Huzistan Protestolarının Arka Planı

Huzistan Protestolarının Arka Planı
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz
Araştırmacı Oral Toğa

Huzistan’da susuzluk ve elektrik kesintileri sebebiyle 15 Temmuz’dan bu yana şiddetli protestolar yaşanmakta. Yolların kapatıldığı, insanların öldüğü bu şiddetli protestolar sosyal medyada da geniş yer bulmuş, resmî makamlar tarafından şimdiye kadar üç kişinin öldüğü açıklanmıştır. Gösteriler ve halkın tepkisi henüz tam anlamıyla dinmiş olmamakla beraber protestoların şiddeti ilk günkü seviyede de değildir. Hâlihazırda bölgede çözülmeyi bekleyen çok sayıda sorun vardır. Mevcut problemlerin çözümünün daha fazla gecikmesi hâlinde yeni ve belki daha şiddetli protestoların gerçekleşeceğini öngörmek mümkündür.

İran’ın batısında Basra Körfezi’nin başladığı yerde Irak’ın sınır komşusu olan Huzistan her ne kadar kuraklıkla, elektrik kesintileriyle ve kum fırtınalarıyla gündeme gelse de yeraltı ve yerüstü kaynakları bakımından oldukça zengin bir bölgedir. Söz konusu bölge Bereketli Hilal’in içerisinde yer almaktadır ve verimli tarım arazilerine sahiptir. Bunun yanında İran’ın karadan çıkardığı petrol rezervinin %80’inine, İran’daki toplam petrol rezervinin ise %57’sine sahiptir ve oldukça sulak bir alandır. İran’da üzerinde gemi taşımacılığı yapılabilen (ve dolayısıyla üzerinde ticaret yapılabilen) tek nehir olan Karun Nehri’nin yanı sıra bölgede birçok nehir, gölet, su kaynağı ve bataklık bulunmaktadır.

Huzistan’da bugün yaşanan mevcut problemler birçok faktörün bir araya gelmesiyle oluşmuş çok katmanlı bir konudur. Bu sebeple Huzistan’da yaşananları sadece bir su ve elektrik kesintisi problemi olarak görmek konuyu basite indirgemek olacaktır ve birkaç senedir irili ufaklı olarak yaşanan bu protestoların dinamikleri gözden kaçacaktır. Halkın tepkisinin nedenleri ancak söz konusu katmanlar bir arada değerlendirildiğinde anlaşılabilir. Bu katmanlar; en genel hâliyle küresel iklim değişikliği, yanlış su politikaları, yanlış tarım politikaları, sanayi atıklarıyla temiz su kaynaklarının kirletilmesi, petrol şirketlerinin verimli topraklar üzerinde yarattığı tahribatlar, bölgedeki etnik hassasiyetler, şehirlerdeki varoşlaşma ve beraberinde gelen yüksek işsizlik oranı ve güvenlik sorunları şeklinde başlıklandırılabilir.

Huzistan’da 1960’lı yıllardan itibaren dünyada ve ülkede gelişen ihtiyaçlar sebebiyle şeker kamışı üretimine ağırlık verilmiş ve üretimi ciddi oranda yaygınlaşmıştır. Bilindiği üzere şeker kamışı oldukça su tüketen bir bitkidir ve aşırı sulamayla birlikte Huzistan’daki verimli topraklar verimliliklerini yitirmiş ve topraktaki tuzluluğu artırarak toprağın kullanılmaz hâle gelmesine sebep olmuştur. Huzistan’da yaklaşık 70 bin hektarlık bir alanda şeker kamışı ekimi yapılmaktadır. Şeker kamışı hasadı kontrollü bir şekilde ateşe verilmek suretiyle yapıldığından ciddi bir hava kirliliği, toprak kirliliği ve su kirliliği yaşanmaktadır. Yetkililer bu hasat tekniği üzerine de çareler aramaktadır. Devlete bağlı bir kuruluş olan Huzistan Su ve Elektrik Şirketi konuyla ilgili defalarca ikazda bulunmuştur. Aynı alan üzerinde ara vermeksizin yapılan şeker kamışı üretiminin toprakta yarattığı uzun süreli hasarlarla alakalı akademik çalışmalar da bulunmaktadır. Bütün bunların dışında özellikle Ahmedinejad Dönemi'yle birlikte bölgeye gelen Çinli şirketlerin petrol arama-çıkarma çalışmaları sırasında kullandığı teknik ve teknolojinin bölgedeki su kaynaklarına ve toprağa ciddi zararlar verdiğine dair yorumlar da mevcuttur.

