isteyecek geniş katılımlı bir yasa önerisi sunma ihtimali geçmişe nazaran şu an daha yüksek gözüküyor.

Irak’ın içinde bulunduğu sosyopolitik krizi daha derinleştireceğe benzeyen bu saldırının diğer bir etkisi de hâlihazırda devam eden protesto gösterileri üzerinde görüleceğe benziyor. Özellikle İran destekli siyasi ve askerî oluşumların dünden itibaren vurguladığı “ABD karşıtı direniş” şiarı ve çağrısı, göstericilerin mevcut düzen ve politik elitler karşısında acil olarak kodladıkları taleplerin, siyasilerin gözünde önceliklerini kaybetmesine neden olabilir. Dolayısıyla bu durum, İran ile müttefik siyasi ve askerî oluşumların yeni gündemi kaldıraç olarak kullanıp devam eden gösterilere daha da sert tutum takınmasını beraberinde getirecektir. Böylesi bir durumda kritik nokta, göstericilerin ABD askerlerinin daimî olarak ülkeden çekilmesi taleplerini daha yüksekten dile getirebilmesi ve böylesi bir talebin perdelenmeden kamuoyunda ne denli yansıtılacağıdır. Kısacası, son ABD saldırısı Irak’ın içinde bulunduğu istikrarsızlık sarmalına bir yenisini daha eklemiştir. Ancak bu yeni durum bu kez Washington’un da aleyhine gözükmektedir. Deyim yerindeyse ABD, hasmı İran’ın Irak’ta ciddi popülarite kaybettiği bir dönemde, kendi eliyle ülkedeki askerî varlığını tekrar gündem hâline getirmiş ve ötesinde karşısına bu kez farklı cenahlardan aktörleri de eklemiştir.