İran’da Kronikleşen Gösterilerin Anlamı

İran’da Kronikleşen Gösterilerin Anlamı
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran’da 13 Eylül’de gözaltına alınan ve 16 Eylül’de hayatını kaybeden 22 yaşındaki Mehsa Emini’nin ölümünün ardından geçen yaklaşık üç aylık sürede toplumsal protestolar, inişli çıkışlı bir seyir izlese de halen devam ediyor. İlk aşamada zorunlu tesettüre tepki olarak başlayan eylemler, kısa sürede başta Kürtler ve Beluçlar olmak üzere, Sünni kesimlerin ön plana çıktığı gösterilere dönüştü ve merkezden uzak kesimlerdeki bu protestolarda çok sayıda insan hayatını kaybetti.

Resmi rakamlara göre ölü sayısı, 70’i güvenlik güçlerine ait olmak üzere 300 civarındayken, yurtdışındaki insan hakları örgütleri en az 500 kişinin hayatını kaybettiğini öne sürüyor. Uluslararası Farsça medya ve muhalif aktivistlerin öne çıktığı bu süreçte, ülke içindeki reformcu kesim büyük ölçüde suskunluğa bürünmüş, farklı siyasi gruplar olayları özellikle Devrim Lideri Ali Hamaney sonrası siyaset sahnesindeki güç paylaşma zeminine dönüştürmüştür. Yine de irili ufaklı eylemler şeklinde ülke geneline yayılan gösterilerin üçüncü ayına girmesi ve devletin alışılagelmiş demir yumruk yöntemine başvur(a)maması gözlemciler açısından soru işaretlerine yol açıyor. İran’ın, başta Irak Kürdistanı ve Azerbaycan’la ilişkilerinin de aynı süreçte gerginleşmesi, iç ve dış politikalardaki geçişkenliği ve etkileşimi de gözler önüne seriyor.

İran, son yüzyıl boyunca kökleri 1906’daki Meşrutiyet Hareketi’ne kadar götürülebilecek çok sayıda toplumsal hareketliliğe ev sahipliğe yapmış olup, bunların en büyüğü, şüphesiz 1979 yılında Ayetullah Humeyni liderliğinde gerçekleşen İslam Devrimi’dir. Bununla birlikte bu devrim de, İran’daki toplumsal fay hatlarının hareketini tamamen durdurmamış, özellikle sosyolojik dönüşümlerin hız kazanmasına paralel olarak mevcut rejime karşı itirazlar artmıştır.

Önemli gündem maddesi

Demokratik mekanizmaların bulunmadığı ya da çok zayıf olduğu ülkede 1999, 2009 ve 2018-19 yılları arasında da görüldüğü üzere, bir gazetenin kapatılması, seçimlerde hile yapıldığının öne sürülmesi ya da benzin fiyatlarına yapılan zamlar, bir anda onbinlerce insanı sokağa dökebilmekte ve kimi zaman çok yüksek can kayıpları görülebilmektedir.

Son hareket temelde şehirli ve eğitimli kesimlerin başını çektiği protesto gösterileri olsa da, son yüzyılda merkezden uzaklaşma çabasındaki bölgelerde kadın ya da özgürlük hareketinden farklı dinamikler devreye girmiş, İslam Cumhuriyeti’ne karşı örgütlü hatta silahlı muhalifler fırsatı değerlendirerek, ilk günlerden itibaren protestoların öncülüğünü üstlenmeye çalışmıştır.

Toplumsal ve siyasi özgürlük talebinin, son 30 yıldır ekonomik zorluklarla birlikte ülkenin en önemli siyasi gündem maddesi olduğu gözönüne alındığında, yönetimin, özellikle ABD ile gerginlik nedeniyle 11 Eylül’den beri dalgalı biçimde kısıtladığı siyasi alanı bu şekilde uzun süre koruyamayacağı, son gösterilerle de ortaya çıkmıştır. Her ne kadar sokaklardaki protestocu sayısı toplumun geneline kıyasla çok düşük kalsa da, ülkede yapılan birçok araştırma, ulusun büyük çoğunluğunun protestocularla benzer talepleri olduğunu, özellikle zorunlu tesettür gibi uygulamaları doğru bulmadığını göstermektedir. Black Reward Hacker Grubu’nun ele geçirdiği belirtilen Fars Haber Ajansı’na ait belgelerde de ortaya çıktığı üzere, devlet kademelerinin önemli kesimi benzer düşünceleri paylaşmakta, görece cılız bu gösterilerin uzun sürmesi ve ülke lideri Ayetullah Hameney’in bütün talimatlarına rağmen etkin bir karşı adım gelmemesinde bunun etkisi bulunmaktadır. Dahası, ulema içinde dahi Hasan Ruhani sonrasında bozulmaya başlayan sistem içi dengelerin mevcut biçimine tepki artmakta, yönetimin son gösteriler esnasında Şii türbelere saldırılarda bile Kum’dan beklediği desteği alamaması da bunun önemli göstergesi olmaktadır.

Uzlaşma olmalı

Obama döneminden beri kısa aralıklarla kaldırılsa da, ağır yaptırımlara maruz kalan, küresel salgınla ekonomisindeki kronik kötü göstergelerin iyice ağırlaştığı, İsrail ve Suudi Arabistan gibi önemli bölge ülkeleriyle üst seviye gerginlikler yaşayan Tahran yönetimi, son süreçte Bakü ve Erbil ile de ciddi tansiyon yaşamış, sınırlarına askeri yığınaklar yapmış, tatbikatlar düzenlemiştdir. Washington’la sürüncemede olan Nükleer Anlaşma’nın ne zaman imzalanacağı halen belirsizliğini korumakta, bu da ülkedeki umutsuzluk ve karamsarlığı artırmakta. Nitekim özellikle pandemi sonrası süreçte yurtdışına çıkışlarda büyük artışlar olduğu haberleri gelmekte.

7 Aralık’taki dar katılımlı öğrenci günü olaylarının da bir kez daha ortaya koyduğu üzere, yurtdışında mukim, büyük fonlara sahip teşkilat ve grupların ülkedeki etki alanı ve mobilizasyon gücü son derece sınırlıdır. Şayet İran içinde gerçek bir değişim olacaksa, ne kadar zor da olsa, sistem içi farklı kanatların uzlaşması ile oluşacaktır. Nitekim çoktandır dillendirilen, Hameney sonrası yapısal değişikliklerin ilk adımlarının önümüzdeki dönemde atılması şaşırtıcı olmaz. İran’ın geniş katılımlı ülke içi uzlaşıyla iç ve dış politikalarında rasyonel ve uzlaşmacı bir noktaya evrilmesi, yalnızca içerideki siyasi, kültürel, etnik ayrımcılıkları hafifletmekle ve yönetimin sosyolojik meşruiyetini artırmakla kalmayacak, aynı zamanda komşularıyla ilgili ideolojik/çatışmacı yaklaşımlarını da değiştirebilecektir.


Bu yazı ilk olarak 09.12.2022 tarihinde Milliyet'te yayımlanmıştır.

https://www.milliyet.com.tr/gundem/iranda-kroniklesen-gosterilerin-anlami-6869746