İran Siyasetinde Kiyan Halkası Etkisi

İran Siyasetinde Kiyan Halkası Etkisi
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran siyasal sistemine getirilen en önemli eleştirilerin başında sistem içinde siyasi partilerin yer almamasıdır. Ancak İran’da modern anlamda siyasi parti olmaması politik gruplaşmaların var olmadığı anlamına gelmemektedir. İran’da iktidara gelmenin yolu siyasi gruplar ve siyasi halkalardan geçmektedir. Bu halkalardan biri de Kiyan Halkasıdır. Kiyan Halkası, 1980 ve 1990’larda belirli bir yönelimleri olmasa da dinî entelektüeller ve İslam Cumhuriyeti’nin sol kanadında bulunan İranlı düşünürleri ifade eden bir disiplini ve kavramı ifade eder.

Kiyan Halkasının eklektik yaklaşımının temel ilkeleri çoğulculuk ve insan hakları gibi değerlerin kabulüyle dinî yorumları bu değerlere uyarlamasıdır. Bu hareketin diğer özellikleri arasında akıl temelli din eleştirisi, dine laik bir yaklaşım, pozitivist bir eğilim, dinî çoğulculuğa vurgu ve demokrasinin övülmesi gibi Batı’da da desteklenen anlayışların savunulması öne çıkmaktadır. Kiyan Halkasının İran İslam Cumhuriyeti’ndeki mevcut gücü, siyasi arenada reformcu hükûmetin politikasına olan etkilerde, hükûmetlerin performanslarında ve bazı siyasi grupların yapılanmasında görülebilir. Bu yapının üyeleri, Abdülkerim Suruş’un düşüncelerinden güçlü bir şekilde etkilenmiş; birçoğu kendilerini Suruş’un öğrencisi olarak görmüştür. İlk başlarda Kiyan Halkasının en önemli görevi dinî meselelere ait temel bilgilerin tartışılmasıyken zamanla Kiyan Halkası üyeleri, din ile özgürlük, politika ve insan hakları gibi yenidünyanın sunduğu kavramların ilişkisini anlamaya çalışan daha geniş bir perspektife yöneldi. Böylece Kiyan Halkasının üyeleri kendilerini “dinî aydınlar” olarak adlandıran bir tür entelektüel gruba dönüştü.

Kiyan Halkasının Siyasi Eklektik Temelleri

  1. Laik düşünceye dayanan demokratik bir hükûmet modeli: Batı’yı birçok alanda gelişimin simgesi olarak kabul eden Kiyan Halkası, bu durumu Batı’nın yeni “politik felsefesinin” bir ürünü olarak gördü. Batı’da örnek alınan felsefenin doğuşunun da aşağıdaki faktörlerin ürünü olduğuna inanılmaktaydı: insanları değiştirmek, toplumu değiştirmek, insanın insan bilgisini değiştirmek ve toplumun insan bilgisini değiştirmek. Dolayısıyla yeni bir politik felsefe oluşturmak için İran’da yeni bir felsefe ortaya koymak gerekiyordu ve buna göre bazı değişikliklerin yapılması şarttı. Bu yaklaşımda “kurumsal farklılaşma” ve “yapısal ayrım”ı önerdiler. Kiyan Halkasının önde gelen ideologu Suruş, “Dinî Demokratik Hükûmet?” başlıklı makalesinde ideal hükûmeti açıklamaya çalışırken Batılı modelleri iyi bir örnek olarak gösterme çabasındaydı. Suruş, adı geçen makalesinde şöyle yazmıştır: “Bugünün liberal toplumlarında hükûmetler sanki Tanrı yokmuş gibi yönetiyor ve insanlar, Tanrı’nın olup olmadığı kendileri için fark etmezmiş gibi yaşıyor.” Makalede Suruş, kendi arzu ettiği hükûmet sistemini de “Dinî Demokratik Hükûmet Sistemi” olarak formüle etmiştir. Suruş’un, hükûmet sisteminin demokrasinin yanında dine de dayalı olmasının sebebi toplumun dindar olmasından, doğal olarak demokratik olanın İran gibi bir coğrafyada dinî olanı da içermek zorunda kalmasından kaynaklanmaktadır. Suruş’a göre demokrasi Kur’an ve hadis gibi İslami kaynaklardan yola çıkılarak kurulamaz ancak İslami değerlere uyumlu bir demokrasi modeli ortaya konabilir. Demokrasi ile ilgili iki ana teori -hukuka dayalı demokrasi ile liberal demokrasi- arasında Suruş, liberal demokrasinin İslam’a uyumlu olmadığını belirtir. Oysa hukuka dayalı demokrasi ile İslam fıkhındaki şeri kurallar arasında ortak noktalar bulmak mümkündür. Suruş ve çevresi günümüzde siyasetle dinin birbirinden ayrıldığı, devletin bütün din ve inançlara eşit mesafede konumlandığı laik düşünceyi benimsemiştir. Suruş laikliği, dini siyasetten değil devleti dinden ayırmak olarak görür. Ona göre laikliğin anlamı ruhaniyetin siyasete müdahalesini reddetmek olsa da dinin müdahalesinin reddi anlamına gelmemekte laik demokrasinin hakim olmasıyla birlikte dindarlar herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmamaktadır. Diğer taraftan demokrat dindarların hâkim olması durumunda ise dindar olmayanlar bir zarar görmeyecektir. Yani demokratik bir sistemin gölgesinde barış içerisinde bir arada yaşanabilecektir.
     
