İran’da Meclis Seçimleri ve Sonuçlarının Analizi

İran’da Meclis Seçimleri ve Sonuçlarının Analizi
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran halkı 21 Şubat’ta 11. kez genel seçimler için sandık başına gitti. İçişleri Bakanı Abdul Rıza Rahmani Fazli’nin kamuoyuyla paylaştığı sonuçlara göre ülke genelinde katılım oranı %42,5’larda kaldı. Buna göre 11. Dönem Genel Seçimleri Devrim’den bu yana en düşük seviyeli katılımın gerçekleştiği genel seçimler olarak tarihe geçti. Yaklaşık 58 milyon seçmenden 24.5 milyonu sandık başına gitti. 290 milletvekilinden oluşan İslami Şûra Meclisinde beş kürsü dinî azınlıklara tahsis edilmişken kalan 285 kürsü nüfus esasına göre ülke geneline dağıtıldı.

Seçime katılım oranının bu denli düşük seviyelerde olmasının başlıca nedenleri; Anayasayı Koruyucular Konseyinin (AKK) reformcu aday adayları başvurularının %80’nini reddetmesi, Kasım 2019’daki akaryakıt zamlarına tepki olarak yaşanan olaylara devletin çok sert müdahale etmesi ve Ukrayna Havayolları’na ait yolcu uçağının yanlışlıkla düşürülmesinin halktan 3 gün boyunca saklanmasıdır. Öte yandan seçime iki gün kala Kum’da ortaya çıkan koronavirüsün de bunda rolü olduğu iddiaları gerçeği yansıtmamaktadır.

Seçim sonuçlarına göre en düşük katılım %26 ile başkent Tahran’da ve en yüksek katılım ise %71 ile Kohgiluyi Buyer Ahmed eyaletinde gerçekleşti. 10. Dönem milletvekillerinin %80’i yeni dönemde Meclise giremedi. Bunların bir kısmı kendi aday olmazken 80’den fazlası da AKK tarafından reddedildi. Seçime katılanlardan ancak 57’si yeniden Meclise girmeye hak kazandı. Muhafazakârların Tahran’da kurduğu ittifak listesinde yer alan bütün adaylar Meclise girmeye hak kazandı.

Bu seçimin mutlak galibi kuşkusuz Meclisin %79’unu ele geçiren muhafazakârlardır. Ancak müesses nizam seçime katılım oranı konusunda hedefini (%50+) tutturamamakla birlikte başarılı bir seçim mühendisliği sonucunda Devrim Rehberi Hamenei’nin gönlüne uygun bir tablo ortaya çıkarmayı başardı. Kesinleşen 279 sandalyeden beşini dinî azınlıklar, 219’unu muhafazakârlar ve 38’ini bağımsızlar elde ederken reformcu adaylar sadece 17 sandalye alabildi. Kalan 11 sandalye içinse 22 aday ikinci turda yarışacak. 11 sandalyenin çoğunun yine muhafazakâr adaylardan seçilmesi beklenmektedir. Böylelikle muhafazakârlar Meclisin dörtte üçüne sahip olacaktır.

Muhafazakârların Güç ve İktidar Mücadelesi

Meclise girmeye hak kazanmış olan muhafazakâr milletvekilleri tek bir siyasi grup veya partiye mensup değildir. 10. Dönem Meclisteki klasik muhafazakâr ve reformcu sınıflandırması yerini 11. Dönem Meclisinde teknokrat muhafazakârlar ve popülist muhafazakârlar şeklindeki sınıflandırmaya bıraktı. Artık güç ve iktidar mücadelesi tamamen bu bağlamdaki ayrışmanın neticesinde şekillenecek. Bu mücadelenin ilk ayağı da Meclis Başkanlığı ve Meclis Başkanlık Divan Üyelerinin belirlenmesinde kendini gösterecektir. Tahran’da seçimi birinci sırada kazanan Devrimci Güçler Koalisyonu Lideri Muhammed Bakır Kalibaf’a karşı Tahran’dan seçimi üçüncü sıradan tamamlayan İslam Devrimi Direniş Cephesi Lideri Murtaza Ağa Tahrani ile yine bu cepheden ama Kum’dan Meclise girmeye hak kazanan Ali Rıza Zakani’nin isimleri ön plana çıkmaktadır.

