Hindistan-İran İlişkileri: Karşılaştırmalı Bir Bakış

Hindistan-İran İlişkileri: Karşılaştırmalı Bir Bakış
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran’ın hidrokarbon bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden biri olması ve Hindistan’ın derin bir enerji ihtiyacıyla hızla büyüyen ekonomisi, İran-Hindistan ilişkilerinin karakteristik özelliğini oluşturmaktadır. Bununla birlikte Hindistan için İran’ın stratejik önemi çok kritik ve bu da Hindistan’ı ciddi zorluklar karşısında İran’a bağlı kalmaya zorlamaktadır. Mevcut senaryoya göre iki ülke arasındaki ilişkiler yalnızca enerjiye dayansaydı İran, Hindistan ile bağları çoktan koparırdı. Bununla birlikte İran’ın coğrafi konumu, Hindistan’ın jeopolitik erişimi açısından özellikle de doğal kaynaklar yönünden zengin olan Orta Asya’ya ulaşmasında oldukça önemlidir. Benzer şekilde İran, Hindistan’ın çok sayıda stratejik ve güvenlik çıkarının olduğu Afganistan’a erişimi açısından da hayati bir önem taşımaktadır.

Hindistan ve İran arasındaki ilişki karşılıklı olarak her iki ülkeye de yarar sağlamaktadır. Hindistan’ın İran malları için büyük bir pazar olması bu ikili ilişkideki önemli unsurlardan biridir. Hindistan’ın, İran’ı Orta Asya ve Afganistan’a bir giriş kapısı olarak seçmesinin İran’ın ticaret ve transit geçiş için bölgesel bir merkez olma isteği üzerinde olumlu yansımaları vardır. Son olarak İran’ın nükleer çıkmazı ve Amerika’nın İran’ı izole etme çabaları bağlamında İran İslam Cumhuriyeti’nin dünyanın en geniş demokrasisiyle süregelen ilişkisi büyük bir ideolojik değere sahiptir.

Karşılıklı olarak avantajlı sonuçlara ilişkin bu tür bir anlayış, Hindistan ve İran’ı stratejik ortaklık vizyonlarını yansıtan sırasıyla kapsamlı iki ortak belgeyi resmî olarak imzalamak için motive etmiştir. Birincisi Nisan 2001’de imzalanan Tahran Deklarasyonu, ikincisi ise Ocak 2003’te imzalanan Yeni Delhi Deklarasyonu’dur. Bu belgeler daha büyük bölgesel ve küresel iş birliği için bir şablon görevi görürken aynı zamanda böyle bir ortaklığın amacının gerçeklik kazanmasına da vurgu yapmaktadır. Bu çabalara rağmen İran’ın nükleer konusundaki çıkmazının ve Hindistan’ın Amerika’ya yakın olma ihtiyacının, Hindistan-İran ilişkileri üzerinde bazı etkileri vardır. İki ülke Yeni Delhi Deklarasyonu prensiplerini tam olarak uygulamaya geçirmeden önce İran’ın nükleer tartışması alevlenmiş ve Eylül 2005’te Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunda (UAEK) İran nükleer dosyasını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine (BMGK) havale etme kararı üzerinde bir teklifin oylanmasına yol açmıştı. Hindistan o dönemde UAEK’ye üye olduğu için taraf tutmaya zorlanmıştı. Hindistan’ın, Amerika ile sivil bir nükleer anlaşma üzerinde müzakere ettiği bir dönemde İran aleyhine oy vermesi, İranlılar nezdinde bir güvensizlik yaratmıştı.

