İran’da Öğrenci Hareketi Ne Kadar Güçlü?

İran’da Öğrenci Hareketi Ne Kadar Güçlü?
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Öğrenci hareketi, devrim öncesi ve sonrası İran tarihinin önemli konularından biridir. Diğer toplumsal hareketler gibi öğrenci hareketi de ortaya çıktığı andan itibaren kamusal alanda etkili ve kalıcı bir role sahip olmuştur. Dönemin ABD Başkanı Eisenhower’in yardımcısı Nixon, Muhammed Musaddık’ın CIA müdahalesiyle devrilmesinin ardından iktidarını güçlendirilen Muhammed Rıza Şah’a ülkesinin desteğini göstermek üzere 7 Aralık 1953’de gerçekleştirdiği Tahran ziyareti esnasında, İranlı öğrenciler protesto gösterileri düzenlemişti. Üç öğrencinin ölümüyle sonuçlanan gösteriler nedeniyle 7 Aralık 1953 tarihi, İran öğrenci hareketi açısından simgesel bir konum kazanmıştır. Sonradan “Öğrenci Günü” olarak adlandırılan bu tarih, öğrenci hareketlerinin doğuşu bakımından bir dönüm noktasıdır. Kamusal alandaki aktivizmin Pehlevi dönemindeki iniş çıkışları dikkate alındığında, ülkedeki muhtelif siyasi gurupları diktaya ve sömürgeciliğe karşı mücadeleye davet etmek öğrenci hareketinin en önemli kazanımlarından biri sayılabilir. M. Rıza Şah Dönemi’nde yüksek öğretim merkezlerinin çoğaldığı 60’lı ve 70’li yıllarda öğrenci hareketi zirveye ulaşmıştır. Bu dönemde üniversite sayısının artışına paralel olarak öğrenci hareketleri de siyasal hayatta etkili olmaya başlamıştır. Hareketin eleştirel ve sorgulayıcı yaklaşımı siyasi otoritenin bu harekete karşı sürekli yüksek bir hassasiyet göstermesine ve hareketi bastırmak için bütün imkanlarını seferber etmesine sebebiyet vermiştir.

1979 Devrimi ve sonraki yıllarda öğrenci faaliyetlerinin hız kazanmasıyla bu faaliyetleri bastırmak için yeni yöntemler devreye sokulmuştur. Devrimin ilk yıllarında öğrenci faaliyetleri, devrimin doğuş günlerindeki siyasi atmosferde şekillenmiştir. 1979 yılından İran-Irak savaşının bitiş tarihi olan 1988 yılına kadar olan dönemde, üniversitelerde faaliyet gösteren İslamcı gurupların taraftarlarıyla muhalifler gruplar karşı karşıya gelmiştir. Üniversitelerde meydana gelen silahlı çatışmalar ve üniversitelerin siyasi partilerin adam devşirme ve propaganda yürütme sahasına hâline gelmesi, öğrenci hareketinin bu dönemdeki en önemli özelliklerindendir. Tahran’daki ABD Büyükelçiliği’nin Ayetullah Humeyni taraftarı öğrenciler tarafından işgal edilmesi, söz konusu dönemdeki en büyük öğrenci eylemidir. Ayrıca devrimin ilk yıllarındaki hâkim söylem; devrimi koruma, rejimi muhafaza etme, Doğu ile Batı emperyalizmine karşı mücadele etme ve İslami toplumda gelir dağılımındaki uçurumla savaşma ekseninde inşa edilmiştir. Dolayısıyla o dönemde öğrenci hareketinin Amerikan emperyalizminin nüfuzuna karşı yaptığı mücadele, siyasi otorite tarafından da onaylanmaktaydı. Öyle ki siyasi otorite elçilik baskınını “ikinci devrim” olarak tanımlamış ve en değerli kazanımlardan biri olarak görmüştür.