  2. Velayet-i Fakih’in maksimum din inhisarına ret: Suruş’a göre hiç kimse Velayet-i Fakih teorisinin adaletini uygulayamaz çünkü eski filozofların dediği gibi mutlak güç mutlak yozlaşma getirir. Suruş’a göre “İslam’da birçok hukuki eşitsizlik olduğunu inkâr etmek mümkün değildir. Bu eşitsizlikler; hür ve köle hukuku, erkekler ve kadınlar arasındaki ve Müslümanlarla gayrimüslimlerin arasındaki hukuki eşitsizlik olarak sıralanabilir. Bu eşitsizlikler İslam’ın fıkıh ilkeleri arasında yer almaktadır ve müçtehitler arasında bunların onaylanması üzerinde fikir birliği vardır.”. Suruş’a göre fıkıh bir plan değil kurallar dizesidir ve kararlardaki zenginliği maksimum değil minimaldir. Kiyan yazarlarından Hasan Yusufi Eşkuri ise “Velayet-i Fakih kurumunun çok partili sistem, konsey düşüncesi ve basın özgürlüğü ile çeliştiğini” belirtmektedir. Sonuç olarak Kiyan Halkası düşünürleri Velayet-i Fakih sisteminin bir nevi dinî diktatörlük olduğunu ve demokratik sistemle uyuşmadığı kanaatindedir.

Kiyan Halkasının Oluşum Süreci ve 2 Hordad Zaferi

Muhammed Hatemi, 1980 yılında Keyhan Enstitüsünün idaresini Humeyni’nin emriyle Dr. İbrahim Yezdi’den devraldı. Hatemi’nin himayesinde İslam Cumhuriyeti’nin sol kanadına bağlı İranlı düşünür grubu bu enstitünün teşvikiyle yeni bir akım başlattı. 1984'te Keyhan Enstitüsü tarafından yayımlanan kültürel konuların yer aldığı Keyhan-i Ferhengi aylık dergisi çıkarılmaya başlandı. Bu dergi sonrasında “Kiyan Halkası” adıyla anılacak dinî aydınların bir araya geldiği alan oldu. Humeyni’nin vefatı ve Hatemi’nin Keyhan Enstitüsünden ayrılmasından sonra gelen yöneticilerin dinî aydınların yazılarından rahatsızlık duyması sebebiyle Keyhan-i Ferhengi kapatıldı. 1990’da bir bildiri yayımlayarak Keyhan Enstitüsünden ayrılan dinî aydınlar 1991 yılında Kiyan dergisini kurdu.

