Hizbullah'a Karşı Son ABD Yaptırımlarının Nedenleri ve Muhtemel Sonuçları

Hizbullah'a Karşı Son ABD Yaptırımlarının Nedenleri ve Muhtemel Sonuçları
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

ABD, 25 Ekim Perşembe günü itibariyle Lübnan Hizbullahı’na karşı yeni bir yaptırım dalgası başlatmıştır. ABD Başkanı D. Trump, ABD ve Fransa askerlerinin Beyrut’ta hedef alındığı saldırının 35. yıl dönümüne denk getirdiği açıklamasında yeni yaptırımların “Hizbullah’ı mali açıdan oldukça zor durumda bırakacağını” belirtmiştir. ABD’nin Hizbullah’a yönelik yaptırımları yeni bir durum değil ancak son dönemde Trump yönetiminin İran’a yönelik başlattığı siyasi ve ekonomik savaşla birlikte Tahran’ın bölgesel müttefiklerini de doğrudan hedef alması, üzerinde durulması gereken bir durumdur. ABD’nin İran’ın bölgedeki müttefiklerinden Hizbullah’a odaklanmasının nedeni ise örgütün Tahran’ın mali yardımlarının dışında, Lübnan içinde ve dışında finansal açıdan kritik bağlantılara sahip olmasıdır.

ABD’nin Hizbullah’ın finansal kaynaklarına saldırı stratejisinin ilk ayağını Tahran’a yönelik yaptırımlar oluşturmaktadır. Bu doğrultuda son iki yaptırım dalgası dolayısıyla İran’ın, Hizbullah’ın da içinde olduğu bölgedeki vekil güçlerine yaptığı mali yardımlarda kesintiye gidebileceği gündeme gelmektedir. Bu olasılık, İran’dan yıllık 700 milyon dolar destek aldığı söylenen hareketi, Suriye’de hayatını kaybeden ve sakatlıklar yaşayan militanlarının ailelerine ödediği maaşların ve sunduğu sosyal hizmetlerin devamı açısından düşündürmektedir. Nitekim Hizbullah yöneticileri de bu süreç içerisinde mali kriz yaşadıklarını gizlememektedirler. Bu noktada, Tahran’dan gelen yardımlar azalsa da hareketin daha önce olduğu gibi yerel dinamikleri ve dış bağlantıları ile bu krizi aşabileceği değerlendirmeleri yapılmaktadır.

Hizbullah bu bağlamda iş insanlarından ve halktan gelecek destekleri artırma amacıyla, Hizbullah bayrağının yanı sıra Lübnan bayrağı ve bir hadisin de yer aldığı bağış taleplerini tarihinde ilk kez reklam panolarında dile getirmiştir. Bu durum, örgütün karşı karşıya kaldığı mali krizinin son yıllarda daha belirginleşmiş olabileceğini akıllara getirmektedir. Hareketin kriz durumundan çıkış stratejisinin bir diğer ayağı olarak Lübnan’da, Mayıs ayından bu yana devam eden hükûmet oluşturma sürecinde örgütün ve Şii olmayan müttefiklerinin, kritik öneme sahip bakanlıkları almaya odaklandığı da belirtilmektedir. Buna bağlı olarak bugünlerde gündeme gelen en önemli gelişme, Hizbullah’ın Sağlık Bakanlığını alma isteği olmuştur. Bu manevraya karşılık ise Hizbullah muhalifleri, hareketin İran yaptırımlarının ağırlaşmasından dolayı mensuplarına sağlık hizmeti sağlamakta güçlük çekebileceği için bu bakanlığı kontrol etmek istediğini öne sürmektedirler. Bu olasılıkla alakalı olarak ABD; Hizbullah üyesi bakanların yönettiği Lübnan bakanlıklarına yardımda bulunmayacağı ve uluslararası kurumlara da bu yönde baskı yapacağı sinyalini vermişti.

Trump’ın açıkladığı son yaptırım dalgası ise ABD’nin Hizbullah’a karşı yürüttüğü sıkıştırma projesinin son halkası olarak öne çıkmaktadır. Bu yeni dalga, örgütün ulus-ötesi bağlantılarına, hareketi herhangi bir kanalla destekleyen yabancı uyruklu kişilere ve devlet organlarına yaptırım getirmektedir. Bu bağlantılar arasında ise hareketin Güney Amerika, Batı Afrika ve Avrupa’daki Şii diasporası ile kurduğu ilişkilerin ABD’nin dikkatini çektiği görülmektedir. Son dönemde Hizbullah’ın kilit finansörlerinden olduğu iddia edilen Assad Ahmad Barakat’in Brezilya’da tutuklanması ve ABD’nin Latin Amerika ülkelerine Hizbullah’ın bölgedeki faaliyetlerinin engellenmesi konusunda baskıyı artırması zaten yeni yaptırımların habercisiydi. Hizbullah’ın Almanya’nın Bremen kentinde bir İslami kültür merkezinde bağış topladığı istihbaratı ve Fas ile İran’ın Hizbullah üzerinden yaşadığı gerilim düşünüldüğünde bu yeni dalganın, Avrupa ve Afrika’da ABD ile İran-Hizbullah cephesi arasındaki gerilimin artmasına neden olması muhtemeldir. Bu noktada son Hizbullah yaptırımlarının, İran yaptırımlarının ikinci dalgasının hemen öncesinde gelmesi ve öncesinde Washington’un örgütün kontrolündeki bakanlıklara yardımları keseceğini açıklaması, ABD’nin örgüte karşı birçok koldan harekete geçeceğini ve Trump yönetiminin Tahran’a ve bölgesel müttefiklerine karşı hesaplanmış bir strateji izleyeceğini göstermektedir.