İran’da Çifte Vatandaşlık ve Casusluk Tartışmaları

İran’da Çifte Vatandaşlık ve Casusluk Tartışmaları
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran belli bir süredir çifte vatandaşlık sahibi üst düzey bürokratların ulusal güvenlik için barındırdığı riskleri tartışmaktadır. Konuya yönelik soruşturmaların derinleştirilmesiyle halka giderek genişlemiş ve aydınlar, akademisyenler, politikacılar, iş adamları, çevreciler ve sivil toplum mensuplarının da aralarında bulunduğu geniş bir yelpazeyi içerisine almıştır. Her devletin hassas olduğu casusluk konusuna ilişkin İran’da en dikkat çekici nokta bu konunun zaman zaman iç politikada bir hesaplaşma aracına dönüşmesidir.

Devrim Rehberi Ali Hamenei, çeşitli tarihlerde yaptığı açıklamalarda düşmanın ülkeye ‘sızma’ girişimleri konusunda güvenlik birimlerini uyarmakta ve gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu uyarıların yapılmasında, bölgede süregiden istikrarsızlık ve şiddet ortamı kadar İran’ın ekonomi, toplum, kültür ve siyaset alanında karşı karşıya olduğu sorunların doğurduğu riskli koşullar da etkili olmaktadır. Genç ve dinamik bir topluma sahip olan İran’da, ortaya çıkan yeni taleplerin resmî ideolojiyle uyuşmaması, uyuşturucu kullanımının giderek artması, işsizliğin kronik bir sorun olmayı sürdürmesi ve finans ve bankacılık alanından yaşanan temel sorunlar gibi iç etkenler bu koşulların en somutları arasındadır. Bunlara, nükleer anlaşmanın geleceğine ilişkin belirsizlik, balistik füze programı konusunda artan baskılar ve terörizmi destekleme suçlamaları gibi dış etkenleri de eklemek gerekmektedir. Bu tür sorunları “düşmanın hilesi” olarak görmekte ısrar eden İran siyasi elitleri için casusluk, hayati bir sorun teşkil etmektedir.

Ülkedeki en üst otorite sıfatını haiz olan Hamenei’nin uyarıları ülkenin iç ve dış güvenliğinden sorumlu tüm silahlı kuvvetleri ve güvenlik birimleri için bağlayıcı olmakla birlikte özellikle istihbarat birimlerini muhatap almaktadır. İran’da istihbarattan sorumlu çeşitli birimler bulunmaktadır. Kabinenin parçası olan İstihbarat Bakanlığının yanı sıra Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) İstihbarat Teşkilatı bünyesindeki İstihbarat Dairesi ve Karşı İstihbarat Dairesi ülkenin iç ve dış güvenliği alanında önemli rol oynamaktadır. İstihbarat Bakanı daha çok Cumhurbaşkanı ile yakın çalışma içerisindeyken DMO İstihbarat Teşkilatı Başkomutanlığı da uhdesinde bulunduran Devrim Rehberi’ne yakındır. Nitekim Devrim Rehberi, DMO Genel Komutanını ve kuvvet komutanlarını atamanın yanı sıra DMO İstihbarat Teşkilatı Başkanını da doğrudan atamaktadır. İran’ın halihazırdaki İstihbarat Bakanı Mahmud Alevi de DMO İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hüseyin Taib de din adamıdır.

İran’da diğer başka alanlarda olduğu gibi istihbarat alanında da Cumhurbaşkanlığına bağlı yürütme kurumları ile Devrim Rehberi’ne bağlı kurumlar arasında bir rekabet olduğu görülmektedir.

