İran ile ABD Arasında Venezuela Gerilimi

İran ile ABD Arasında Venezuela Gerilimi
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

13 Mayıs'ta Reuters Haber Ajansı tanker izleme verilerine dayanarak İran’a ait bir petrol tankerinin Venezuela’ya doğru yola çıktığını duyurdu. İlerleyen günlerde bunun yaklaşık 45 milyon dolar değerinde petrol ve benzeri ürünleri taşıyan beş İran tankeri olduğu ortaya çıktı. Dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip Venezuela’nın İran’dan petrol ithal etmesi büyük ölçüde ABD ambargosunun bir neticesi. Görünüşe göre Venezuela krizden çıkmak adına yüzünü yine aynı şekilde ABD ambargoları sebebiyle petrolünü satamayan İran’a döndürmüş durumda. ABD ise Venezuela ile İran arasında bir süredir kurulmaya çalışılan bu iş birliğinden oldukça rahatsız ve bu durumu bir tehdit olarak algılamakta. Trump yönetiminden üst düzey bir yetkili İran’ın Venezuela’ya yakıt göndermesine yanıt olarak bazı önlemler almayı düşündüklerini ifade etti.  İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif bu açıklamaya karşılık olarak “ABD’nin tehditlerine ve önlemlerine karşı gerekli tedbirleri alacaklarını, ABD’nin güç kullanımını bırakıp uluslararası hukuka uygun davranması gerektiğini” belirtti. Ayrıca İran Hükûmet Sözcüsü Ali Rebii de “ABD’nin bu sevkiyatı önlemek için atacağı her adımın bir karşılığı olacak.” diyerek iki ülke arasındaki ticaretin legal bir ticaret olduğunu savundu.

İran-Venezuela iş birliğinin gün yüzüne çıkmaya başlamasıyla birlikte ABD’nin söz konusu iş birliğini engellemeye yönelik atacağı adımlar ve buna karşı İran’ın alacağı tedbirler ABD-İran gerilimine yeni bir boyut kazandıracaktır.

Venezuela Neden İran’dan Petrol İthal Ediyor?

2012 yılına kadar Suudi Arabistan dünyanın lider petrol zengini ülkesi unvanına sahipken aynı yıl içinde Venezuela’da keşfedilen yeni kaynaklarla birlikte bu unvan Venezuela'ya geçmiştir. 2018 yılı verilerine göre Venezuela yaklaşık 303,3 milyon varil kanıtlanmış petrol rezerviyle dünyadaki kanıtlanmış toplam petrol rezervlerinin %17,5’ine sahiptir. Buna rağmen bu Güney Amerika ülkesinin küresel petrol üretimindeki payı yalnızca %1,6 seviyesindedir. Venezuela’da petrol üretiminin bu derece düşük olmasının iki ana sebebi var; Venezuela petrol endüstrisi bu rezervleri kullanabilecek kapasiteye sahip değil ve ABD yaptırımları bu alanı ciddi şekilde etkiliyor. Dünyanın en büyük ikinci petrol rezervlerine sahip olan Suudi Arabistan günlük 10 milyon varilden fazla petrol üretebilirken Venezuela’nın ABD yaptırımları öncesi üretimi en fazla 3,2 milyon varil olmuştur. Ambargonun uygulanmaya başlandığı 2017 yılından itibaren ise üretimde %50’nin üzerinde bir düşüş gerçekleşmiş ve günlük üretim 1,5 milyon varile kadar gerilemiştir.

Büyük oranda dış yatırımlara bağlı olarak dönen, kötü bir idareye sahip ve üretim kapasitesi son derece yetersiz Venezuela petrol endüstrisi, Trump yönetiminin kapsamlı yaptırımlarının devreye girmesiyle büyük bir darbe almıştır. 10 yılı aşkın süredir ABD, Venezuela hükûmetine ve bazı isimlere yaptırım uygulamaktadır. Fakat Trump yönetimi 24 Ağustos 2017 tarihi itibarıyla Venezuela’ya yönelik yaptırımların kapsamını giderek genişletmiştir. ABD’nin Venezuela ile ticaret yapmasının engellenmesi, Venezuela’nın ABD’deki bütün mal varlıklarının dondurulması ve PDVSA Şirketinin Venezuela dışındaki varlıkları/rafinerilerinin dondurulması/işlem yapmasının engellenmesi etkileri bakımından öne çıkan yaptırımlardır.  Görüldüğü üzere Venezuela da İran benzeri “maksimum baskı” politikasının hedefi olmuş durumdadır.

