İran’da Din Adamlarına Duyulan Güven Neden Azalıyor?

İran’da Din Adamlarına Duyulan Güven Neden Azalıyor?
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz
Kıdemli Uzman Müştak El-Hılo

Kum Üniversitesi Rektörü ve Uzmanlar Meclisi üyesi Asker Dirbaz, “Müderrisler Topluluğu (Camia-yi Müderrisin)” ile “Ülke Alimleri (Ülema-yı Bilad)” isimli kuruluşun 2 Ocak 2019 tarihinde gerçekleştirdiği 11. toplantısında, parlamentodaki din adamı sayısının giderek azaldığına dikkat çekerek bu gidişatın engellenmesi çağrısında bulundu. Dirbaz, soruna çözüm olarak iki öneri ortaya attı: Belirlenen mesuliyet sahibi din adamlarına seçimlerde aday olmaları için ricada bulunulması ve Müderrisler Topluluğunun, Anayasayı Koruyucular Konseyi ile daha sıkı ilişkiler geliştirmesi. Daha önce de Uzmanlar Meclisinin eski başkanı Mehdevi Keni, parlamentoda her dönem din adamlarının sayısının bir öncekine göre azalması durumunda artık parlamentonun devrimci ve İslamcı olmayacağını ileri sürmüş ve din adamlarının parlamentoda bulunması gerektiğinin altını çizmişti.

Din Adamları ve Ülke Yönetimi

Her ne kadar Devrim Rehberliği, Uzmanlar Meclisi, Yargı Erki, Anayasayı Koruyucular Konseyi, Devrim Rehberi’nin muhtelif kurumlardaki temsilcileri ve Cuma imamları gibi rejimin kilit kurumları din adamlarının tekelinde olsa da söz konusu kurumlara din adamları ya atama yoluyla gelmekte ya da din adamı olmak bu görevleri üstlenmenin asli şartı sayılmaktadır. Diğer bir ifadeyle, bu kurumlar kaçınılmaz olarak din adamlarının kontrolünde bulunmaktadır. Halbuki bu nitelikte olmayan parlamento ve il encümenleri gibi üyeleri seçimle belirlenen kurumlarda, din adamlarının oranı devrimin ilk günlerinden günümüze tedricen azalmıştır. Son kırk yılda devletin ve Devrim Rehberi’nin desteğiyle din adamlarının sayısı birkaç katına çıkmıştır. Ancak yine de bu artışa, imkânlara, ellerindeki kurumlara ve hatta Anayasayı Koruyucular Konseyinin seçimlerde yaptığı denetimin sağladığı üstünlüğe rağmen din adamları, parlamentodaki konumlarını koruyamamışlardır.

Parlamento istatistikleri, cari 10. dönemde din adamlarının parlamentodaki sayısının oran olarak birinci dönemin ancak yüzde onuna denk geldiğini göstermektedir. Din adamlarının 270 üyeli parlamentonun farklı dönemlerindeki sayısı şu şekildedir: 1. Dönem 164; 2. Dönem 153; 3. Dönem 85; 4. Dönem 67; 5. Dönem 53; 6. Dönem 35 (bu tarihte milletvekili sayısı 290’a çıkarılmıştır); 7. Dönem 43; 8. Dönem 44; 9. Dönem 27; ve 10. Dönem 16 ki bu, İran İslam Cumhuriyeti tarihinin en düşük rakamıdır. Görüldüğü üzere din adamlarının koltuk dağılımındaki oranı ilk parlamentoda %60 iken sürekli bir gerilemeyle hâlihazırda %6’ya inmiştir.

Din adamlarının parlamentodaki sayısının azalması rejimin üst düzey yetkililerini endişelendirmektedir. Devrim Rehberi Hamenei, düşmanın “Mollasız Bir İslam” projesi gerçekleştirmeye çalıştığı konusunda uyarıda bulunmuştur. Ülkenin önce gelen mollalarından Cevad Amuli de İran’da din adamlarının ve dinî eğitimin geleceğinden endişelendiğini ifade ederek “Millet isyan edecek olursa hepimizi [din adamlarını] denize döker” demiştir. Düzenin Yararını Teşhis Konseyi eski başkanı Haşimi Rafsancani de birçok defa din adamlarıyla halkın arasındaki mesafenin açılmasından endişe duyduğunu ifade etmişti. Zaman zaman ülkede bazı isimler, İranlı din adamlarının Batı’daki Hristiyan din adamlarının akıbetine uğramaması için dikkat etmeleri gerektiğini söylemektedir.

İran İslam Cumhuriyeti, halkın din adamlarına sırtını çevirmesini rejimin halk nezdindeki meşruiyetinin kaybolması olarak görmese ve bu duruma kendince bazı açıklamalar getirse de halkın seçimlerde din adamlarına teveccüh göstermemesinin sebeplerine ilişkin ikna edici gerekçeler ortaya koyamamaktadır.