Hindistan-İran ilişkisinin vadesi ve yükümlülükleri ile ülke liderlerinin pragmatik tutumları iki ülke arasındaki ilişkiyi etkili bir şekilde biçimlendirdi ve bu tahrik edici olayın beklenenden daha kısa bir sürede geride kalmasını sağladı. Hâlen İran’ın nükleer programı etrafındaki sorunlar, bölgesel rolü ve bunun sonucunda diğer ülkelerle ortaya çıkan husumet, Hindistan ve İran arasındaki potansiyel bağlar üzerinde baskı payına sahiptir. Bu kriz başladığından beri Hindistan, bir yandan İran’la diğer yandan ABD, Suudi Arabistan ve İsrail’le ilişkileri arasında dengeleyici eylemlerde bulunmaktadır. ABD’nin İran’ı tecrit etmek için İran’a “maksimum baskı” uygulama çabası Hindistan-İran ilişkilerini olumsuz etkiledi. İran’ın Hindistan’ın düşmanı olan Çin’le artan bağları İran-ABD düşmanlığının görünür etkileri arasındadır. Sonuç olarak İran ve Çin arasında planlanan 25 Yıllık Stratejik İş Birliği Anlaşması’nın Hindistan-İran ilişkilerinin dinamikleri üzerinde daha fazla etkisi olması muhtemeldir.

Mevcut Senaryo

Hindistan-İran ilişkilerinin mevcut derinliğini anlamak ve gelecekteki seyrini öngörmek için bu gidişata etki eden üç temel konunun altı çizilebilir. İlki, keşif aşamasında Hint devlet şirketi ONGC’nin dâhil olduğu İran’ın Farzad-B doğal gaz sahasıdır. Doğal gaz tespit edildikten sonra iki taraf arasındaki uzun süreli müzakerede, Hindistan kendi kalkınması için hak elde etmede başarısız oldu ve İran da bu sahayı bağımsız olarak geliştirmeye karar verdi. Hindistan resmî olarak bu alandaki iş birliğinin “İran tarafındaki politika değişikliklerinden etkilendiğini” iddia etti. Hindistan Dışişleri Bakanlığına göre Ocak 2020’de Hindistan’a “yakın gelecekte İran’ın bu sahayı kendi yararına geliştireceği ve Hindistan’ı gereğine uygun bir şekilde daha sonraki aşamada saha çalışmalarına dâhil etmek isteyeceği” bildirildi. Hindistan ayrıca “bu meselenin görüşülmekte olduğunu” iddia etti.

Değişen Hindistan-İran ilişkilerinin işaretçisi olarak öne çıkan ikinci konu Çabahar’ı İran’ın Sistan ve Beluçistan ilinin merkezi Zahedan’a bağlamayı öneren demir yolu hattıdır. Proje, Çabahar Limanını Hindistan için oldukça stratejik bir öneme sahip olan Afganistan'a bağlamak için tasarlanmıştır. Yakın geçmişte medyada İran’ın, Hindistan’a önerdiği teklifi geri çektiğine dair bilgiler yer almıştı. Ancak Hindistan bu iddiayı reddetti ve bu girişimin meyve vermesi için iki ülkenin de görüşme hâlinde olduğunu resmî olarak bildirdi. Hindistan Dışişleri Bakanlığına göre daha önce tayin edilmiş bir Hint şirketi olan IRCON, İran Yol ve Şehircilik Bakanlığına bağlı bir İran şirketi olan CDTIC ile görüşme hâlinde ve şimdiye kadar saha incelemesi ve fizibilite raporunun gözden geçirilmesini tamamladı. Bununla birlikte her iki taraf da Proje’nin diğer boyutları özellikle de İran’ın mali sorunları hakkında hâlihazırda detaylı tartışmalar yapıyor. Ayrıca Aralık 2019’da, Tahran’da düzenlenen 19. Hindistan-İran Ortak Komisyon Toplantısı’nda iki tarafın da Proje’nin detaylarını gözden geçirdiği belirtildi.