Şeker kamışı ekimiyle ilgili bir başka olumsuz durum ise şudur: Huzistan çok eski bir yerleşim yeri olması hasebiyle birçok önemli arkeolojik sit alanına sahiptir. Şeker kamışı üretiminde önemli bir role sahip Heft Tepe olarak adlandırılan bölge de bunlardan birisidir ve bu bölgenin şeker kamışı ekimine açılıp gelişmesinden sonra bölgedeki arkeolojik eserler ciddi zararlar görmüştür.

Nehir yataklarının değiştirilmesi, plansızca su kanalı inşa edilmesi, çok sayıda baraj inşası ve bölgeye akan suyun İsfahan, Kum gibi illerdeki su sorununun çözümü için oralara yönlendirilmesiyle Huzistan’daki akarsuların pek çoğu kurumuştur. Yanlış sulama teknikleri ve yanlış tarımcılıkla iyiden iyiye tuzlanan kaynaklar, bölgedeki hayvancılığa ve yaban hayata da olumsuz yönde etki etmiş ve yabani hayvanların toplu ölümlerine sebep olmuştur. İran’ın en büyük, dünyanın ise 12. büyük sulak alanı olan ve habitatında çok sayıda canlı yaşayan Şadegan Gölcüğü de şeker kamışı endüstrisi başta olmak üzere birçok fabrikadan gelen endüstriyel atıkların kurbanı olmuş ve günden güne zarar görerek yok olmaya başlamıştır. Bu da suya bağımlı olarak yaşayan ve bölge hayvancılığında önemli bir yer tutan mandalar başta olmak üzere hayvan yetiştiriciliğine oldukça kötü etki etmiştir. Ayrıca yaban hayatının tahrip oluşuyla birlikte yine yerel ekonomide önemli bir yeri olan avcılık da olumsuz etkilenmiştir.

İklim değişikliği hâlihazırda pek çok ülkeyi ve su kaynağını olumsuz yönde etkilemektedir. Doğal olarak Huzistan’daki kaynaklar da bu sorundan etkilendi. İklim değişikliğinin yarattığı sıkıntıların haricinde bölgedeki çelik, petrol, şeker endüstrilerinin ürettiği sanayi atıkları da suyu ciddi oranda kirletmekte ve bölgedeki içme suyunu kullanılmaz hâle getirmektedir. Gerek iklimsel gerek çevresel tahribat sebebiyle içilebilir su kaynaklarının hızla tükenmesi öyle bir noktaya gelmiştir ki normalde su bakımından oldukça zengin olan bu bölgede içilebilir su üretmek için havadaki nemi içme suyuna dönüştüren cihazlar üzerine çalışmalar yürütülmektedir.

Bütün bu sayılan ekonomik yıkımlar bu zengin bölgedeki sosyolojik dengeyi de ciddi anlamda tahrip etmiştir. Nitekim Huzistan’ın bugün sosyolojik anlamdaki en büyük meselesi varoşlaşma sorunudur. Yukarıda bahsi geçen ekonomik dengeler başta olmak üzere birçok sebepten dolayı Huzistan’da son yıllarda kalabalık bir nüfus yer değiştirmiş ve toplumsal istikrarsızlıkların önü açılmıştır. Bu toplu göçlerin sonucunda ortaya çıkan ve derinleşen problemler toplumsal öfkeyi beslemektedir. İRAM’ın Ocak 2021’de yayımladığı “Huzistan’da Varoşlaşma: Sorunlar ve Sonuçlar” adlı analizde bu mesele etraflıca masaya yatırılmış ve yarattığı toplumsal ve iktisadi etkiler üzerinde durulmuştur.

