Irak’taki Gösteriler Tahran-Bağdat İlişkilerini Nasıl Etkiler?

Irak’taki Gösteriler Tahran-Bağdat İlişkilerini Nasıl Etkiler?
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Irak’ta 1 Ekim’de başlayan hükûmet karşıtı protestolar hız kesmeden devam ederken göstericilerin yaklaşık iki aydır dile getirdiği hükûmetin feshedilmesi talebi, Başbakan Adil Abdul Mehdi’nin istifa açıklamasıyla 29 Kasım Cuma günü karşılığını buldu. Gösterilerin bu istifa sonrası şiddetini düşürmesi bekleniyordu ancak tam aksine özellikle Kerbela ve Necef gibi şehirlerde İran karşıtı bir mahiyet de kazanarak şiddetini artırarak devam ettirdi. İran’ın Abdul Mehdi hükûmetine ve Irak’ta siyasi-ekonomik darboğazlara neden gösterilen ve mezhepsel kotalar temel alınarak oluşturulan siyasal güç paylaşım sistemine verdiği destek, protestocular arasındaki İran karşıtlığının nedenleri olarak yorumlandı. Göstericilerin Abdul Mehdi’nin istifasını yeterli görmeyip tüm yönetici elitlerin istifasını istemesi, İran ve İran’ın Iraklı müttefiki siyasal partiler aleyhine sloganlarını artırması ve Necef’te İran Konsolosluğunu üçüncü defa ateşe vermesi ise Irak’taki mevcut düzen ve İran’ın Irak politikasına duyulan tepkinin son hafta içindeki en önemli tezahürleri oldu. Buradan çıkan en somut sonuç ise protestocuların şikâyet ettikleri Irak’taki sistem ile İran’ı özdeşleştirdikleri oldu. Peki İran neden Irak’taki mevcut düzeni hararetle desteklemektedir? Yaklaşık iki aydır süren protesto gösterilerine nasıl yaklaşmaktadır? Bu soruların yanıtını almak için İran’ın ABD işgali sonrasında ortaya koyduğu Irak stratejisine ve protestolar süresince verdiği tepkilere odaklanmak gerekmektedir.

Bilindiği gibi Tahran yönetimi, 2002’de dönemin ABD Başkanı Bush’un İran’ı “şer ekseni” ülkeleri arasında saymasıyla Kabil ve Bağdat’tan sonra sıranın kendisine geleceğinden endişelenmeye başlamıştı. Bu nedenle Tahran yönetimi kendisini, bir ulusal güvenlik meselesi olarak gördüğü ABD’nin Irak’taki varlığını gözetlemek ve bununla mücadele etmek zorunda hissetmişti. Bu bağlamda Saddam sonrası Irak’ta nüfuz kazanmak için yoğun çaba harcamıştı. Fakat geçen ayın başından beri Irak’ta şiddetlenen hükûmet karşıtı protestolar İran’ın Irak’taki nüfuzunu ciddi ölçüde tehdit ederek Tahran’ın son 15 yılda bu ülkede elde ettiği kazanımlarını sonlandırabilecek bir hâl aldı. Bu ihtimal İranlı yetkilileri ciddi anlamda endişelendirmektedir.

Irak’taki gösterilerin başlamasından beri başta Devrim Rehberi Hamenei olmak üzere İranlı siyasi elitlerden gelen tepkiler, Tahran’ın Irak’taki olaylara yönelik bakışını ve kaygılarını açıklar niteliktedir. Hamenei Irak’taki gelişmelerle ilgili yaptığı açıklamada “Tahran’ın Irak’ta cereyan eden olaylarla ilgili endişeli olduğunu” ifade etti ve olayların asıl sorumlusunun dış güçler olduğunu savundu. “Düşmanlar nifak yaymaya çalışmaktadır.” diyen Hamenei, “Irak halkı ve Iraklı yetkililer bu nifakı önlemek için çabalamalı.” şeklinde bir çağrıda bulundu. İran’ın Necef’teki konsolosluğunun göstericiler tarafından saldırıya uğraması sonrasında da konuşan Hamenei, Irak hükûmetinden saldırganlarla ciddiyetle mücadele etmesini istedi. Cumhurbaşkanı Özel Kalem Sorumlusu Mahmud Vaizi ise olayları dış güçlerin müdahalesi olarak gördüklerini ve asıl amacın İran ile Irak’ın arasını açmak olduğunu iddia etti.