Üçüncü önemli konu Çabahar Limanı Projesi’dir. Hindistan özellikle Proje’nin gelişimi için yaptığı ilk yatırımdan sonra faaliyetini başlatması açısından önemli gelişmelere imza attı. Hindistan’ın ilk taahhüdü 2003’teydi ve Liman nihayet 2016’da faaliyete geçirildi. ABD yaptırımlarının yarattığı engellere rağmen iki ülke bu alanda kayda değer ilerleme gösterdi ve 2018’den beri bir Hint şirketi Limanda faaliyetlerini sürdürüyor. Hindistan Dışişleri Bakanlığına göre Temmuz 2020 itibarıyla Liman, 52’si son 12 ayda olmak üzere 82 gemiyi ve 12 bin ton dökme yüke karşılık gelen toplam 8.200 konteyneri etkin bir şekilde elleçledi. İki ülke, Limanı ekonomik olarak daha canlı kılmak ve Afganistan ile Orta Asya’nın kullanımını artırmak için yeni yollar keşfediyor.

Hint stratejik söyleminde özellikle Pakistan’ın Gwadar Limanının geliştirilmesinde Çin’in katkısına bakıldığında Çabahar sıklıkla Hindistan için bir stratejik kazanç olarak nitelendirildi. Ancak İran, Çabahar Limanına herhangi bir stratejik boyut atfetmekten sakındı ve Çin de dâhil olmak üzere diğer ülkelere Limanın daha da gelişmesi için kapısını açmaya istekli olduğunu bildirdi. Çabahar Limanı çevresindeki gelişmelerle Çin’in varlığı ve yokluğu kadar Hindistan’ın katılımının derinliği de Hindistan ve İran arasında gelişen stratejik ortaklık açısından bazı sonuçlara yol açacaktır.

Önümüzdeki Yol

Hindistan-İran ilişkilerinin derinliği, doğası ve gidişatının kapsamlı analizi, Hindistan’ın Orta Doğu’ya yönelik perspektifinin yapısının da belirleyicisidir. Savaş yorgunu ABD’nin, Orta Doğu’daki geleneksel kıta ötesi dengeleyici rolüne gitgide daha fazla geri dönüşü olarak algılanan son gelişmeler; Rusya, Çin, Türkiye ve Hindistan gibi diğer güçlerin bölgede ilerleme kaydetmesi için bazı olanaklar yarattı. Savunma Bakanı ve Dışişleri Bakanı olan iki üst düzey Hindistan bakanı tarafından Tahran’a yapılan son ziyaretler, Hindistan’ın oyunun içinde kalma isteğinin bir göstergesidir.

Soğuk Savaş’ın bitişine ve gelişmiş Hindistan-ABD ortaklığına yol açan Hindistan’ın ekonomik yükümlülüklerine rağmen geçen yüzyıldaki Hindistan-Rusya askerî ortaklığı bozulmadan devam etmekte ve Rusya hâlâ Hindistan’ın öncelikli askerî tedarikçisi konumunda bulunmaktadır. Daha da önemlisi Hindistan; Çin, Türkiye ve İran’ın da katıldığı ve kendisinin katılımıyla beş ülke arasındaki benzersiz ortaklığı yansıtan Rus S-400 füze savunma sisteminin bir üyesi hâline geldi. Rusya’nın S-400 savunma sisteminin transferinin ABD stratejik çıkarlarına aykırı olduğu gerçeği ve Hindistan’ın bu kulübe üye olması Hindistan’ın Orta Doğu’da, İran’ın ana aktör olduğu bir bölgede, sırasıyla ABD ve Rusya liderliğindeki iki kamp arasındaki güç dengesindeki nihai eğilimine dair bir ipucu verebilir. Ancak bu uzun dönemli bir senaryodur.