Protestolar su ve elektrik kesintileri sebebiyle başlamış olsa da özellikle sosyal medyada gösterilen tepkilerde sorun mevcut hâlinden farklı bir yöne evrilmeye başlamış ve çoğunlukla Arapların yaşadığı bu bölgede hükûmet tarafından etnik ayrımcılık yapıldığına, insanları zorunlu göçe tabi tutmak ve bölgeyi Farslaştırmak için hükûmetin kasıtlı olarak bu zorlukları yarattığına dair söylem belirginleşmeye başlamıştır. Sosyal medyada Huzistan için yazılıp çizilenlerin yanı sıra “Arkandayız El-Ahvaz” hashtag’leriyle bir grup İranlı Türk de olaya dâhil olmuş ve konuya destek için etnik tandanslı ve genellikle İngilizce tweet’lerle desteklerini belirtmişlerdir. Yer yer Urmiye Gölü'nün kuruması nedeniyle gerçekleşen olaylar arasında paralellikler kurulmuştur. Tahran metrosunda da Huzistan için anlık protestolar gerçekleşmişse de söz konusu protestolar ülke geneline yayılmamış ve bölgesel mahiyette kalmıştır.

Bugün gelinen noktada Huzistan’ın çözülmeyi bekleyen birçok problemi bulunmaktadır ve bu problemlerin çözümü artık ertelenebilecek bir noktada değildir. Bölgede oturmuş ve iyiden iyiye yerleşmiş olan bu endüstriyel yapıyı revize etmek ve yeni bir sistem kurmak da kolay olmayacaktır. Zira İran hâlihazırda derin bir ekonomik kriz içindedir ve ekonomik anlamda ülkenin en önemli taşıyıcı sütunlarından biri olan Huzistan’da bu oturmuş ve kökleşmiş endüstrilerin yarattığı sorunların çözümü adına radikal adımların atılması pek olası gözükmemektedir.

Sorun hakkında bir süredir çeşitli görüşmeler ve toplantılar yapılmakta ve Huzistan’ın uzun süreli ihtiyaçları için 1401 yılı bütçesinden konuyla ilgili pay ayrılması talep edilmektedir. Öte yandan Ahvaz halkının temsilcisi unvanıyla Mucteba Yusufi, Kalibaf’la bir görüşme yaptığını ve Kalibaf’ın konuyla özel olarak ilgileneceği sözü verdiğini belirtmiştir. Ne var ki her ne kadar su gibi temel bir ihtiyacın tedariki oldukça acil bir konu olsa da yukarıda da belirtildiği gibi Huzistan’ın sorunları kısa vadede çözülebilecek sorunlar değildir. Ağustos ayında görevi devralacak Reisi için acil çözüm bekleyen sorunlardan birisi de bu konudur.

İktisadi meseleler, varoşlaşma, ekolojik meseleler ve bu meselelerden kaynaklanan diğer sorunlar çözümsüz kaldıkça protestolar şiddetlenerek devam edecek ve hatta etnik ayrılıkçı söylemler daha çok gündeme gelmeye başlayacaktır. Önceki yıllarda ortaya çıkan felaketlerde de üst düzey siyasiler bölgeye gelmiş ve halka çeşitli vaatlerde bulunmuşlardır. Buna karşın bu vaatler gerçekleşmemiştir. Bu durumun, halkın hükûmete olan inancına olumsuz yönde tesir edeceği düşünülebilir.