İran Yaptırımları Karşısında AB’nin Çözüm Arayışları

İran Yaptırımları Karşısında AB’nin Çözüm Arayışları
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

AB, ABD’nin tek taraflı çekilmesiyle çökme noktasına gelen nükleer anlaşmayı ayakta tutmak için alternatif yollar aramakta ve ABD’de 2020’de gerçekleşecek Başkanlık seçimleri için zaman kazanmaya çalışmaktadır. AB hem anlaşmanın ortakları arasında yer alan Avrupa ülkelerinin nükleer anlaşmayı korumak adına daha fazla çaba sarf etmesini isteyen İran’ı ikna edecek bir adım atmak hem de kendi şirketlerini yaptırımların cezai müeyyidelerinden korumak niyetindedir. AB için anlaşmanın korunması noktasında ekonomik kaygılardan ziyade en büyük sorun, kendisinin de garantörü olduğu bu anlaşmayı ayakta tutmaktır. AB ülkeleri, bir uzlaşı ve çözüm yolu bulamazsa uluslararası kamuoyu nezdinde de prestij kaybedecektir.

Önleyici Yasa (Blocking Statute)

AB, anlaşmaya olan bağlılığını göstermek ve kendi yatırımcılarını korumak amacıyla bir dizi girişimde bulunmuştur. Bunların başında Önleyici Yasa (Blocking Statute) adlı yasal düzenleme gelmektedir.  Avrupa Birliği; 1996 yılında ABD'nin Küba, İran ve Libya ile ticaret yapan yabancı firmaları cezalandırmak istemesi üzerine söz konusu yasayı kabul etmişti. Bu bağlamda Önleyici Yasa Avrupalı firmaları ABD’nin vereceği cezalardan korumayı ve bu firmaların ticaretleri esnasında karşılaşacakları zararları da maddi açıdan telafi etmeyi amaçlamaktaydı. Ancak pratikte bu yasa hiç kullanılmamıştır. Zira AB ile herhangi bir ekonomik ve siyasi kriz yaşamak istemeyen dönemin ABD Başkanı Clinton, yaptırımların uygulanmasından vazgeçmişti. 

Bilindiği üzere Brüksel Ağustos başında yürürlüğe giren ABD’nin birinci evre yaptırımlarına öncelikle “Önleyici Yasa” ile karşılık vermiştir. Bu yasa; AB dışındaki ülkelerin mahkemelerinin aldığı kararları (ve yaptırımları) tanımamakta ve yaptırımların uygulanmasından doğacak zararları da telafi etmeyi amaçlamaktadır. İran’a uygulanan yaptırımlardan zarar gören firmalar, bu yasa ile ABD’ye karşı Lüksemburg’taki uluslararası anlaşmaların uygulanmasına ilişkin meselelere bakan ve Avrupa Birliği’nin en yüksek yargı organı olan AB mahkemesinde tazminat davası açma hakkını elde edeceklerdir.

Avrupa Komisyonundan geçen bu yasa ile AB hukukuna göre ayrıca Avrupalı firmalar Brüksel’in izni olmaksızın İran pazarından çıkamamakta ve aksi takdirde AB ülkeleri tarafından dava edilme riskiyle karşı karşıya kalmaktadır. Örneğin Siemens firması yaptırımlar sebebiyle AB’nin izni olmaksızın İran ile ticaretini sonlandırdığı takdirde AB ülkeleri tarafından dava edilebilir. Ama bu ticareti devam ettirirse ABD tarafından verilecek olan herhangi bir cezayı da AB mahkemesine taşıyabilir. Sonuç olarak firma ABD’nin vereceği cezadan “Önleyici Yasa” sayesinde tamamen muaf tutulur.  

ABD, Credit Suiss firmasına 10 yıl önce Tahran’daki yasaklı firmalarla yaptığı ticaretten dolayı yarım milyar dolar ceza kesmişti. Benzer şekilde, Commerzbank’a da 2015 yılında İran ile olan 2003-2005 yılları arasındaki ticari ilişkisi sebebiyle 1,45 milyar dolar ceza kesilmişti. Avrupalı şirketler, daha önce edindikleri bu tecrübelerden dolayı ne bu cezaları tekrar ödemeyi göze alabilmekte ne de İran ile ticaret yaptıkları için ABD pazarını riske atabilmektedir. Dolayısıyla Avrupalı firma yöneticilerinin yaptırımlara karşı direnmesi beklenemez. Hâlihazırda Daimler, Siemens, Airbus, Total ve Peugeot gibi devasa şirketlerin İran pazarından çıktıklarını açıklamaları, İran ile ticari ilişkilerinin AB tarafından garanti altına alınmayacağına dair kanaati göstermektedir. Halbuki yasa bu firmaların AB izni olmaksızın İran pazarından ayrılmamasını öngörmekteydi. Fakat AB, özgür girişimciliğin esas olduğunu ve bu sebeple hiçbir şirketin İran’a yatırım yapmaya zorlanamayacağını dile getirmiştir. Bu da AB’nin kendi getirdiği Önleyici Yasa’yı bir bütün olarak desteklemediği ve yasanın sadece sembolik bir karardan ibaret olduğu izlenimini vermektedir.

Özel Amaçlı Ödeme Mekanizması (SPV-Special Purpose Vehicle)

AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Frederice Mogherini 26 Eylül’de Buenos Aires’te yaptığı açıklamada, İran yaptırımlarına karşı yatırımcıların bankalar üzerinden yapacakları para transferlerini mal karşılığıyla Özel Amaçlı Ödeme Mekanizması (SPV-Special Purpose Vehicle) gibi özel bir sistem aracılığıyla gerçekleştirebileceklerini ve bunun 4 Kasım yaptırımlarından hemen önce devreye gireceğini belirtmişti.

