Hıdmeti’nin Sorgulanması ve Son Aylardaki Olayların Düşündürdükleri

Hıdmeti’nin Sorgulanması ve Son Aylardaki Olayların Düşündürdükleri
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz
Araştırmacı Oral Toğa

Geçtiğimiz günlerde Devrim Muhafızları Ordusunun (DMO) İran’ın Orta Doğu ve bölgedeki vekil güçlerine silah ve para sevkiyatı yapmaktan sorumlu ismi Tuğgeneral Ali Asker Nevruzi’nin yardımcısı Yedullah Hıdmeti, MOSSAD tarafından İran içerisinde kaçırıldı. Hıdmeti’nin yardımcılığını yaptığı Nevruzi, DMO ve bölgedeki faaliyetleri için oldukça kilit bir isim. Şöyle ki Nevruzi, Kasım Süleymani’nin yakın arkadaşı olmasının yanı sıra İran’ın sevkiyat işlerinin en kilit isimlerindendir. Öte yandan Devrim Rehberi Ali Hamenei’nin emriyle kurulan ve ülkenin genel bütçesinden DMO Kudüs Gücüne para transferi yaparak faaliyetleri için fon sağlayan Devrim Muhafızları Yardımlaşma Vakfının (Bonyâd-ı Teâvun-ı Sepâh) yönetim kurulu üyesidir. Nevruzi’nin gücü, etkisi ve gizlice silah sevkiyat operasyon kabiliyetinden dolayı iş yapış tarzı DMO içinde “Nevruzi Mekanizması” adıyla ün kazanmıştır. 2019’dan beri faaliyet gösteren Nevruzi’nin yardımcısı olan Hıdmeti’nin kaçırılması bu anlamda önem arz etmektedir.

Kaynaklara göre Hıdmeti, kaçırılması esnasında İran’ın Hizbullah başta olmak üzere Suriye, Yemen, Lübnan ve Irak’taki ilişkili olduğu bütün milis gruplara ve vekil güçlere yapılan sevkiyatın biçimi ve şekli üzerine bilgiler vermiştir. Kaynaklar, Hıdmeti’nin sorgusunun birkaç saat sürdüğünü ve sorgunun ardından bilinmeyen bir yere bilinmeyen bir saatte zarar görmeden bırakıldığını belirtmektedir. Hıdmeti’nin kaçırılış hikâyesi ve sonrasında olanlar, MOSSAD’ın ülke içindeki faaliyetlerinin haritası hakkında bazı önemli ipuçları barındırmaktadır. İran Devlet Televizyonu, 14 Haziran’da MOSSAD’ın faaliyetleri ile ilgili bir rapor yayımlamıştır. Buna göre Sirius kod adlı bir MOSSAD ajanının angaje ettiği bir grup İranlıdan bahsedilmektedir. Bu grup, İran üzerinde sabotajdan adam kaçırmaya kadar birçok konuda eğitim almıştır. Raporda, bu kişiler “Arazel o Obaş” (Haydutlar/eşkıyalar anlamına gelmektedir.) olarak adlandırılmaktadır. İlgili ajan, angaje ettiği kişilerle sosyal medya üzerinden temasa geçmiş ve çevrim içi oturumlarla eğitimler vermiştir. Şahıslara ödemeler dolar üzerinden yapılmıştır. İran Devlet Televizyonunun haberine göre bu kişiler, DMO mensubu birini kaçırmıştır. Ancak bu isim, o esnada zikredilmemiş; sadece Arazel o Obaş mensuplarının telefonlarından elde edildiği söylenen birkaç kare görüntü yayımlanmıştır. Söz konusu raporda iddia edildiğine göre kaçırılan DMO mensubunun uzmanlığı ve ilgisi dışındaki konular kendisine sorulmuş ve “işkence ve zorlamayla” kendisinden itiraflar alınmıştır. Bu kişiler ve ilgili MOSSAD ajanı İstihbarat Bakanlığının da yardımıyla DMO İstihbaratı tarafından yakalanmıştır. Yakalanmalarının ardından raporun “adam kaçırma” ile ilgili bölümünde bir görüntü yayımlanmış ancak kaçırılan kişinin kim olduğuna dair herhangi bir bilgi verilmemiştir. Ne var ki bir süre sonra Londra’dan yayın yapan ve Suudi Arabistan sermayeli Iran International adlı yayın grubu, Hıdmeti’ye ait bir videonun ellerine geçtiğini belirtmiş ancak videonun tamamını yayımlamamışlar; bunun yerine videodan kısa bir kesit paylaşmışlardır. Böylece İran Devlet Televizyonunda yayımlanan karelerdeki ismin Hıdmeti olduğu ortaya çıkmıştır. Hıdmeti’nin sorgusunun, ilgili istihbaratçı tarafından çevrim içi olarak yapıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim kaynaklarda geçen bilgilerden anlaşıldığı üzere Sirius kod adlı MOSSAD mensubu da temaslarını mümkün mertebe hep çevrim içi olarak gerçekleştirmektedir.

