İran ve Yunanistan Kamuoyunda Tanker Krizinin Yansımaları

İran ve Yunanistan Kamuoyunda Tanker Krizinin Yansımaları
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz
Araştırmacı Oral Toğa

Yunanistan, 25 Mayıs günü yaşadığı bir aksaklık sebebiyle kendi kara sularına sığınan ve içinde İran petrolü taşıyan bir tankere el koydu ve böylece iki ülke arasında gerginliğin fitili de ateşlenmiş oldu. İran Liman ve Denizcilik Kurumu; Yunanistan’ın bu faaliyetini, ABD’nin talebi doğrultusunda gerçekleştirdiğini ve bunun korsanlık olduğunu duyurdu. İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Deniz Kuvvetleri tarafından bu tavra karşı cevap gecikmedi ve 27 Mayıs’ta Basra Körfezi’nde seyreden iki Yunan tankerine el konulmasıyla diplomatik tansiyon daha da yükseldi. Yunanistan Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada İran’ın, kendi kıyılarından 22 mil açıkta seyreden iki Yunan tankerine el koyduğunu ve bunun korsanlık olduğunu açıkladı. Aynı açıklamada, bu durumun Avrupa Birliği (AB)-İran ilişkileri açısından da olumsuz sonuçlara yol açacağı vurgulandı ve Yunanistan vatandaşlarının İran’a seyahat etmekten kaçınmaları tavsiyesinde bulunuldu.

Konuyla alakalı ABD’den de tepki gecikmemiş ve Birleşik Devletler Dışişleri Sekreteri Antony Blinken; yaptığı açıklamada, İran’ı “Denizcilik güvenliğine ve küresel ekonomiye tehdit oluşturuyor.” diyerek bu hareketinden ötürü şiddetle kınamıştır. Ayrıca ABD tarafınca konuyla ilgili olarak Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’la da bir telefon görüşmesi yapıldığı açıklanmıştır. AB makamları da benzer bir açıklama yapmış ve İran’ın bu hareketine yönelik derin endişelerini dile getirmiştir. Öte yandan Yunan gemilerinden birinde bulunan Güney Kıbrıs vatandaşı bir mürettebatın varlığıyla Güney Kıbrıs makamları da olaya müdahil olmuş ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Dışişleri Bakanlığı; yaptığı açıklamada İran makamlarına, ivedilikle kendi vatandaşını bırakma çağrısında bulunmuştur.

Konunun doğrudan merkezinde olmasa da bir başka hususu not düşmek gerekir. Özellikle Türk basını, konuyu son aylarda kamuoyunda iyiden iyiye tartışılmaya başlanan ABD-Yunanistan yakınlaşması üzerinden değerlendirmiş olsa da bu krizin, aynı zamanda Yunanistan’ın ve GKRY’nin Körfez ülkeleriyle oldukça aktif bir siyaset yürüttüğü bir döneme denk geldiği de unutulmamalıdır. Zira Yunanistan ve GKRY; son aylarda neredeyse her gün Ürdün’den Katar’a, Mısır’dan Suudi Arabistan’a diplomatik faaliyetler yürütmekte ve görüşmeler gerçekleştirmektedir. İsrail tarafıyla ise neredeyse her ay çeşitli düzeylerde diplomatik temaslar gerçekleştirilmektedir. Özellikle Yunanistan’ın, Suudi Arabistan’ın güvenliği için Patriot füzeleri yerleştirileceği konuşulmaktadır. Yunanistan’ın, Türkiye ile yaşadığı sorunların da tesiriyle Orta Doğu’daki varlığını günden güne artırma çabasının, İran makamlarınca nasıl değerlendirildiği henüz net değildir. Ancak iki ülke arasındaki karşılıklı restleşmelerin böylesi bir döneme denk gelmiş olması da akıllarda tutulmalıdır. Nitekim Yunanistan basınında çıkan bazı makaleler, bu gelişmeleri vurgulayarak konuyu ele almaktadır.

