Irak Başbakanı Kazımi’nin Türkiye Ziyareti

Irak Başbakanı Kazımi’nin Türkiye Ziyareti
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Irak Başbakanı Mustafa Kazımi’nin 17 Aralık’ta Ankara’ya gerçekleştirdiği ziyaret, ikili ve bölgesel ilişkiler açısından önemli bir gelişme. Öncelikle Başbakan Kazımi’nin; yılbaşında Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi Mühendis gibi Irak siyasetinde en üst düzeyde söz sahibi olan iki ismin ABD güçleri tarafından öldürülmesinin ve ülke üzerindeki ABD-İran dengesinin ikincisinin aleyhine bozulmasının ardından mayıs ayında bazı Haşd gruplarının itirazına rağmen başbakan seçildiğini hatırlamak gerekiyor. Siyasi hayatının başlangıcında, uzun süredir devam eden sokak gösterilerini düzenleyen aktivistlerden destek alan Kazımi, daha sonra en yakınındaki gazeteci ve protestocuların dahi can güvenliğini koruyamadığı ve ülkedeki İran nüfuzunu kıramadığı için göstericilerin desteğini kaybetti ve hâlen siyasi olarak yalnızca Iraklılık vurgusu ile ön plana çıkan güçlü din adamı Mukteda Sadr ve Ayetullah Sistani liderliğindeki Necef’teki Merceiyet tarafından desteklenmektedir.

Ülkede yapılan devalüasyon ve maaş indirimleri gibi ekonomik alandaki kemer sıkma politikaları ile eş zamanlı gerçekleşen Ankara ziyaretinden Irak halkının beklentileri, daha çok başta ülkede yaşanan susuzluğa yönelik olarak Türkiye’nin bu ülkeye bıraktığı su miktarını artırması ve kamuoyunda sıkça tartışılan Türkiye’nin Irak sınırları içinde gerçekleştirdiği terör operasyonlarının sona ermesi iken Ankara’nın beklentileri ise Bağdat’ın; başta Kuzey Irak ve Sincar’daki yapılanması olmak üzere terör örgütü PKK’ya yönelik daha net tavır takınması, iki ülke arasındaki ikinci sınır kapısı Ovaköy’ün açılması ve Türk şirketlerinin ülkedeki çalışmalarının kolaylaştırılması olarak öne çıkıyor.

Aslen siyasetçi olmamakla birlikte ülkedeki karmaşık dengeler nedeniyle kendisini başbakan olarak bulan Kazımi, haziran ayında yapılacak seçimlere katılmayı ve koltuğunu korumayı düşünüyor. Bu nedenle ABD ve İran arasındaki ince dengeler başta olmak üzere bölgesel ilişkileri yönetmek ve hepsinden önemlisi, Irak’ta gün geçtikçe artan sosyoekonomik problemlere dair geniş halk kesimlerine bir umut vermesi gerekiyor. Her ne kadar yılbaşındaki olay, İran ve destekçilerine büyük bir darbe vurmuşsa da Bağdat’taki ABD Büyükelçiliğine yapılan son saldırıların da gösterdiği üzere Tahran’ın bu ülkedeki nüfuzu tamamen kırılmamış, aksine daha da görünür olmuştur. Kazımi, geçen süre zarfında bu gruplara yönelik olarak sahip olduğu araçların kısıtlı olduğunun farkında olduğundan doğrudan bir çatışmaya gitmemiş, daha çok bölgedeki İran karşıtı aktörleri sahneye çekerek İran’ı dengelemeye çalışmış, örneğin Suudi Arabistan ve Ürdün gibi ülkelerle ilişkileri geliştirmeye özen göstermiştir.

Bu bağlamda PKK-IKBY arasındaki çatışmaların genişlediği ve terör örgütünün Erbil’deki anayasal yapının temellerini hedef aldığı, Tahran’ın karşı karşıya gelmemek için azami özeni gösterdiği ve çok çekindiği Donald Trump’ın ABD seçimlerini kaybettiği, Irak’taki kronik ekonomik sorunlara küresel salgının etkilerinin de eklendiği bir ortamda Kazımi ve siyasi elitler, Türkiye ile geliştirilecek ilişkilerin ne kadar önemli olduğunun farkındadır. Bu nedenle karşılıklı olarak vizelerin kaldırılmasını da içeren 2009 yılındaki stratejik iş birliği anlaşmasına dönüleceğinin açıklanması oldukça olumlu bir adımdır. Arap Baharı ve sonrasında yaşanan gelişmeler on yıllık bir zaman ve enerji kaybına yol açmışsa da bölgedeki ülkelerin hepsinin katılacağı ekonomik bir entegrasyon modeli dışında bölgenin siyasi geleceğinin olmadığı anlaşılmıştır. Irak da bu gerçeği zor yoldan tecrübe etmiş, eski Başbakan Maliki’nin temsil ettiği mezhepçi ve çatışmacı politikalar sonucu Irak halkının kaynakları erimiş ve yakın geçmişte zenginlik sembolü olan ülke, memur maaşlarını ödemede bile zorlanır hâle gelmiştir.

Her ne kadar Iraklı genç protestocular ve son kırk yıldır savaşlar, yaptırımlar, işgal ve dış müdahalelerden bunalan Irak halkı, katmerleşen sorunlarına acil çözümler beklese de küresel salgının şiddetlendirdiği ekonomik krizin, uzun yıllar süren kötü yönetim ve küresel iklim değişikliğinin sonucu olarak ortaya çıkan su kıtlığı gibi çevre sorunlarının ya da işgal düzeninin oluşturduğu kaotik ve yolsuzluğu sistematikleştiren siyasal düzenin yol açtığı sorunların kısa vadede çözümünün olmadığı aşikârdır. Ekonomik açıdan bölgenin üretici ve pozitif gündemli ülkesi Türkiye’nin Irak’a sunduğu fırsatların iyi değerlendirilmesi ve yapay siyasi krizlerden uzak durulması hâlinde Ankara’nın, bazı bölge ülkeleri ile geliştirdiği yakın ilişkilerin Bağdat ile de kurulmasının önünde hiçbir engel bulunmuyor. Son kırk yılını Baas ve çatışmacı diğer ideolojilere kurban eden ve geniş mali kaynaklarını çarçur eden Irak’ın geleceğini kurtarması ancak başkalarının değil kendi ulusal çıkarlarını öncelemesi ve bölgesel iş birliğine aktif olarak katılması ile mümkün olabilir.


Bu makale ilk olarak 24.12.2020 tarihinde TRT Farsça'da yayımlanmıştır.

https://www.trt.net.tr/persian/brnmh-h/2020/12/24/rzyby-sfr-mstfy-lkhzmy-nkhstwzyr-rq-bh-ankhr-1551054