Yeni kurulan dergiye dinî aydınlar veya “Abdülkerim Suruş’un yayın organı” adını verenler de oldu. Bu derginin düzenli yazarı Abdülkerim Suruş iken başmuharriri Maşallah Şems el-Vaizin idi. Suruş, Kiyan dergisinde resmî bir konuma sahip olmamasına rağmen derginin bir tür entelektüel ve manevi lideri olarak kabul edilirdi. Derginin diğer önemli yazarları arasında; Muhammed Müctehid Şebusteri, Said Hacariyan, Muhsin Kediver, Bahauddin Hürremşahi, Ekber Genci, Seyid Hasan Hüseyni, Muhammed Cevad Kaşani, Murad Ferhadpur, Murtaza Merdiha, Alireza Alevitebar ve Areş Naragi gibi isimler sayılabilir.

Birçok siyasi analist, reformcuların 2 Hordad (23 Mayıs 1997) zaferini Kiyan Halkasının veya dinî aydınların zaferi olarak görmektedir. Çünkü Muhammed Hatemi’nin bu yazarlarla çok yakın ilişkileri vardı. Kiyan Halkasındaki toplantılara katılan ve Hatemi’ye yakınlığıyla bilenenler Ahmed Burkani, Feyzullah Arap Surhi, İsa Seherhiz, Mustafa Taczade ve Muhsin Eminzade gibi isimlerdi. Hatemi’nin cumhurbaşkanı seçilmesinde Kiyan Halkasının ve onları takip eden genç aydınların yanı sıra Devrim sonrası kuşaktan olanların etkili olduğunu da belirtelim.

2 Hordad’dan sonra Kiyan başlıca üç gruba ayrıldı. Şems el-Vaizin önderliğindeki bir grup Kiyan yazarı Camia gazetesini kurarak faaliyete başladı. Ekber Genci, Tahrani ve Said Hacariyan Subh-i İmruz gazetesini kurdu. Bir grup yazar da İbrahim Sultani öncülüğünde Kiyan dergisinde yazmaya devam etti. Ancak Kiyan dergisi, 2000 yılına kadar siyasi ve askerî kurumlar tarafından açılan 70 dava sonrasında yalan yayın yapmak, halkı kötü yollara yönlendirmek ve İran İslam Cumhuriyeti'nin kutsallarına ihanet suçlamalarıyla durduruldu ve bir daha yayımlamadı. Öte yandan derginin yaydığı düşüncelerin ruhu İran toplumu içinde etkili olmaya devam etti.

Sonuç

Devrim ideolojisi, modernleşme sonucu oluşan ekonomik sorunlardan yoksullukla zenginlik arasındaki uçurumun, kentlilerle kırsal kesim arasındaki mesafenin giderek artışı gibi temel problemlerden beslenmişti. Bu sebeple birçok aydın toplumsal adalet ve halkın genel çıkarlarını koruyacak bir model olarak teolojik referansları olan düşünsel sistemlere yönelmişti. Ancak bir süre sonra Batı’daki siyasal sistemlere alternatif olma iddiasıyla inşa edilen, İran’a özgü politik sistemin toplumsal arenadaki temel meselelerin çözümü konusunda yetersiz kaldığını düşünen aydın çevreler ortaya çıktı. Bu aydınlar grubu; demokrasi, kadın hakları, hukuki eşitlik, basın özgürlüğü gibi konularda mevcut sistemin yetersiz kaldığını ve sadece dinî referanslarla temel meselelerin çözümlenemeyeceği kanaatindedir. Çözüm yolu olarak “İslam'ı ve ritüellerini dışlamayan; genel bir demokrasi içinde dinî kurum ve pratiklere de yer ayıran ancak bu pratiklerin dışında kalan hareketleri de kapsayan” bir model önermektedir. Bu bağlamda Kiyan Halkasının öncüllerinden farkı İslam’la demokrasinin bir bütün veya zıt olduğunu kanıtlamaya çalışan eski kuşak düşünürlerin aksine “demokrasinin herhangi bir teolojik kaynağa ihtiyaç duymadığını ancak gerçek bir inanç dünyasının inşa edilmesi için demokrasi ve laik yapının şart olduğunu” savunmasıdır. Bu bakış açısı İran düşünce dünyası açısından yeni bir felsefi model sunmaktadır. Kiyan Halkasının dar bir çevreye seslenebilen, etkisi sınırlı bir entelektüel grup olmadığı Hatemi’nin büyük kitleleri etkileyerek kazandığı seçim başarısında görülmektedir.