Olayın Yunan Kamuoyundaki Yansımaları

Yunan kamuoyunda hâkim olan hava, Yunanistan’ın tankerlere el koymasının nedenini ve bu hareketin sebeplerini sorgulamak üzerine seyretmektedir. Birçok cenahtan hükûmete bu olayın nedenleri sorulmaktadır. Nitekim basında da söz konusu olayın neden gerçekleştiğini ve Yunanistan’ın neden böyle bir eylemde bulunduğunu açıklayan uzun makaleler yayımlandı. Ne var ki bu yazılar, olayın gerçekleştiği 25 Mayıs’tan sonra değil; İran’ın tankerlere el koyduğu 27 Mayıs’tan sonra yayımlanmaya başlandı. Zira bu olay özellikle Yunanistan’da muhalefetin, iktidardaki Miçotakis yönetimini ve takip ettiği dış politikayı oldukça sert bir dille eleştirdiği bir dönemde gerçekleşti. Nitekim bu konu da Amerikan çıkarları için Yunanistan’ın diplomasisine zarar verildiğine yönelik hükûmet eleştirilerine sebep oldu. Bir önceki dönem iktidar olan ana muhalefet partisi SYRIZA; yaptığı açıklamada, İran’ın misillemesinin doğru bulunmadığını belirtse de hükûmetten bir açıklama beklendiğini söyleyerek üç maddelik bir soru listesi sundu. Buna göre hükûmete; Halkida’daki tek üyeli Asliye Mahkemesinden çıkan karar ile ABD’lileri tatmin etme kararı arasında, geminin hangi yasal gerekçeyle alıkonulduğu soruldu. Ayrıca ABD’nin adli yardım talebinin yasal dayanağı sorulmuş ve her ne kadar ABD Nükleer Anlaşma’dan (KOEP, Kapsamlı Ortak Eylem Planı) çekilmiş olsa da AB’nin ve Yunanistan’ın süreci hâlâ sürdürdüğü ilgili metinde hükûmete hatırlatıldı.

2 Haziran günü Peloponnese Üniversitesi akademisyenlerinden ve Akdeniz, Orta Doğu ve İslam Araştırmaları Merkezi Direktörü Doç. Dr. Sotiris Roussos, bir düşünce kuruluşu olan Alternatif Politikalar Enstitüsü bünyesinde bir makale yayımlamış ve makale, Yunan basınında genişçe yer bulmuştur. “Sorunlu Sularda Dış Politika: Karitos ile Basra Arasında” başlıklı yazısında maddeler hâlinde meseleyi ele almış ve “Müttefik çıkarları için ‘jandarma’ rolünü mü üstleniyoruz? Eğer öyleyse hangi ‘fayda’ için?” sorusunu yöneltmiştir. Yazısında yedi maddede Yunanistan-İran ilişkilerindeki gelişmeleri ele almıştır. Roussos, makalesinde hükûmete yönelik şu ifadelere yer vermiştir: Suudi Arabistan’ın, Yunanistan’ı Kıbrıs ve Trakya konularında 30 yılı aşkındır desteklediğini; 2011 yılında ülke iflas hâlindeyken Yunanistan’a kredili petrol sağlayan tek ülkenin İran olduğunun ve o dönemdeki petrol ihtiyacının %50’sinin İran tarafından karşılandığının unutulmaması gerektiğini; İsrail ile olan yakınlaşmanın sonucunda, İran’la ilişkilerin dondurulmuş olduğunu; Miçotakis’in yaptığı konuşmada, Kasım Süleymani’nin öldürülüşünü açıkça memnuniyetle karşıladığını ve bu durumun hoş olmadığını zira PKK’yı destekliyor diye Yunan özel kuvvetlerinden birinin Türkiye tarafından öldürülmesiyle eş değer bir durum olduğunu; Yunanistan’ın Suudi Arabistan’ın güvenliği için ülkeye Patriot savunma füzeleri yerleştirmesini maddeler hâlinde sıralamıştır. Ardından hükûmetin Orta Doğu’daki meselelere karışırken mevcut riskleri değerlendirip değerlendirmediğini sormuş ve Suudi Arabistan ve İsrail’le birlikte çatışmalara dâhil olmanın ülkeye ne gibi bir fayda getireceği sorusunu yöneltmiştir.