İran’da diğer başka alanlarda olduğu gibi istihbarat alanında da Cumhurbaşkanlığına bağlı yürütme kurumları ile Devrim Rehberi’ne bağlı kurumlar arasında bir rekabet olduğu görülmektedir. Nitekim, casusluk karşıtı faaliyet yürüten iki kurum arasındaki rekabet zaman zaman tırmanmakta ve aynı dosya üzerinde tamamen karşıt kanaatler ortaya çıkabilmektedir. Örneğin DMO İstihbarat Teşkilatı Karşı İstihbarat Dairesi Nükleer Müzakere heyeti üyelerinden Abdurresul Dorri İsfahani’yi casusluk suçlaması ile göz altına alırken ülkede yegâne casusluk teşhis merciinin kendisi olduğunu belirten İstihbarat Bakanlığı buna karşı çıkarak İsfahani’nin bakanlıkla işbirliği içerisinde hareket ettiğini ileri sürmüştür. Yargı erki ise söz konusu dosyaya ilişkin yaptığı açıklamada dolaylı olarak DMO İstihbarat Teşkilatından yana tavır takınmıştır. DMO İstihbarat Teşkilatı Karşı İstihbarat Dairesinin, İstihbarat Bakanlığı Telegram grubu yöneticisini casusluk suçlamasıyla göz altına alması ise iki kurum arasındaki gerilimi daha da tırmandırmıştır. Ülkede faaliyet yürüten irili ufaklı on altı istihbarat kurumunun İstihbarat Bakanlığı bünyesindeki İstihbarat Koordinasyon Konseyi çatısı altında koordine edilmesi amaçlanmışsa  da gelişmeler sorunun tam manasıyla giderilemediği göstermektedir. Ilımlı Ruhani hükümeti iç ve dış politikada Hamenei’ye göre daha yumuşak bir tutum sergilemektedir. Bu nedenle, Hamenei’nin casusluğa ilişkin uyarıları konusunda DMO’nun daha etkin bir çaba sarf ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Olağan Şüpheliler: Çifte Vatandaşlar!

İran yasaları çifte vatandaşlığı kabul etmemektedir. Anayasanın ilgili 41. maddesi, vatandaşlığın her İranlının hakkı olduğunu ve devletin kişi kendi isteğiyle vatandaşlıktan çıkmadığı ya da başka bir ülke vatandaşlığına geçmediği sürece hiç kimseyi vatandaşlık hakkından mahrum bırakamayacağını belirtmektedir. İran Medeni Kanununun 988. maddesi bir İran vatandaşının yalnızca kendi isteği ve bakanlar kurulunun onayı ile İran İslam Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkabileceğini kaydetmektedir. Aynı kanunun 989. maddesinde de bir İranlının kanunların öngördüğü süreçler dışında başka bir ülke vatandaşlığı edinmesinin geçersiz sayılacağını ve İran vatandaşlığının esas alınacağını belirtmektedir. Ayrıca, İran kanunlarına göre yasal süreçler dışında ikinci bir vatandaşlık edinmiş olanların bütün taşınmazları el konularak satışa çıkarılır ve satıştan sonra işlem giderleri düşülerek kalan meblağ kendilerine teslim edilir. Yasa dışı yollardan yabancı ülke vatandaşlığına geçmenin yaptırımı bununla da sınırlı kalmamakta ve söz konusu kişiler Bakanlık, Bakan Yardımcılığı, Milletvekilliği, Belediye İl Meclis üyeliği ve diğer her türlü kamu görevinden men edilmektedirler.[1]

Bu sert müeyyideler, bir şekilde ikinci vatandaşlık edinmiş olan İranlıların bu durumu resmi makamlardan gizlemesine neden olmaktadır. Bu durum, özellikle önemli devlet görevlerinde bulunan ve sonradan istihbarat birimlerinin güvenlik soruşturmalarını derinleştirmeleriyle ikinci vatandaşlıkları tespit edilen kimselere olağan casus gözüyle bakılmasını beraberinde getirmektedir. Ülkede, Meclis Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonunun da konuyu milli güvenlik sorunu olarak ele aldığı görülmektedir. Milli Güvenlik Komisyonun konuyu görüşmek üzere düzenlediği oturuma katılan İstihbarat Bakanı Mahmud Alevi, yetmiş dokuz şüpheli dosyanın incelendiğini ve yabancı ülke vatandaşlığı tespit edilen otuz beş kişinin görevden alındığını belirtmiştir.