Yakın gelecekte Hindistan’ın stratejik ve ekonomik konumunun, Orta Doğu’da İran’la ilişkilerini doğrudan etkileyen sınırlı bir rol sağlaması muhtemeldir. Hindistan’ın gücü arttıkça ve gücünü sınırlarından uzak bölgelerde kullanma kabiliyetine sahip oldukça dış politikasında bazı değişiklikler olacaktır. Ancak stratejik kaynaklarının büyük bir kısmını talep eden iki düşman nükleer güç olan Çin ve Pakistan arasında kıstırılmış olması, Hindistan’ın denizaşırı manevra kabiliyetini kısıtlayabilir. Diğer bir kısıtlama da Çin’in aksine Hindistan’ın, İran’ın Hindistan ve Çin arasındaki tercihinde belirgin bir faktör olan BGMK’de daimî üyeliğe sahip olmamasıdır.

Hindistan’ın Orta Doğu’ya olan enerji bağımlılığına rağmen ekonomik yapısı onu daha çok Batı’ya bağlamaktadır. Hindistan’ın GSMH’sinin büyük bir kısmını, hedefi esas olarak Batı olan hizmet sektörü oluşturmaktadır. İran ile bağları geliştirirken Hindistan’ın risk değerlendirmesinde yer alan ABD de buna dâhildir. Bu durum, İran’a yönelik politikasının ya kararsız ya da ABD baskısına boyun eğmiş göründüğü bir senaryo yaratarak genellikle Hindistan’ın arzuları ve istekleri arasında bir uyumsuzluğa neden olmaktadır. Gerçek şu ki Hindistan’ın İran’la ilişkileri onun diğer ülkelerle olan ilişkileri gibi millî çıkarlarına dayanmaktadır.

Hindistan’ın aksine Çin, ham maddeye ve genişleyen pazarlara ihtiyaç duyduğu hızla gelişen bir imalat endüstrisine sahiptir. Bu, onun İran’la kurduğu bağlarda Amerikan yaptırımları riskini belirlemede etkili bir unsurdur. Dolayısıyla bu iki ülke, Orta Doğu’da oyunun kurallarını değiştirecek ve Hindistan-İran ilişkileri üzerinde daha da olumsuz etkileri olacak uzun vadeli bir ilişki kuracaktadır.
İran’a karşı cepheyi daha da sağlamlaştıran ve potansiyel olarak onu daha fazla izole eden İbrahim Anlaşmaları, Hindistan-İran ilişkilerinin gelişmesini daha da engelleyecek bir başka gelişmedir. Dahası Donald Trump, 2020 ABD Başkanlık Seçimlerinde mağlup olsa bile ABD’nin İran’ı izole etme çabası, İran’ın taviz vermeye hazır olmadığı meseleler olan İran’ın bölgesel nüfuzunu kontrol etme, füze ve nükleer programını kısıtlama konusunda ABD’de iki partide de bir fikir birliği olduğundan devam edecektir. Barack Obama’nın Nükleer Anlaşma’yı kabul etmeye karar vermesinde bir faktör olan Irak ve DEAŞ’a karşı savaş, artık ABD’nin benzer bir anlaşmaya girmesi için bir teşvik işlevi görmüyor.

Hindistan nezdinde İran, nüfuzunu hem ekonomik hem de stratejik olarak açık denizlerde genişletebileceğini kanıtladı. Ancak İran geleneksel olarak kendisini Batı’ya bağlamış durumdadır ve son zamanlarda Hindistan ile ilişkilerine zarar verecek bir şekilde Çin’e yaklaşmaktadır. Hindistan’da özellikle gecikmiş veya başarısız olmuş müzakereler yüzünden sancılı yollardan geçerek oluşan bu farkındalık, Hindistan’ın İran’la daha yakın bağlar kurma girişimlerinde bir yorgunluk hissi uyandırıyor gibi görünüyor. Bunlar İran-ABD açmazına uzun vadeli bir çözüm bulunana kadar Hindistan-İran ilişkilerinin hızının daha da yavaşlayabileceğini gösteren bazı sinyaller olarak değerlendirilebilir.


Bu makalede dile getirilen görüşler yazarların kendisine aittir ve IRAM'ın yayın politikasını yansıtmayabilir.