Yaptırımların etkisini göstermeye başlamasıyla ülkenin yerel rafinerileri yavaş yavaş kapanmaya başlamış, daha önce neredeyse bedava olan benzin ülkede ulaşılamaz bir emtia hâline gelmiştir. Benzin kıtlığı Venezuela’da benzeri görülmemiş bir hâl almaya başlamış öyle ki çiftçiler işlerini yapamaz, doktor veya hastalar hastanelere gidemez olmuş ve halk, uzunluğu kilometrelere ulaşan benzin kuyruklarında bekler duruma gelmiştir. Son safhada muazzam petrol rezervlerine sahip olan Venezuela, İran’dan petrol ithal etmek zorunda kalmıştır. Ayrıca sadece petrol üretimi değil petrol ihracatı da yaptırımlardan etkilenmiş ve küresel piyasada petrol fiyatlarının da düşüşüyle gelirinin %95’i petrol sektörüne bağlı olan Venezuela ağır bir ekonomik krize girmiştir.

Ülkedeki ekonomik krize Devlet Başkanı Maduro’nun demokratik olmayan kararları ve otoriter tutumlarıyla siyasi kriz de eklendi. ABD, Maduro iktidarını bu tutumları dolayısıyla suçlamaktadır. ABD-Venezuela arasındaki ilişkiler Donald Trump’ın 2019 yılında Venezuela Ulusal Meclisi Başkanı ABD yanlısı sağ muhalefetin lideri Juan Guaidó’yu Venezuela Geçici Başkanı olarak resmen tanıdığını duyurmasıyla iyice gerildi. Ayrıca basına yansıyan haberlere göre Maduro iktidarı 2019 ve 2020 yıllarında ABD destekli darbe girişimlerine maruz kaldı. Son darbe girişimi iddialarına yönelik olarak Trump’ın dikkat çeken açıklaması ise “Eğer Venezuela’yla ilgili bir şey yapsaydım böyle yapmazdım, biraz farklı yapardım. Adına da işgal denirdi.” oldu. Yaptırımlarının yanında darbe girişimi ve muhalefeti güçlendiren açıklamalarıyla ülkedeki sağ muhalefet ve Juan Guaidó güçlenmekte ve siyasi kriz derinleşerek devam etmektedir.

Venezuela Krizinde İran’ın Pozisyonu

İran-Venezuela ilişkileri Maduro’nun selefi Chávez’in girişimiyle Muhammed Hatemi’nin ikinci döneminde başlamış, Cumhurbaşkanı Ahmedinejad Dönemi'nde de hatırı sayılır bir ilerleme kaydetmiştir. Chávez “stratejik müttefik” arayışı çerçevesinde Çin ve İran ile özel bir ilişki geliştirmiştir. Fakat Çin’in Venezuela’ya ilişkin ekonomik ve siyasi kaygılara sahip olmasından ve ABD ile ilişkilerine alışılageldik şekilde öncelik vermesinden dolayı Çin-Venezuela ortaklığı ABD tarafından tehdit olarak algılanmamıştır. Öte yandan Venezuela-İran ilişkileri Washington için sorun yaratacak türden bir ilişkidir. Raporlara göre Chávez hükûmeti İran’a hem kendi ülkesinde hem de bölgede etkisini artırmada, uluslararası yaptırımları aşmasında yardım etmiş; İran destekli terörist gruplara ve uyuşturucu ticaretine geçit sağlamıştır. Dahası Hizbullah'ın Venezuela'nın serbest ticaret bölgesi olan Margarita Adaları'nı büyük bir operasyon ve fon toplama merkezi olarak kullandığına inanılmaktadır. Nitekim Venezuela, Obama Dönemi'nde de İran ile “illegal” ilişkilerinden kaynaklı olarak yaptırımlara maruz kalmıştı. Fakat bu yaptırımlar daha çok simgesel bir niteliğe sahip olmuştur. İran-Venezuela arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler 2017 yılında uygulanmaya başlanan kapsamlı ABD yaptırımları dolayısıyla büyük oranda gölgelenmiştir. Dolayısıyla ABD’nin benzer araçlarla baskı altına aldığı her iki ülke de yaptırımları etkisiz kılacak çözüm yolu arayışına girmiştir. Bu anlamda iki ülke arasındaki petrol ticareti ABD açısından “maksimum baskı” politikasının hedefine ulaşmasının önünde bir engel olarak değerlendirilmektedir. Fakat İran ve Venezuela’daki neredeyse bütün şirket, kurum ve şahıslara hâlihazırda yaptırım uygulayan ABD’nin elinde fazla seçenek kaldığı söylenemez. ABD’nin bu ticareti engelleyememesi iki ülkenin söz konusu ticareti artırarak devam ettirmesine yol açacak ve nihayetinde de yaptırımlar bir ölçüde delinmiş olacaktır. Bunun yanı sıra ABD de prestij kaybına uğrayacaktır. Bu durumda Washington’un uluslararası sularda İran tankerlerini durdurmak veya geri döndürmek için doğrudan müdahalede bulunması ya da -Trump’ın açıkça beyan ettiği gibi- Venezuela’da yönetim değişikliği için askerî seçeneğe başvurması kaçınılmaz bir son olabilir.