Din Adamlarına Azalan Güvenin Sebepleri

Devrim öncesi halkın büyük bir kısmının din adamlarına güveninin tam olduğu ve onları sığınabilecek bir merci olarak gördüğü kesin olarak söylenebilir. Söz konusu dönemde, din adamları siyaset sahnesinde herhangi bir güce sahip değildi. Ancak İslam devriminden günümüze yaşanan toplumsal değişim, din adamlarının ve özellikle de rejim yanlılarının halk nazarında itibarını kaybettiğini göstermektedir. Bazılarına göre bu mesele, İran toplumunun dinden uzaklaşmasıyla ilgilidir. Fakat din adamlarına beslenen güven ve sevginin azalmasının başka sebepleri de vardır. Kum’daki taklit mercilerinden Şübeyri Zencani’ye göre “din adamlarının siyasete girmesi, çoğu din adamının düşük ilmî seviyesi, bazı din adamlarının tasvip edilmeyecek davranışları ve halk ile din adamları arasındaki mesafe” bu sebeplerden bazılarıdır. Ayrıca din adamlarının toplumun ihtiyaçlarını karşılamaması, halkın temel sorun ve kaygıları konusunda sessiz kalmaları, hurafeleri yaymaları, siyasi otoritenin uzantısı gibi görülmeleri ve aslında devleti temsil etmeleri gibi hususlar da halkta güvensizliğe yol açmaktadır. Bu nedenle denebilir ki halkın devlete duyduğu kızgınlıkla din adamlarına karşı beslediği hissiyat arasında doğru orantı vardır.

Din adamlarının parlamentodaki sayısının azalması halkın din adamlarına olan güveninin azaldığının yegâne göstergesi değildir. Bu doğrultuda başka göstergeler de mevcuttur. Örneğin 2001 yılında yapılan bir anketin sonuçlarına göre halkın yüzde 52’si din adamlarının artık eski saygınlığını kaybettiğini düşünmektedir. 2007’de yapılan başka bir anket sonuçlarında da öğretmenlere duyulan güven birinci sırada gelirken din adamlarına olan güven yedinci sırada yer almıştır. Son on yılda din adamları kuşkusuz güven sıralamasında daha da gerilere düşmüştür. Ayrıca 2018 protestolarında, din adamları aleyhinde atılan ağır sloganlar ve medreselere yapılan saldırılar ve Kum şehrinde bazı taklit mercileri aleyhinde sert eleştiriler içeren ve geceleri dağıtıldığı için “Gece Mektubu” olarak bilinen yazılar da halkın din adamlarına olan güvenin azalmakta olduğunu ortaya koymaktadır. Bu mektuplarda, şeker fabrikasının özelleştirilmesi konusunda adı yolsuzluk iddialarına karışan Ayetullah Mekarim Şirazi’ye “Şeker Sultanı” gibi aşağılayıcı yakıştırılmalar yapılmıştır. Söz konusu güven erozyonunun; taklit mercilerinin verdiği fetvalara uyulmaması, din adamlarının sosyal hayatta kötü muameleyle karşılaşması ki bu sebeple bazı din adamları başta Tahran gelmek üzere büyük kentlere gittiklerinde din adamı kıyafeti giymekten imtina ederler, birçok ailenin, kızlarının din adamlarıyla evlenmesine rıza göstermemesi, aile toplantılarına din adamlarının davet edilmemesi ve halk arasında din adamlarına ilişkin sürekli fıkra üretilmesi gibi belirtileri de vardır. Ayrıca her ne kadar İran’da devlet, din adamlarının eleştirildiği yayınlara müsaade etmese de bu alanda bir kült hâline gelen 2005 yapımı “Marmulek” (kertenkele) gibi filmlerde ve peygamberler ile imamlara ilişkin çekilen filmlerde de din adamlarına açık veya kapalı eleştiriler yöneltilmektedir.

Din adamlarına olan güvenin ve onların halk nezdindeki meşruiyetinin azalmasının sebebini rejimin kendisinde ve rejim taraftarı din adamlarında aramak gerekmektedir. Din adamları, devleti denetlemek ve eleştirmek suretiyle halkın yanında olmak yerine devlet memuruna dönüşmüşlerdir. Her ne kadar bu durum onlara güç ve servet sağlasa da halkla aralarını açmıştır. İran halkı, hâlihazırda ülkedeki siyasi ve ekonomik her türlü sorundan din adamlarını sorumlu tutmaktadır. Din adamları, siyaset sahnesinden çekilmedikleri sürece onlara duyulan güvendeki erozyon devam edecektir.