İlgili videonun yayımlanan kısmının tercümesi şu şekildedir:

“Ben … [Baba adı anlaşılmıyor.] oğlu Yedullah Hidmeti’yim. Amad’da [DMO Hazırlık ve Destek Bölümü] çalışıyorum ve Nevruzi Bey benim sorumlumdur. Nevruzi Bey; silah, SİHA, füze ve diğer her şeyi Devrim Muhafızları Ordusunun Amad isimli bölümünden komşu ülkelere, Hizbullah’a ve Suriye’ye yapıyor; bu malzemelerin naklini gerçekleştiriyor buyurdunuz. Ben de Nevruzi Bey’in ofisindeyim ve bu işlerden pişmanım.”

Bu videoyla birlikte İran, bizzat kendi eliyle İsrail tarafından yapılan bu üst düzey sorgulamayı öncesinden teyit etmiş ve boşa düşürmüştür. Nitekim görüntüler iyice incelendiğinde İran Devlet Televizyonunun bahsettiği görüntülerde bir telefon görülmektedir. Bu, ilgili İsrail istihbaratçısının, sorgulamayı çevrim içi olarak gerçekleştirdiğinin işaretlerindendir. Öte yandan Iran International’a sızan görüntü ise bu telefondan çekilmiş bir görüntüye benzemektedir. Bu da görüntülerin İsrail kanalıyla sızdırıldığı fikrini güçlendirmektedir.

 

Soldaki İran Devlet Televizyonu’nda yayımlanan bulanıklaştırılmış görüntüler. Sağdaki ise Iran International’a gönderilen video.

 

Hıdmeti’nin itirafları arasında sevkiyatın gerçekleştirildiği Fars Air Keşm Kargo Hava Yolları şirketi ile olan bağlantılar da bulunmaktadır. Bu hava yolu da birçok şaibeli olayın merkezindedir. Bu hava yolu bünyesinde çalışan pilotlardan biri olan Gulam Rıza Kasımi, Mayıs (Hordad) ayında beraberindeki birkaç İranlı görevliyle birlikte Arjantin’de sorgulanmış ve Amerika’nın yaptırım listesinde bulunan Venezuelalı bir holdinge ait olan Boeing 747’ye el konulmuştur. Esasında DMO’ya bağlı Mahan Hava Yollarına ait olan uçak, bir yıl önce Venezuela’ya verilmiştir. Kasımi’nin telefonunda İsrail’e yönelik gerçekleşecek faaliyetlerde kullanılmak üzere sevk edilen füze ve envanterin resimleri bulunmuştur. DMO’nun bu faaliyetlerinin ayyuka çıkmasının ardından DMO Havacılık Biriminden yetkili kişiler; Nevruzi’yi, faaliyetlerini durdurması yönünde uyarmışlar ancak olumsuz yönde cevap almışlardır. Kaynaklara göre Nevruzi, bu sorgulamayı sevkiyatın güvenliğine etki edecek derecede önemli bulmamıştır. Ancak DMO yetkililerinin, Nevruzi’yi karar alma süreçlerinde devre dışı bıraktığı da yine kaynaklarda belirtilmektedir.

Hıdmeti’nin sorgulanmasının ve ulaşılan bilgilerin, DMO’nun silah sevkiyatına ağır bir darbe olduğu ortadadır. Ne var ki bu sorgulama olayı ilk değildir. 30 Nisan tarihinde bir başka DMO mensubu olan ve Almanya, Fransa ve Türkiye’deki İsraillilere yönelik suikast faaliyetlerini planladığı iddia edilen Mansur Resuli de kaçırılmış ve sorguya çekildiği videolar basına sızmıştı. Resuli, daha sonra yayımladığı bir videoda bu konuyu yalanlamış; kendisini kaçıranın MOSSAD değil, eşkıyalar olduğunu ve baskı altında konuştuğunu söylemiştir. Ancak şu hâliyle Hıdmeti olayı bizzat İran Devlet Televizyonu ağzıyla İsrail tarafından doğrulatılmış oldu.