Zakani’nin Devrim Rehberi’nin oğlu Mücteba Hamenei ile olan yakınlığı bilinmektedir. İsmi Devrim Rehberliği için de sıkça gündeme gelen Mücteba’nın Zakani’yi desteklemesi durumunda Kalibaf’ın cumhurbaşkanlığından sonra Meclis başkanlığı hayalini de gerçekleştirememesi siyasi kariyeri açısından büyük bir hüsran olacaktır. Bu yüzden kendisi gibi Devrim Muhafızları kökenli olan ve Meclise girmeye hak kazanmış 40’ın üzerindeki güvenlik, istihbarat ve askerî elitleri de yanına alarak başkanlığı rakibine kaptırmamaya çalışacaktır. Nitekim 2005 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde müesses nizam, cumhurbaşkanlık makamı için Kalibaf’ı ön plana çıkarmış ancak seçimlere 3 gün kala Mücteba’nın devreye girmesiyle Ahmedinejad onun yerine ikame edilmiş ve bu durum Kalibaf ile Mücteba arasında soğukluğa neden olmuştu.

Kalibaf’ın temsil ettiği Devrimci Güçler Koalisyonu’nun aksine Direniş Cephesi Tahran hariç ülke genelinde kendi desteklediği adaylarla seçime girdiğinden homojen bir görünüm arz etmektedir. Direniş Cephesi, muhafazakârların daha çok popülist kanadını temsil ederken Devrimci Güçler Koalisyonu’nun Lideri Kalibaf kendisini neo-muhafazakâr olarak tanımlamaktadır. Kalibaf’ın 2017’de yayımladığı neo-muhafazakârlık manifestosunda geleneksel muhafazakârları eleştirerek bu cenahı yapı, işleyiş ve yaklaşımları konusunda revizyona çağırmıştı. Bu bağlamda Kalibaf’ın öncülük edeceği bir Meclisin ülke sorunlarını popülist bir yaklaşımla değil teknokrat bir yaklaşımla değerlendireceği öngörülmektedir.

Direniş Cephesi’nin Yaklaşımları

Direniş Cephesi, ülke sorunlarına yaklaşım tarzı olarak daha çok Ahmedinejad’a benzer popülist bir yaklaşıma sahiptir. Ülkenin içerisinde bulunduğu sorunların çözüm yolunun Devrim’in temel ilkelerine geri dönüşte görmektedir. Üyelerinden birçoğu Ahmedinejad’ın kadim dava arkadaşlarıdır. Ahmedinejad Dönemi’nde İran Atom Enerjisi Başkanlığı yapan Feridun Abbasi, Konut ve Şehircilik Bakanlığı yapmış olan Ali Nikzad ve Ekonomi-Maliye Bakanlığı yapan Şemseddin Hüseyni de Meclise girmeye hak kazanmıştır. Devrim Rehberi Hamenei ve Ahmedinejad arasında yaşanan anlaşmazlıktan dolayı her ne kadar Ahmedinejad ile aralarına mesafe koymuş olsa da bu grup popülist siyaset anlayışını tercih etmektedir.

Direniş Cephesi’nin fikrî ve siyasi ideoloğu olan Ayetullah Muhammed Taki Misbah Yezdi 11. Dönem Meclis Seçimleriyle eş zamanlı gerçekleştirilen Uzmanlar Meclisi Ara Dönem Seçimleri için Horasan-ı Rezevi’den katılarak seçimi kazandı. Kendisi ile benzer siyasi anlayışa sahip yedi din adamının daha Uzmanlar Meclisine girmesi Direniş Cephesi’nin Meclisteki elini de güçlendirmektedir. Hâlihazırda hem AKK Başkanı hem de Uzmanlar Meclisi Başkanı olan ve yaşı 90’ı aşmış olan Ayetullah Ahmet Cenneti’nin Uzmanlar Meclisindeki başkanlığından Ayetullah Misbah Yezdi’nin lehine feragat etmesi durumunda bu taraf, Hamenei sonrası devrim rehberinin belirlenmesinde ve meşruiyet kazandırılmasında da önemli bir rol ifa edecektir.