Olayın İran Kamuoyundaki Yansımaları

Yunanistan’ın tankere el koymasının ardından İran tarafı, Yunanistan Büyükelçiliği Maslahatgüzarı’nı ve ABD yerine İran’daki diplomatik misyonları üstlenen İsviçre Maslahatgüzarı’nı İran Dışişleri Bakanlığına çağırmış ve konuyla ilgili tepkilerini dile getirmiştir. Nitekim sonrasında da İran’dan bir misilleme gelmiş, birkaç gün sonrasında da baskının görüntüleri basına servis edilmiştir.
İran tarafından gerçekleştirilen misillemenin ertesinde; Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade bir tweet atarak mürettebatın güvende olduğunu, ilişkilerin her zaman karşılıklı saygı içerisinde olduğunu ve üçüncü şahısların emriyle yapılan soygunlar da dâhil olmak üzere son derece dar görüşlü hesaplarla bu bağların zarar görmemesi gerektiğini söylemiştir. İlerleyen süreçte Almanya, Fransa, ABD gibi Batılı ülkelerden gelen tepkilere karşı da tepki gösteren Hatipzade, yaptığı basın toplantısında “Ülkemizin bağımsız yargısına yapılan bu tip müdahaleler sorunların çözülmesine yardımcı olmayacaktır.” ve Yunanistan’dan gelen tepkiler içinse “Keza Yunan makamlarına da söylediğimiz gibi siyaseten ve medya üzerinden hareket etmek yerine ülkemizin yetkili mercileri ile hukuki yollardan sorunu çözmeye çalışmalıdırlar.” demiştir. Hatipzade yaptığı bir başka basın toplantısında, benzer şekilde Yunan makamlarına “Yaygara koparmak yerine avukat tutun, biz de Dışişleri Bakanlığı olarak yardımcı olacağız.” demiştir.

29 Mayıs tarihinde Tasnim haber ajansının sitesinde, Arap analist ve El-Yevm gazetesi yazarı Abdülbari Atvan tarafından yapılan analize yer verilmiştir. Atvan’a göre bu hamle iki konuyla ilişkilidir. İlki, bu hareketin; İran’ın, bölgesel veya uluslararası alanda kendi egemenliğine karşı yapılacak herhangi bir tacize karşı anında tepki göstereceğine dair verdiği kuvvetli bir mesaj içermektedir. İkincisi ise nükleer müzakerelerin belirsizliğinin sürüyor olduğu gerçeğidir. Atvan, yazısında Batı’nın “iki yüzlü” tavrını vurgulamış ve İran’ın korsanlıkla suçlandığını ancak Yunanistan’ın yaptığının da bir korsanlık olduğunu ve Batı tarafından bunun görülmediğini söylemiştir. Aynı yazıda Atvan, İran’ın önceki senelerde yaptığı misillemelere atıfta bulunmuş; Güney Kore ve İngiltere ile yaşanan gemi alıkoyma krizleri ile Erbil’deki saldırıları hatırlatmıştır.

Sonuç

İran ile Yunanistan arasındaki tanker meselesi, Yunanistan’ın Orta Doğu’da varlık göstermek adına Arap dünyasıyla birçok alanda iş birliği geliştirmeye çalıştığı bir dönemde vuku bulmuş ve Yunan kamuoyu tarafından bu hareketin gerekçeleri sorgulanmıştır. Yunanistan’daki ana muhalefet tarafından konu Amerika’yı tatmin etmek için yapılan bir faaliyet olarak görülmüş ve Yunanistan’ın bu konuda ne gibi bir çıkarının olduğu ve hangi hukuki gerekçelerle bu faaliyeti gerçekleştirdiği sorgulanmıştır. İran tarafında ise hızlı cevap vererek bir mesaj kaygısı taşıdığı, zaaf göstermemek ve elini güçlü tutmak adına net bir çaba görülmektedir. Meselenin çok fazla uzamadan çözümleneceği ortadadır. Ancak bu konunun da tıpkı daha önceki alıkoymalar gibi hafızalarda yer tutacağı, İran tarafınca not alındığı ve orta vadede Yunanistan-İran ilişkilerine dolaylı yoldan tesir edeceği düşünülebilir. Son olarak İran’ın, ABD’nin emriyle böyle bir faaliyet gerçekleştirdiğini düşündüğü Yunanistan’ın Orta Doğu’daki faaliyetlerini daha yakından takip edeceği ve attığı her adımı, ABD’nin bir adımıymış gibi görüp buna göre mukabele edeceği söylenebilir. Zira bu mesele, Yunanistan üzerindeki ABD etkisinin İran’a doğrudan bir yansımasıdır.