İmran Han’ın Yükselişi ve Beklenenler

İmran Han’ın Yükselişi ve Beklenenler
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Pakistan siyaseti 25 Temmuz seçimlerinin sonuçlarıyla birlikte daha önce görülmemiş bir evreye girdi. Buna ek olarak Pakistan Adalet Hareketi (Pakistan Tahrik-i İnsaf-PTI)’nin seçim başarısıyla iktidarda yeni bir siyasi güç belirdi. Partinin başarısı ise eski bir kriketçiden siyasetçiye dönüşen İmran Han’ın karizması ve onun inişli çıkışlı 22 yıllık siyasi mücadelesinde yatmaktadır.

İmran Han özellikle Pakistan’ın şimdiye kadar kurulan tek ücretsiz kanser hastanesinin temellerini attığı işle tanınmıştır. 1996 yılında ise ilk siyasi partisini sosyal refahın sağlanması, yolsuzluğun kontrol altına alınması ve kapsamlı ekonomik büyümeyi temel alan bir beyannameyle kurmuştur. Fakat parti 1997 seçimleri sırasında Pakistan siyaset sahnesinde kayda değer bir başarı gösterememiştir. General Perviz Müşerref’in 1999’daki askerî darbesinin akabinde İmran Han, Müşerref’in reform vaatlerini olumlu karşılayıp muhtelif girişimlerinde onu bir müddet desteklemiştir. Ancak İmran Han’ın 2002 Genel Seçimleri’ndeki sönük performansı onu siyasi bir muhasebeye zorlamış ve bu durum onun Müşerref’le yollarını ayırması ve ikilinin muhalif cenahlarda yer almasıyla sonuçlanmıştır. İmran Han, 2008 yılında Müşerref karşıtı hareketin ön sıralarında yer alan ve aynı yıl yapılan seçimleri boykot eden Pakistan Siyasi Birliği’nin üyelerinden biriydi. Akabinde İmran Han yolsuzluğu ve Pakistan’ın önde gelen iki büyük siyasi partisi Pakistan Müslüman Birliği-Nawaz (PML-N) ve Pakistan Halk Partisi (PPP)’nin iktidarı tekelleştirmelerini kınayan bir söylem başlatmış ve verdiği mesajlar çoğunlukla gençler arasında olmak üzere toplumun birçok kesiminde yankı bulmuştur. İmran Han’ın ilk kez aktif bir biçimde yerel siyasete ilgi duyan Pakistan gençliğini politize ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. İmran Han’ın liderliğini yaptığı PTI, 2013 seçim sonuçları ertesinde parlamentoya üçüncü büyük siyasi parti olarak girmiş ve bunun yanında Khyber Pakhtunkwa eyaletinde bir hükûmet kurmayı başarmıştır.

Hükûmet ve PTI arasındaki seçim usulsüzlükleri ve 2013 seçimlerine hile karıştığına ilişkin iddialar seçim sonrası atmosferi olumsuz etkilemiştir. Sonuç olarak İmran Han, parlamentonun ikinci büyük siyasi partisi olan PPP’nin kalesi Sindh eyaletini hesapsızca ve cezai muafiyet içinde yönetme müsaadesi alması karşılığında, PML-N federal hükûmetine destek verdiği ve dost muhalefet olarak nitelendirdiği bir dönemde muhalefetin gerçek temsilcisi hâline dönüşmüştür.

İmran Han, on yıllardır Pakistan siyasetini karakterize eden statükoyu kırabilecek bir şahıs olarak görülmüştür. Dahası “Panama Skandalı” onun siyasi emellerinin gerçekleşmesine olanak sağlayan en önemli olay olmuştur. İmran Han söz konusu olay üzerine güçlü bir siyasi kampanya başlatmış ve sonunda konu eski Başbakan Navaz Şerif ve kızı Meryem Navaz’ın suçlu bulunup akabinde ceza aldığı davaya kadar uzamıştır. Bu gelişme, PML-N’nin başarı şansını oldukça azaltmıştır. Navaz’ın Pakistan’a dönüşü ve siyasi destek kazandırmak amacıyla yaptığı son teşebbüs ise ona hapisteyken beklediği siyasi kazanımları getirmemiş ve siyasi denge İmran Han lehine dönmeye başlamıştır. 25 Temmuz 2018’de düzenlenen genel seçimlerden PTI, İmran Han’ı da başbakanlık koltuğu için en güçlü aday konumuna getirerek en güçlü siyasi parti olarak çıkmış ve PTI uzun soluklu mücadelenin verdiği siyasi bir başarı elde edebilmiştir. 48 yıllık Pakistan siyasi tarihinde ilk kez üçüncü bir güç, iki partinin siyasi hükümranlığını alt edebilmiş ve iktidara ulaşmıştır.

İmran Han’ın beş yıllık zaman zarfındaki siyasi kampanyası öncelikle siyasi slogan üretmeye odaklandığından PTI’nın yönetim ve kamu politikası oluşturma vizyonuna dair herhangi bir tartışma mevzubahis olmamıştır. Yine de bu siyasi kampanya bize İmran Han’ın başbakanlığı altında politika oluşturma sürecini belirlemede kritik önem taşıyacak değişkenler ve bu değişkenlerin iç ve dış politikaya nasıl yön vereceğini analiz etme imkânı vermektedir.

