İran’da Dinî Önderler ve Koronavirüs Salgını

İran’da Dinî Önderler ve Koronavirüs Salgını
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Dünya Sağlık Örgütü tarafından COVID-19 olarak isimlendirilen koronavirüs, ilk olarak 31 Aralık 2019 tarihinde Çin’de ortaya çıktıktan sonra pek çok ülke Çin’e olan geçişleri kapatırken İran’la Çin arasındaki uçuşlar durdurulmadı. Nitekim 19 Şubat'ta barındırdığı simgesel dinî ilim havzaları, medreseler, camiler ve türbeler nedeniyle İran’da “Kutsal Şehir” olarak bilinen Kum şehrinde bu virüs, iki kişinin ölümüyle kendini gösterdi. Böylece İran, Orta Doğu coğrafyasında koronavirüs görülen ilk ülke oldu. Ancak yetkililerin Kum şehrinin kutsallığını gerekçe göstererek şehri karantina altına almaması virüsün hızlı bir şekilde İran’ın diğer şehirlerine de yayılmasına neden oldu. Öyle ki 28 Şubat'ta İran Sağlık Bakanlığı Halkla İlişkiler Sorumlusu Kiyanuş Cihanpur’un verdiği bilgiye göre virüs, toplam 31 eyaleti bulunan İran’ın 24 eyaletine yayıldı. Ölü sayısı 34, korona testi pozitif çıkanların sayısı ise 388 kişi olarak ilan edildi. Kum şehrinden yayılan virüs ülke sınırlarıyla sınırlı kalmadı. Bahreyn, Pakistan, Afganistan, Irak ve Azerbaycan gibi komşu ülkelerde korona testi pozitif çıkanların da belirtilen ülkelere İran’dan gittiği anlaşıldı. Ancak İran’ın resmî yetkilileri ve önde gelen dinî liderleri başta Türkiye olmak üzere yurt dışından gelen önerilere rağmen bilimsel yöntemlerle önlem almak yerine geleneksel ve mezhebî tutumlarında ısrarcı oldu. Örneğin yönetime yakınlığıyla bilinen ülkenin önemli taklit merciilerinden Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi, sağlık yetkililerinin tavsiyelerini dikkate almanın yanı sıra Allah’a tevekkül edip “Aşura Ziyareti” duası ve “Kisa Hadisi'nin” okunmasının yararlı olacağını söyledi. Şirazi sorunun çözülmesi için namazlarından sonra dua edeceğini ifade etti. Benzer bir şekilde Ayetullah Vehid Horasani günde 7 kez eli kalbin üzerine koyarak “Ayetel Kürsi” ve “Hamd Suresi"nin (Fatiha Suresi) okunmasını tavsiye etti. Kum kentinde bulunan Hz. Masume Türbe Vakfı Başkanı ve Velayet-i Fakih Kum temsilcisi Seyyid Muhammed Saidi, Kum şehrinin karantina altına alınması önerisine tepki olarak bunun düşmanın bir planı olduğunu ve diğer cephelerdeki yenilgisini burada telafi etmeye çalıştığını söyledi. Vakfın Başkan yardımcısı Seyyid Ali Ekber Hüseyni Nejat da bu söylentiye tepki olarak “Türbe’nin kapatılması da ne demek? Türbe kapatılırsa millet çaresiz kalır.” ifadesini kullandı. Buna karşılık reformcu çizgiye yakın taklit mercii Ayetullah Uzma Yusuf Sanei yerli ve yabancı uzmanların tavsiyesini dikkate alarak türbeler başta olmak üzere kalabalık yerlere gitmemenin şeri bir zorunluluk olduğunu Şiilerin Beşinci İmamı Muhammed Bakir’in hayatından örnekler vererek vurguladı. Buna benzer Ayetullah Esadullah Zencani de sağlık yetkililerinin tavsiyelerinin dikkate alınması gerektiğini, kalabalık alanlara gidilmemesi tavsiye edilirse buna uymanın farz olduğunu söyledi.

İran'daki dinî önderleri koronavirüse karşı almış oldukları tutumlar hasebiyle üç kategoriye ayırmak mümkün.

1. Müesses nizam yanlısı muhafazakâr taklit merciileri: Ayetullah Mekarim Şirazi gibi taklit merciilerinin önderlik ettiği bu kesim bir yandan takipçilerine tavsiyelerde bulunurken diğer yandan müesses nizamın hoşuna gitmeyecek fetvalardan kaçınmaktadır.

2. Hükûmet yanlısı reformcu taklit merciileri: Ayetullah Sanei ve Esadullah Zencani gibi taklit merciilerinin önderliğindeki bu kesim, modern tıp ve günümüz koşullarını dikkate alarak takipçilerine fetvalar vermektedir. Nitekim türbelere böylesi hassas bir ortamda gidilmemesi gerektiği de bu kesim tarafından vurgulanmıştır. Ancak muhafazakâr kimliğiyle bilinen Kum İlim Havzaları Müderrisler Topluluğu tarafından Sanei ve Zencani’nin taklit merciiliği resmî olarak kabul edilmemektedir.

3. Geleneksel ve mezhebî değerlere sımsıkı sarılan kesim: Bu kesim taklit merciileri gibi fetva verebilecek bilgiye ve devlet yetkililerince verilmiş bir karara karşı çıkacak güce sahip değildir. Ancak üst makamlardan gelen emirler doğrultusunda algı yönetiminde oldukça elverişli konumdadır. Nitekim Muhammed Saidi ve Hüseyni Nejat’ın tutumlarını Hüseyin Taib gibi ülkenin üst düzey güvenlik yetkililerinin almış olduğu kararlar doğrultusunda yorumlamak yanlış olmayacaktır.

Ancak unutulmamalı ki Şii toplumlarda hastalık gibi çaresizlik durumlarında türbelere gidip dua etmek bir gelenek ve sosyolojik bir gerçekliktir. Bu geleneklere karşı çıkmak bazı köktenci kesimlerce hoş karşılanmamaktadır. Nitekim türbelerin kapatılmamasında yönetimin başındaki dinî figürlerin şahsi inançlarının yanı sıra köktenci kesimlerin bu konudaki hassasiyeti de etkili olmuştur.