1980-1988 yılları arasındaki savaş ortamı, öğrencilerin talepleri doğrultusunda yapılan her türlü eylemin iktidar tarafından bastırılmasını meşru kılmaktaydı. 1980 yılında savaşın başlaması ve Kültürel Devrim’in (1981’de üniversiteler kapatılmıştır) aynı döneme denk gelmesiyle oluşan siyasi konjonktür sonucunda öğrenci hareketi içesindeki ana akım, ilk iki yıl daha çok devrimin temellerinin sağlamlaştırılması ve devrimin vaatlerinin hayata geçirilmesiyle ilgilenmiştir. Bu dönemde öğrenci hareketinin asli stratejisi “rejime ayak uydurmak” olarak özetlenebilir. Gerçekten de 1980-1989 yılları arasında, savaş ve güvenlik sorunları sebebiyle hareket, siyasi faaliyetlerini azaltarak ülkenin bağımsızlığına vurgu yapmıştır. Dolayısıyla hareketin bu dönemde kamusal alanda göze çarpan bir siyasi faaliyeti yoktur. Diğer bir ifadeyle siyasi tartışmalarda bir durgunluk söz konusu olmuştur. Bu dönemde hareketin en önemli odağı İslami Dernek Teşekkülleri (Teşkilat-ı Encümen-i İslami) olsa da bu yapılanma çoğulculuğu benimsemediği için sınırlı bir faaliyet alanına sahip olmuştur. Ayrıca bu dönemde öğrenci hareketi, siyasi otoriteyi desteklediğinden faaliyetlerde bir düşüş yaşanmıştır. Bu destek, bazı aktivist öğrencilerin iktidara yapılan en küçük eleştiriyi dahi devrime karşı yapılmış bir eylem şeklinde yorumlamasına kadar varmıştır. Örneğin, Özgürlük Hareketi Partisinin (Hizb-i Nehzet-i Azadi) “Velayet-i Fakih” kuramını eleştirmesi ve 1989 yılındaki anayasa referandumunda muhalefet safında yer alması bazı aktivistlerce “kırmızı çizgiyi aşma” şeklinde yorumlamıştır.

1989-1997 yılları arasındaki “Yapım, Onarım ve Kalkınma Döneminde” hareket, Cumhurbaşkanı Haşimi Refsancani hükûmetinin ekonomik kalkınma politikalarını ve kapalı siyasi atmosferi sorgulamaya odaklanmıştır. Her ne kadar 1989 öncesi öğrenci hareketinin tutumu ve faaliyetleri hükûmet ve parlamentoyu destekler mahiyette olsa da savaşın sona ermesi, hareket için artık hâkim söyleme karşı eleştirel bir tutum sergileme ve baskı atmosferine direnme fırsatı doğurmuştur. Söz konusu dönemdeki siyasi atmosfer ve bazı siyasi-kültürel sorunların hükûmet tarafından görmezden gelinmesi, öğrencileri açık bir şekilde özgürlük taleplerinin temsilciliğini yapmaya ve Özgürlük Hareketi gibi şeffaf bir yönetim isteyen gurupları desteklemeye sevk etmiştir. Ayrıca bu dönemde öğrenciler, dinî ve seküler guruplar arasında yaşanan siyasi rekabet ve çekişmelerin tam merkezinde yer almıştır. Birçok araştırmacıya göre bu dönemde öğrenci hareketi, İran toplumunda reform talebinin ortaya çıkışında temel etmenlerden biri olacak derecede etkili olmuştur.

1990’ların sonu ve 2000’lerin başlarındaki sosyopolitik gelişmeler, öğrenci hareketinin güçlü bir odak olarak kabul gördüğünü ve güç denklemlerinde dikkate alındığını göstermektedir. Bu bağlamda öğrenciler, 1997-2005 yıllarını kapsayan Reform Dönemi’nde öncü bir güçtü. Hareket, reformcuların siyasi reform söylemine istinaden “Sivil Toplumun Oluşum ve Gelişimine” ilişkin kampanyalar yürütmekteydi. Esasen öğrenci hareketi siyasi parti ve örgütlerin taleplerini yansıtan en önemli sosyal gruptu. Bu dönemde ifade özgürlüğü, siyasi mahkumların serbest bırakılması ve basın özgürlüğü öğrencilerin talepleri arasındaydı. Dolayısıyla bu hareketin toplumsal talepler konusunda başı çekmesi en önemli özelliğiydi. Gerçekten de İranlıları, sivil toplum faaliyetlerine davet etmek ve iktidarı eleştirmek hareketin Reform Dönemi’nde elde ettiği tecrübelerden sayılabilir. Öğrenci hareketinin bu dönemdeki aktif ve sorgulayıcı tavrı, siyasi otoritenin hareketi bastırma konusundaki çabalarının ivme kazanmasına yol açmıştır.

Reform Dönemi’nin sonunda demokratik akımların zayıflamasına paralel olarak öğrenci hareketi de kırılgan bir sürece girmiştir. Bir başka ifadeyle Mahmud Ahmedinejad hükûmetleri döneminde öğrenciler, yeni baskılarla karşılaşmış ve siyasi otorite Birliği Güçlendirme Derneği (Defter-i Tahkim-i Vahdet) gibi eski öğrenci oluşumlarıyla sıkı bir mücadeleye girişmiştir. Bu meyanda Birliği Güçlendirme Derneğinin Allame Tabatabai Üniversitesi Şubesi, bazı üyelerinin Özgürlük Hareketi’ne bağlı olduğu gerekçesiyle kapatılmıştır. Aynı dönemde devletin üniversitedeki temsilcileri, siyasi otoriteyle aynı eksende hareket eden bir takım yeni öğrenci oluşumlarına izin vererek öğrenciler arasında paralel yapılanmaların ortaya çıkışına zemin hazırlamıştır. Bu uygulamanın asıl amacı öğrenci hareketinin içini boşaltmak ve ona yeni bir hüviyet vermektir. Öğrenci hareketinin sağlam ve tutarlı bir fikir birliğinden yoksun bırakılması hareketin bastırılması kadar etkili bir yöntemdir. Buna rağmen öğrencilerin gene de bazı faaliyetlerde bulunması, direniş ruhunun hâlâ yüksek olduğunu göstermiştir. Derece yapmış öğrencilerin eğitimindeki engellerin kaldırılması ve hapiste yatan öğrencilerin serbest bırakılması amacıyla oluşturulan Eğitim Hakkını Savunma Konseyi (Şura-yı Defa ez Hakk-ı Tahsil) öğrencilerin bu zaman dilimindeki en önemli hamlesidir.

Üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise üniversitelerdeki kız öğrenci sayısında yaşanan artıştır. Aslında Ahmedinejad hükûmetlerin yüksek öğretim siyaseti, toplumun yarısını oluşturan kadınların o güne kadar üzerinde durmadığı taleplerinin gündeme gelmesine dolaylı olarak zemin hazırlamıştır. Bu dönemde yüksek öğrenim gören kız öğrencilerin sayısındaki artış, kızların da öğrenci faaliyetleriyle tanışmasına kapı aralamıştır. Bu ise kadınların kamusal alanda bazı taleplerde bulunmasını beraberinde getirmiş ve böylelikle siyasi otorite karşısında yeni bir toplumsal güç ortaya çıkmıştır. Kızların öğrenci hareketine dâhil oluşu, bu yıllarda hareketin gücünü artırmasının yanında siyasi otoriteye karşı yürütülen direnişi de kuvvetlendirmiştir. Bir taraftan öğrenciler vatandaşlık hukuku gibi yeni bir kavram etrafında faaliyet göstermeye başlamış diğer taraftan da öğrenci hareketi ile kadın hareketi arasında iş birliği gelişmeye başlamıştır. “Bir Milyon İmza Kampanyası” ve “Lale Parkı Anneleri” bu iş birliğinin belirgin örneklerindendir. Haziran 2009’dan sonra öğrenci hareketinin faaliyetleri azalmış ve Hasan Ruhani’nin Cumhurbaşkanlığının ilk dönemine denk gelen 11. hükûmete kadar baskı politikası devam etmiştir.

2013 seçimlerinden sonra Ruhani gibi ılımlı bir aktörün iktidara gelmesiyle birlikte Ahmedinejad döneminde kapatılmış veya faaliyetleri durdurulmuş olan öğrenci teşkilatları yeniden çalışma fırsatı bulmuş ve öğrenciler örgütlenme eğilimi göstermiştir. Bu dönemde öğrenci dernekleri geniş bir alanda faaliyet göstermeye başlamış ve üstü kapalı bir şekilde Ruhani hükûmetini desteklemiştir. Yeşil Hareket liderlerinin ev hapsine son verilmesi, üniversitelerin özelleştirilmesinin ve ticarileşmesinin önünün alınması hareketin bu dönemdeki bazı taleplerindendir. Hükûmet her ne kadar öğrencilerin talepleri doğrultusunda politika geliştirmek istese de yeterli toplumsal desteğin ve güvenilir kanuni bir zeminin olmayışı, daha önce olduğu gibi rejimin öğrenci hareketini baskı altına almasının önüne geçememiştir.

Genel bir ifadeyle son yıllarda, öğrencilerin siyasi talepleri arttıkça siyasi otoritenin de hareketi bastırma motivasyonunda artış görülmüştür. Esasen son yirmi yılda siyasi otorite ile öğrenciler arasında diyalog ortamının bulunmayışı ilişkilerin her daim çalkantılı ve gergin olmasına yol açmıştır. Ne yazık ki rejim, öğrencilerin talepleri karşısında her fırsatta sert güce başvurmuştur. Ancak buna rağmen öğrenciler taleplerinden vazgeçmemişlerdir. Öğrencilerin hâlihazırdaki sorunlarının çözülmesi uzun vadede güç paylaşımında birtakım değişimlerin gerçekleşmesi ve tabii ki vesayetçi kurumların esneklik göstermesiyle mümkündür. Kısa vadede ise öğrenciler, gelecekte başarılı olmak adına hareketin mahiyetini yeniden düşünmeli, toplumun dar gelirli kesimiyle ilişkilerini kuvvetlendirmeli ve ayrıca kadın ve işçi hareketleri gibi diğer toplumsal oluşumlarla organik bağlar geliştirmelidir.


Bu makalede dile getirilen görüşler yazarların kendisine aittir ve IRAM'ın yayın politikasını yansıtmayabilir.