Devrim Rehberine yakınlığıyla tanınan eski Meclis Başkanlarından Haddad Adil’in damadı olan muhafazakâr Ruhullah Rahmani de yabancı ülke vatandaşlığı ile görevi arasında tercihte bulunması istenilen kişiler arasındadır. Rahmani, ikinci pasaportundan vaz geçmek yerine İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanlığındaki Genel Müdürlük görevinden istifa etmeyi tercih etmiştir. Ülkede toplam yüz bin çifte vatandaşın bulunduğunu belirten Alevi, görevden uzaklaştırılan otuz beş üst düzey yetkiliye ilişkin ayrıntı vermemiştir.

Yabancı ülke vatandaşlığını gizlemeyerek yurtdışında ikamet eden ve zaman zaman İran’a seyahat eden İranlılardan yaşadıkları ülke için casusluk yaptığı suçlamasıyla hapse mahkûm olanlar çifte vatandaşlık meselesinin diğer bir önemli boyutunu teşkil etmektedir. İran-İngiltere vatandaşı olan Nazenin Zagheri bunun bilinen örneklerinden bir tanesidir. Bir İngiliz’le evli olan Zagheri, küçük çocuğu ile ailesini ziyaret için gittiği İran’dan dönüş yolunda 3 Nisan 2016’da Uluslararası İmam Humeyni Havaalanında DMO İstihbarat Teşkilatı tarafından İran’da rejim değişikliği amaçlı yabancı sosyal medya ve siber saldırı projelerinde yer almak suçlamasıyla göz altına alınarak yargılanmış ve 22 Ocak 2017’de 5 yıl hapse mahkûm edilmiştir. Daha sonra hakkında 3 ayrı suçlamadan ayrı bir dava açılan Zagheri’nin 16 yıl hapsi istenmektedir. Zagheri’nin suçsuz olduğunu savunan ve iki ülke ilişkilerinin gelişmesinin bu dosyaya bağlı olduğunu belirten İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson ise Zagheri’nin serbest bırakılmasını istemiştir. Kanada, ABD ve İsveç gibi ülke vatandaşı İranlılara ilişkin yaşanan benzer örnekleri çoğaltmak mümkündür. Halihazırda İran, söz konusu ülkelerle casusluk suçlamalarından dolayı hakkında gözaltı ya da mahkûmiyet kararı verilmiş olan çifte vatandaşlar nedeniyle sorunlar yaşamaktadır. İran kimi zaman bu ülkelerdeki bloke edilmiş paraların teslim edilmesi veya benzer suçlamalardan tutuklu vatandaşlarının serbest bırakılması karşılığında bu tutukluları pazarlık aracı olarak kullanmaktadır. Örneğin İran bu sayede ABD’den 1.7 milyar dolarını tahsil etmeyi başarmıştır.

Şüpheli Gözaltı Ölümleri

İran’da bürokrat ve diplomatların yoğun olarak eğitildiği İmam Caferi Sadık Üniversitesi siyaset bilimi öğretim üyesi ve aynı zamanda çevreci bir kuruluş olan Pars Vahşi Yaşam Mirası Vakfının başkanı olan Dr. Kavus Seyyid İmami, aynı zamanda Kanada vatandaşıdır. İmami ülkenin stratejik bilgilerini yabancı devletlere sızdırmak suçlamasıyla DMO İstihbarat Teşkilatı tarafından 24 Ocak’ta gözaltına alınmış ve Tahran’nın Evin Hapishanesinde gözaltı sürecinde iken kaldığı hücrede 9 Şubat’ta intihar ettiği ileri sürülmüştür. Tahran Başsavcısı Abbas Caferi Devletabadi, İmami’nin İran’ın balistik füze programlarıyla ilgili bilgileri CIA ve MOSSAD ile paylaştığını savunmuştur. Devletabadi ayrıca, İmami ve başkanlığını yaptığı vakfın mensuplarının nadir bulunan hayvanları gözetleme bahanesiyle balistik füze çalışmalarının yürütüldüğü bölgelere kamera yerleştirdiklerini de iddia etmiştir. Konuya ilişkin bir açıklama da eski Genelkurmay Başkanı Hasan Firuzabadi’den gelmiştir. Düşmanın İran’a karşı “hibrit” savaş başlattığını ileri süren Firuzabadi, casusların çeşitli kisveler altında ülkenin farklı bölgelerinden topladıkları kertenkele ve bukalemun gibi hayvanların derilerini inceleyerek uranyum madenlerinin nerelerde yer aldığını ve atomizasyon işlemlerinin hangi nükleer tesislerde yapıldığını tespit etmeye çalıştıklarını savunmuştur.