İmran Han liderliğindeki politik hareket, Pakistan siyasetinde ideolojik olarak geleneksel merkez sağda yer almaktadır. Kendisinin Pakistan’a bakışına dair en dikkat çekici husus, uluslararası kamuoyunda ülkenin itibarını ve önemini ihya etmeye yapılan vurgudur. Ancak İmran Han bunun kurumsallık, herkesi kapsayan hesap verme mecburiyeti ve iyi yönetimle alakalı olduğunu düşünmektedir. Başbakan olarak ülkedeki güçlü ordusuyla yürüteceği ilişkiler ve gireceği yüzleşme, onun gelecekteki siyasi yörüngesini saptamada muhtemelen en kritik faktörler olacaktır. İmran Han’ın Müşerref’i iktidardan düşürmeye çalışan harekete etkin katılımı, onu askerî yönetimin uzantılarına karşı duran ve bu konuda sesi en fazla çıkan muhalif şahsiyetler arasına sokmuştur. Pakistan’ın ana istihbarat teşkilatı olan Servisler Arası İstihbaratın eski başkanının İmran Han’ın 2010’dan sonraki siyasi yükselişinin ardında olduğu ileri sürülmüştür. Lakin 2010 yılına değin Pakistan’da süregelen siyasi süreç, İmran Han’ın yükselişi için gerekli siyasi konjonktürü yaratmıştır. Bu sebeple İmran Han’ın lehine askerî müdahale olduğuna dair iddia, ihtimal dışı görünmektedir.

PML-N Hükûmeti’nin beş yıllı içerisinde, sivil-ordu ilişkilerinin gidişatı en iyi hâlde bile endişe verici olmuştur. İmran Han’ın ise özellikle kendisinin Pakistan Talibanı ile görüşmeye eğilimli olmasından ötürü orduyla arasında göze çarpan bazı kırılma noktaları bulunmaktadır. Han’ın orduyla ilişkilerinin nasıl gelişeceği ve akabinde sivil hükûmetin siyaset oluşturma sürecinde esas belirleyici olmasını sağlayıp üst düzey askerleri pozitif anlamda ulusal güvenlik meseleleriyle meşgul edecek bir yöntem oluşturup oluşturamayacağını gözlemlemek ilgi çekici olacaktır.

Dış politikaya gelince İmran Han’ın seçim sonrası ilk konuşması bize onun dünya görüşüyle alakalı bazı ipuçları vermiştir. İmran Han, Pakistan’ı bölgede önde gelen bir ülke olarak konumlandırma ve ülkenin bütün komşularıyla yapıcı ilişkiler kurarak ülkenin dünya haritası üzerindeki özgün jeopolitik konumundan tamamıyla istifade etme gerekliliğini vurgulamıştır. Buna ek olarak İmran Han, özellikle Afganistan’daki duruma ilişkin ABD ile ilişki kurmaya karşı olmadığının işaretlerini vermiştir. Aslında bu doğru bir adımdır ancak söz konusu durum daha çok ABD’nin yeni Pakistan hükûmetine karşı tutumuna bağlı olacaktır. Hindistan ile barışa yaptığı vurgu ve Hindistan’ın atacağı bir adıma iki adımla karşılık verecek kadar istekli oluşu onun bir diyalog süreci başlatmaya hazır olduğunu göstermektedir. Yine de Hindistan işgalindeki Keşmir’de, Hindistan güvenlik güçleri tarafından uygulanan baskı ve orantısız güç kullanımı böylesine tek taraflı bir başlangıca son verebilir. İmran Han; Çin ve Suudi Arabistan’ı, Pakistan’ı zor dönemlerinde destekleyen ve yanında duran dost ülkeler olarak görmektedir. Bu nedenle özellikle Pakistan ekonomisinin acil para desteğine ihtiyaç duyduğu mevcut durumda, adı geçen ülkelerle ikili ilişkilerin güçlendirilmesi beklenmelidir. İran’a gelince 1979 İslam Devrimi’nden bu yana ikili ilişkilere zarar veren yapısal problemler ve ABD’nin yeniden uygulamaya koyacağı yaptırımlar zaten her hâlükârda kısıtlanacak muhtemel iş birliği yollarını daraltabilir. Buna ilaveten Çabahar’da bulunan büyük çaplı Hindistan yatırımları ve gene bu ülkenin Çabahar’daki varlığı, Pakistan-İran ilişkilerin yararına olmayan diğer bir unsurdur. Dahası İmran Han’ın Dışişleri Bakanlığı için seçeceği şahıs, ilişkilerde etkili olacaktır.

Sonuç olarak İmran Han ve askerî bürokrasi, Pakistan’ın dış politikasında ortak bir paydada buluşursa olumlu siyasi ve ekonomik neticeler doğurabilecek oldukça tutarlı bir Pakistan dış politikası ortaya çıkabilir. Ülkenin son derece zor bir ekonomik sürece hazırlandığı sırada İmran Han, ilk kez Pakistan halkı tarafından güvenilen bir şahsiyet hâline gelmiştir. Ancak yönetim ve devlet hizmetleri konusunda kayda değer bir gelişme sağlayamazsa bu onun son şansı da olabilir.


Bu makalede dile getirilen görüşler yazarların kendisine aittir ve IRAM'ın yayın politikasını yansıtmayabilir.