Bu mekanizma, İran’la petrol ticareti yapan herhangi bir bankayı Washington’un keseceği cezadan koruyacak ve yaptırımları baypas edecek bir sistem olarak tasarlanmıştır. Bu sistem, Avrupalılar tarafından alınan İran petrolünün eşit değerde olan AB mallarıyla ödenmesini sağlayacaktır.

Bir tür takas borsası olarak görülen SPV’nin yaptırımları aşma işlevi görüp görmeyeceği ileriki aylarda anlaşılacaksa da hâlihazırda bu sistemin hangi somut işlemlerde ve hangi kapsamda hizmet sunacağına dair bir sınır belirlenmiş değildir. Sistemin piyasada ne kadar kabul göreceği ise ayrı bir muamma olarak durmaktadır.

SSCB’nin Soğuk Savaş döneminde İran’a petrol karşılığında mal satmasıyla başarılı bir şekilde uyguladığı ve pratikte işlerliği söz konusu olan SPV’nin devreye sokulması için alınan bu karar aslında AB’nin Temmuz ayında Çin ve Rusya ile yürüttüğü müzakereler sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu sistemin Avrupa için henüz yeni bir deneyim olduğu kesindir. Bunun sembolik bir karar mı yoksa gerçekten uygulanabilir bir araç mı olduğu da tartışılmaktadır.

ABD Maliye Bakanı Steve Mnuchin, gazetecilere telefonda verdiği bir brifingde, bu uygulamanın İran’ın ticari ilişkilerinde bir önem arz etmeyeceğini ancak eğer Tahran yönetiminin işlerini kolaylaştırırsa buna karşı en ağır önlemleri alacaklarını söylemiştir. Mnuchin’in bu açıklamasına göre ABD ile herhangi bir ticari ilişkisi olmayan küçük ve orta ölçekteki yatırımcılar dahi tek tek ABD tarafından mercek altına alınabilir. Dolayısıyla ABD, yaptırımlarının çerçevesini bu takas borsasını da kapsayacak şekilde genişletebilir. Hatta ABD’nin yaptırımlarının hedefi olmamak için SPV’nin transfer kanallarıyla bağlantılı olan bankaların bile ciddi şekilde cezalandırılma olasılığı vardır. Hâlihazırda bankalar, Almanya’da bulunan İran bankalarının para transferlerini reddetmektedir. Bu sebeple Alman KOBİ’ler, İranlı müşterilerinin kendilerine ödedikleri paraya aylardır ulaşamamaktadır. Bütün bu problemler, SPV sayesinde çözülebilecekse bile hiçbir Avrupa ülkesi bu kuruma ev sahipliği yapmaya gönüllü değildir. Herhangi bir Avrupa ülkesi için ABD’yle karşı karşıya gelmekten kaçınmak nükleer anlaşmayı kurtarmaktan daha önemlidir.

Diğer bir husus ise ticari işlemlerde ödeme açıklarının nasıl çözüleceği sorunudur. İran Devrim Muhafızlarının kâğıt üzerinde şirketlerinin kontrolünün nasıl sağlanacağı ise diğer bir soru işareti olarak durmaktadır. Brüksel tarafından Avrupa şirketlerinin SPV sayesinde ABD ambargosu sebebiyle mağdur olmayacaklarına dair bir garanti şu ana kadar verilememişken AB’li birçok  diplomat ve uzmanın ortak görüşü, SPV’nin pratikte kayda değer bir sonuç vermeyeceği veya  uygulama için gerekli altyapının hazırlanmasının uzun zaman alacağı yönündedir.  

Sonuç olarak Avrupalı şirketleri ABD yaptırımlarından korumak için tasarlanan “Önleyici Yasa”nın şimdilik gerçek anlamda fonksiyon göremeyeceği kesindir. Yukarıda bahsedilen sorunların çözümü için tek bir alternatif yol görünmektedir. İran ve AB, 2020’de ABD’de gerçekleşecek Başkanlık seçimine kadar bir takım geçici önlemlerle bu süreci atlatmayı deneyebilir. İran, yaptırımlardan muaf tutulan sekiz ülkeyle olan ticaretini bir süreliğine devam ettirebilir. Buna Almanya’nın İran ile ticaret yapan yatırımcılarına sunduğu yarım milyar dolar civarındaki Hermes garantileri de eklenebilir. Alman firmalarının, yabancı iş ortaklarından ödeme alamadıkları durumda yabancı firmaların borçlarının devlet tarafından firmalara ödenmesine ilişkin birtakım teminatlar sunan Hermes garantileri, İran’la ticaret yapacak küçük ve ortak ölçekli firmalar açısından önem arz etmektedir.

AB için terazinin bir ucunda İran ile yapılan yıllık 20 milyar avro civarında bir ticaret dururken diğer ucunda ABD ile olan 610 milyar avroluk ticaret yer almaktadır. Bu nedenle İran, AB ekonomisi için ABD ile olan ticari ilişiklerini riske atmaya değecek bir pazar değildir. Fakat İran yaptırımları bir kenara, ABD Başkanı Trump’ın açtığı ticaret savaşında Avrupa’dan gelen mallara ekstra vergi koyması düşünüldüğünde, Trump’ın Başkanlık süresinin Avrupa ülkeleri açısından da oldukça sıkıntılı geçtiği not edilmelidir. İki yılın sonunda Trump’ın tekrar Başkan seçilmesi durumunda nükleer anlaşmanın durumunu şimdikinden daha iyi bir konuma gelip gelmeyeceğini ya da mevcut problemlerin aşılması için bir müddet beklemek gerektiğini söylemek için henüz erkendir. Şu an için kesin olan ise hem İran’ın hem de AB’nin “bekle gör politikası” izlediğidir.