Ortada dikkat çeken bir konu daha bulunmaktadır. Bilindiği üzere yaklaşık 10 yıldır İran’da nükleer programla ilişkili tesisler ve kişiler bir şekilde sabotajlar ve suikastlar kanalıyla devre dışı bırakılmaktadır. Ancak bu faaliyetlerin özellikle Muhsin Fahrizade suikastı sonrasında günden güne arttığı görülmektedir. Son üç ayda neredeyse iki günde bir olmak üzere DMO’dan birçok orta ve yüksek rütbeli isim ile başka birçok isim şüpheli şekilde ölmüş veya doğrudan suikasta kurban gitmiştir. Birçok patlama ve kaçırılma haberi de yine aynı dönemde gündeme gelmiştir. Kısacası İsrail’in İran içerisindeki operasyon kabiliyetinin ne derece yükseldiği artık herkesin bildiği bir konu olmakla birlikte yukarıda da bahsedildiği gibi bir süredir oldukça agresif ve “küçük düşürücü” işlere imza attığı da bir gerçektir. Öte yandan İsrail’in İran içerisinde derin ve kapsamlı bir istihbarat ağı kurduğuna yönelik haberler sıklıkla gündeme gelmektedir. DMO İstihbarat Şefi Hüseyin Taib’in görevden alınışı da bu konuyla ilişkilendirilmektedir. Aynı şekilde DMO’nun üst düzey isimlerinden biri olan Ali Nasıri’nin İsrail için casusluk faaliyetleri yaptığı gerekçesiyle tutuklandığı iddia edilmiş ve İran Savunma Bakanlığı Füze Geliştirme Bölümünden çok sayıda ismin de askerî bilgileri İsrail’e sızdırdığı için tutuklandığı bildirilmiştir. Bütün bu faaliyetlerin her birinin doğrudan nükleer konularla ilgisi yoktur. Kaçırılan bu isimler ile beraber nükleer konularla ilgisi olmayan mühendislerin ve yetkililerin hedef alınması, 2018 yılında savunma bakanı ve bir önceki hükûmetin başbakanı olan Naftali Bennett’in açıkladığı “Ahtapot Doktrini” kapsamında İsrail’in İran’daki faaliyetlerini çeşitlendirdiğinin ve doktrinin başarıyla uygulandığının bir başka işaretidir.

Ne var ki yukarıda sayılan bütün gelişmeler ışığında İsrail’in, İran’a karşı son birkaç ayda eskisine nazaran çok daha agresif bir şekilde yaklaştığı görülmektedir. Bu agresyon, İran’ın nükleer silah geliştirmede sona yakın olduğu şeklinde yorumlanabilir. Nitekim mesele, diğer açık kaynaklar üzerinden okunduğunda da benzer bir tablo ortaya çıkmaktadır. Geçtiğimiz yıl içinde İranlı yetkililer uranyum zenginleştirme faaliyetlerini artıracaklarını bildirmişlerdi. Geçtiğimiz hafta ise Time dergisinde eski İsrail Başbakanı Ehud Barak imzalı bir makale yayımlanmıştır. İlgili makalede Barak, “2018’de nükleer silah geliştirme eşiğinden 17 ay kadar uzaktaydılar. Bugün muhtemelen 17 gün uzaktalar.” diyerek konunun ciddiyetini vurgulamıştır. Keza İranlı yetkililer, nükleer tesislerde bulunan gözetleme kameralarını kapatmış ve geçen hafta çıkan haberlere göre Nükleer Anlaşma (KOEP, Kapsamlı Ortak Eylem Planı) tekrar tesis edilene kadar kapalı tutmaya devam edeceklerini belirtmişlerdir. Bu noktada Nükleer Anlaşma’nın yeniden tesisinin, İran için bir ehemmiyeti olup olmadığını söylemek artık güçtür. Zira ağır ekonomik yaptırımlar bir tarafa konursa bu çözümsüzlük, nükleer programın ilerleyişi açısından İranlıların işlerine yaramaktadır.

Sonuç olarak bir süredir İsrail’in, İran’ı sadece nükleer konularda değil; füze çalışmalarından lojistik konulara kadar birçok koldan ve bizzat İran içinde sıkıştırmaya çalışmakta olduğu ortadadır. Son bir buçuk yılda İran’da gerçekleşen toplumsal olayların da etki ajanlarının tesiriyle kasıtlı olarak alevlendirildiği iddiası da bizzat İranlı makamlar tarafından dile getirilmektedir. Toplumsal olayların doğal mı, yoksa İranlıların iddia ettiği gibi bir elden mi gerçekleştiğini kanıtlamak şu aşamada imkânsız gözükse de İsrail’in gösterdiği agresiflik ve diğer gelişmeler alt alta konulduğunda İran’ın nükleer silah yapmaya oldukça yaklaştığını söylemek mümkündür. Eğer durum, İsrail’in endişelerini besleyecek şekilde gelişir ve ciddileşirse İsrail’in çok daha agresif ve cüretkâr eylemlerde bulunabileceğini de öngörmek mümkündür.