Reformcuların Yaklaşımları

Reformcular, seçim öncesi geniş vetolara rağmen sert tepkiler göstermekten ve halkı sandık başına gitmekten soğutmaya yönelik bir tavır içerisinde olmamıştır. Tahran başta olmak üzere ülke genelinde ortak liste açıklamama kararı almış ve bu doğrultuda da seçimlere katılım göstermiştir. Seçim sonuçları 7. Dönem Meclis sonuçlarını andıran bir tablo ortaya çıkarmıştır. Reformcular 290 milletvekilinden sadece 17 milletvekili çıkarabilmiştir. Bu tarafın stratejisine bakıldığında ülkenin içerisinde bulunduğu iç ve dış koşulları dikkate alarak pasif kalmayı tercih ettikleri anlaşılmaktadır. Bir taraftan kendi toplumsal tabanları nezdinde inandırıcılıklarını önemli oranda kaybetmeleri diğer taraftan mevcut koşullarda sistem içerisinde kalmanın da kendilerine bir fayda sağlamayacağı konusunda oluşan kanaat pasif kalmalarında etkili olmuştur. Reformcuların toplumsal sermayelerini kaybettiği gerçeği; halkı seçime katılmaları konusunda çağrıda bulunmaları ve seçim günü neredeyse bütün reformcu sembol isimlerin gidip oy vermelerine rağmen halkın sandık başına gitmemesinden anlaşılmaktadır. Öyle ki basın ve medya ambargosu uygulanan eski cumhurbaşkanı ve reformcuların sembol lideri Muhammed Hatemi’nin sandık başına gidişinin Devrim Muhafızlarına yakınlığıyla bilinen Tasnim Haber Ajansı tarafından servis edilmesi bile bu cenahın destekçisi olan seçmenler nezdinde beklenen etkiyi yaratamamıştır.

Öte yandan reformcuların iktidardan çekilerek müesses nizamı hem iç kamuoyu hem de uluslararası toplumla baş başa bırakmayı amaçladığı da söylenebilir. Bunu yaparken de sistemi reddetmediklerini ve sistemin yanında olduklarının izlemini vermek için hem seçim öncesi hem de seçim esnasında siyasetin asgari kaidelerine riayet etmişlerdir. 2021 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde de benzer bir sürecin yaşanması ve daha önce olduğu gibi (2005-2013) yasama, yürütme ve yargının tamamen muhafazakârların kontrolüne geçmesine kesin gözüyle bakılmaktadır. Böylelikle reformcuların önümüzdeki süreçte yaşanması muhtemel devlet ve millet çatışması ve dış politikadaki gerilimlerden dolayı hesap veren değil hesap soran pozisyonda olmak istedikleri söylenebilir. Ruhani Dönemi'nde reformcular, devrim rehberliği için bir nebze de olsa umutlarını korurken bu aşamadan sonra artık devrim rehberliği yarışından çekilmiş olmaları da önemli bir husustur.

Sonuç olarak Hamenei’nin vatandaşların seçime katılmalarını teşvik etmek için bunun sadece millî bir görev değil dinî bir vazife olduğu yönündeki vurgularına ve Ruhani başta olmak üzere reformcuların önemli figürlerinin çağrılarına rağmen İslami Şûra Meclisi Seçimlerine en düşük katılımın olduğu bir genel seçim gerçekleşmiştir. Bu durum, önümüzdeki süreçte yaşanması muhtemel birtakım toplumsal ayaklanmalar dikkate alındığında rejimin meşruiyetini sorgulamaya açacak somut bir dayanak yaratmıştır. Zira müesses nizam, seçimleri yalnızca bir oylama olarak değil aynı zamanda İslam Cumhuriyeti’nin meşruiyetini pekiştiren birer olgu olarak da değerlendirmektedir.

Muhafazakârlar artık elde ettikleri bu çoğunlukla hükûmeti istedikleri zaman devirebilecek veya Hamenei’den gelecek bir sinyalle Cumhurbaşkanı’nı gensoruyla düşürerek azli için Devrim Rehberi’ne havale edebilecek bir pozisyondadır. Bu olasılıklar, Ruhani’nin şahsı başta olmak üzere hükûmet üyeleri üzerinde kalan görev süreleri içerisinde ciddi bir baskı yaratacaktır. Bunun yanı sıra daha önce istifa veya gensoruyla görevden alınan bakanlar dikkate alındığında önce kabineden iki bakanı daha gensoruyla görevden alarak hükûmetin düşmesini ve ardından kurulacak yeni hükûmette kendi adaylarını bakan yapma seçeneğini de masada bulunduracaklardır.