İran’ın eski Cumhurbaşkanlarından Mahmud Ahmedinejad’ın yardımcılarından Hamid Rıza Bekayi ise aynı hapishanede benzer bir hücrede kaldığını ve söz konusu hücrede intihar etmenin imkânsız olduğunu ileri sürmüştür. İmami’nin şüpheli ölümünü incelemek üzere Meclis Milli Güvenlik Komisyonunda çalışma başlatılmıştır. Komisyon üyeleri ve Meclis Başkan Yardımcısı Ali Mutahhari, DMO İstihbarat Teşkilatı yetkilileriyle gerçekleştirdikleri ortak oturumda İmami’nin intiharına ilişkin görüntülerini izlemişlerdir. Oturum sonrası açıklama yapan Mutahhari, görüntülerde İmami’nin şüpheli birtakım şeyler yaptığını ancak görüntülerde intihar anının yer almadığını belirterek soruşturmanın derinleştirilmesini istemiştir.

Gözaltında hayatını kaybedenlerin sayısındaki artış, yargıya yönelen eleştirilerin dozunu da artırmıştır.

Gözaltında hayatını kaybedenlerin sayısındaki artış, yargıya yönelen eleştirilerin dozunu da artırmıştır. Örneğin, 2017 Aralık protestolarında gözaltına alınan bazı gençlerin intihar ettiği iddiası kamuoyunda inandırıcı bulunmamıştır. Yargı Başkanı Sadık Laricani’ye savaş açmış olan Ahmedinejad ise sapasağlam gözaltına alınan insanların ölülerinin ailelerine teslim edildiğini belirtmiş ve ölümlere gerekçe olarak gösterilen uyuşturucu bağımlılığının ya da intiharın gerçeği yansıtmadığını söylemiştir.

Sistemin yapısından kaynaklanan sorunlar, ülke güvenliğini doğrudan ilgilendiren konularda dahi kurumlar arası çatışmaya dönüşebilmektedir. Devrim Rehberi ve Cumhurbaşkanı arasında yaşanan görüş ayrılıkları tâli kurumlara kadar inebilmektedir. Ancak Anayasanın mutlak otorite olarak tanımladığı Rehberlik makamı karşısında Cumhurbaşkanı ve nezaretindeki kurumların pek şansı bulunmamaktadır. Bunun farkında olan İstihbarat Bakanı Alevi de Rehberin bakanlığın yetkilerini başka bir kuruma devretmesi durumunda itaatten başka bir yollarının olmadığını açıkça ifade ederek teslimiyetini ortaya koymuştur.

Yatırım ve sermaye sıkıntısı çeken İran’da çifte vatandaşlık sahibi İranlı sermayedarlara olağan casus gözüyle bakılması ülkeye gelmesi olası yatırımlara engel olmaktadır. Öte yandan, gözaltındaki ölümlerde yaşanan artış, Devrim Muhafızları İstihbarat Teşkilatının güvenlik konusundaki yöntemlerini kamuoyu nezdinde tartışmalara açmıştır. Söz konusu şüpheli ölümleri soruşturabilecek etkili mekanizmaların olmayışı da ayrı bir tartışma konusudur. Devrim Rehberi Hamenei geçtiğimiz günlerde, ülkede adaleti tesis etmekte başarısız olduklarını itiraf etmiş ve üzüntüsünü dile getirmiştir. Bu tarz açıklamaların, mağdurları ve ülkede adaletsizlik olduğunu düşünenleri ikna edip etmeyeceği tartışmalı olduğu gibi Hamenei’ye yetkisindeki kurumların yaşanan adaletsizliklerde etkin rol oynadığı göz ardı edilmemelidir.   

 

[1] Dr. Nasır KATUZİYAN, Kanun-i Medeni der Nezm-i Kunûnî, Çap-i Pencom. İntişarat-i Bonyad-i Hukuki-yi Mizan, 1395. s. 593-594