Öte yandan İran’ın, başta Irak olmak üzere Orta Doğu politikalarının sahadaki uygulayıcısı konumunda bulunan Kasım Süleymani’nin olayların başladığı ilk günlerde Irak’a giderek üst düzey Iraklı güvenlik yetkilileriyle Yeşil Bölge’de sürpriz bir toplantı gerçekleştirdiği uluslararası basında geniş yer buldu. Konuyla ilgili Associated Press’e konuşan iki Iraklı yetkili, Süleymani’nin “Biz bu tür protestoların nasıl bastırılacağını çok iyi biliyoruz. Bu olaylar İran’da olmuş olsaydı çoktan bastırılmıştı.” sözleriyle ülkesinin toplumsal olayları bastırmadaki deneyimlerini paylaştığı ve Iraklı yetkilileri göstericilere karşı sert davranmaya ikna etmeye çalıştığını aktardı. Ayrıca istifa etmeye hazırlanan Abdul Mehdi’nin de aynı toplantıda Süleymani tarafından bu kararından geri döndürüldüğü iddia edildi. Nitekim bu toplantı sonrası Iraklı güvenlik güçlerinin göstericilere karşı sertleştiği ve çok sayıda göstericinin Iraklı güvenlik güçlerinin doğrudan açtığı ateş sonucu hayatını kaybettiği görüldü.

İranlı yetkililere göre yolsuzluklar, rant ve hükûmetlerin işlevsizlikleri yüzünden Irak’ta yaşanan gösterilerin perde arkasında ABD, İsrail ve Suudi Arabistan’ın olduğundan şüphe yoktur. Bu yüzden Tahran’ın kendisine yakın Haşdi Şabi içerisindeki gruplar başta olmak üzere hükûmetin terörle mücadele birimlerini harekete geçirerek olayları baskılamaya çalıştığı görülmektedir. Fakat şu ana kadar yüzlerce göstericinin hayatını kaybetmesine rağmen protestoların geniş katılımla devam ediyor olması ve daha önce Tahran’ın girişimiyle istifa kararından vazgeçirildiği iddia edilen Abdul Mehdi’nin istifasını sunması göz önüne alındığında Tahran’ın Irak krizine yönelik yaklaşımının sonuç vermediği açıktır.

Burada ifade etmek gerekir ki Abdul Mehdi’nin istifasıyla oluşan siyasi boşluk ve her geçen gün protestocularla güvenlik güçleri arasında artan şiddet olayları, Irak’ı sonu gelmez bir iç savaşa sürükleyebilir. Bu durum Tahran’ın Bağdat’a yönelik hedefleri için ciddi bir tehdit oluşturduğu gibi ülkenin Şii-Sünni ve Kürt ekseninde bölünmesine yol açacak bir sürecin fitilini de ateşleyebilir. Bu nedenle İran’ın olayları şiddet kullanarak bastırmakta ısrar etmek ile Irak’taki sosyolojik gerçekliğe boyun eğerek göstericilerin taleplerini dikkate alacak yeni bir oluşumu desteklemek arasında yapacağı tercih, İran-Irak ilişkilerinin önümüzdeki yıllardaki seyri açısından belirleyici olacaktır. Fakat Kasım Süleymani’nin hâlâ yeni hükûmeti belirlemek için Bağdat’ta olduğuna dair basında yer alan haberler, Tahran’ın Irak’taki kazanımlarından kolay kolay vazgeçmeyeceği anlamına gelmektedir.