İran’da Yolsuzluk Tartışmaları ve Meclisin Yolsuzlukla Mücadele Raporu

İran’da Yolsuzluk Tartışmaları ve Meclisin Yolsuzlukla Mücadele Raporu
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

“Fesat” kelimesi ve türevleri, örneğin “müfsit” (fesat çıkaran), İran İslâm Cumhuriyeti’nin siyasi ve hukuki bağlamlarında çokça karşımıza çıkan kavramlardandır. Özellikle “fesad-ı iktisadi” (yolsuzluk) İran’da siyasi rakiplerin birbirlerine yönelttikleri suçlamaların başında gelmektedir.

İran’da adı yolsuzluk iddialarına karışmış ya da bu suçlamalarla muhatap olmuş çok sayıda üst düzey yönetici ve devlet adamı bulunmaktadır. Her devlette tartışma konusu olabilen yolsuzlukla mücadele konusu İran İslâm Cumhuriyeti bağlamında özel bir önemi haizdir. Şahlık rejiminin adaletsiz ve hakkaniyetsiz bir sistem dayattığını düşünen devrim elitleri, 1979 Anayasası’nda İslâmi ilkeler çerçevesinde adalet ve doğruluk prensiplerini özellikle vurgulamışlardır. Ne var ki yaklaşık kırk yılı bulan tarihi boyunca İran İslâm Cumhuriyeti’nde yolsuzluk, sürekli önemli bir gündem maddesi olmayı sürdürmüştür. Dahası yolsuzluk iddiaları ülkede çok farklı arka plânlara sahip siyasi ayrışmaların kesinleşmesinde de önemli bir rol oynamıştır.

İran’da geçtiğimiz yıl bazı üst düzey devlet yöneticilerinin aldığı astronomik maaşlar büyük tartışma konusu olmuş ve muhalifleri bu iddialar üzerinden Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye yüklenmişlerdi. Nitekim 19 Mayıs 2017 Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ne giden süreçte muhafazakâr cenahı aynı çatı altında toplamak üzere kurulan İslâm Devrimi Güçleri Halk Cephesi temel hedefini yolsuzluk ve rantla mücadele etmek olarak açıklamıştı. Ayrıca ülkenin 5. Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ve çevresi hakkında, görev süresinin bittiği 2013 yılından beri yolsuzluk iddiaları ve davaları devam etmektedir. 19 Mayıs seçimlerinin arifesinde ikinci bir dönem için seçmen karşısına çıkan Ruhani, özellikle eski Tahran Belediyesi Başkanı ve Ruhani’nin seçimdeki rakiplerinden muhafazakâr Muhammed Bakır Kalibaf’ın gündeme getirdiği yolsuzluk dosyaları nedeniyle sıkıntı yaşamıştır. Ruhani de Kalibaf’a belediyedeki yolsuzluk iddialarıyla mukabelede bulunmuştu.

Ağustos ayında Kalibaf’ın yerine reformist Muhammed Ali Necefi’nin belediye başkanı seçilmesinin ardından Kalibaf hakkındaki yolsuzluk iddialarının önümüzdeki dönemlerin önemli gündem maddesi olması muhtemeldir. İran Parlamentosu’nun Ağustos 2017’de yayımladığı “Yolsuzluğu Engelleme ve Yolsuzlukla Mücadele Konusunda Halkın Potansiyelinden Yararlanma” başlıklı raporu bu çerçevede değerlendirmek gerekmektedir.

Yolsuzluğun yalnızca kanuni mevzuat ve takibatla önlenemeyeceğini vurgulayarak başlayan rapor, dünyadaki örnekler dikkate alındığında, halkın sürece etkin şekilde dahil edilmesinin yolsuzlukları %50 oranında azalttığını tespit ederek devam etmektedir. Raporda yolsuzlukla mücadele ve yolsuzluk olaylarının ifşa edilmesi konusunda, birincisi devletin bu amaçla kurduğu belirli bir kurum ya da kurumlara işaret eden “merkezi denetim”, ikincisi ise toplumun genelinin sürece dahil edildiği “genel denetimden” söz edilmektedir.

Rapora göre her ülkede uygulansa da çeşitli faktörler, birinci denetim şeklinin etkinliğini azaltmaktadır. İlk olarak, yolsuzluğu araştıranla yolsuzluk cürmünü işleyen taraflar arasında, birincisinin aleyhine asimetrik bir bilgi ilişki bulunmaktadır. Yolsuzluğu araştıran, doğal olarak kısıtlı kanallardan bilgi edinebilmekte, yolsuzluğu yapansa sürece daha hâkim olduğu için gerekli tedbirleri alabilmektedir. Diğer bir sorun da her yere bir denetçinin atanmasının imkânsızlığıdır. Demek ki yolsuzluk alanları neredeyse sınırsızken kurulacak denetleme biriminin elindeki araçlar sınırlı kalacaktır. Bu sorunu gidermek için daha fazla yatırım yapıldığındaysa maliyetlerde katbekat artmaktadır.

Son olarak, denetçiler yolsuzluğu ortaya çıkarmak için yeterli motivasyona sahip olmamaktadırlar. Bu konuda onlara teşvikler verilmesi ise teşvikin varlığını yolsuzluğun varlığına bağlamak gibi bir fasit bir daire ortaya çıkaracaktır. Rapora göre tüm bu faktörler, halkın dahil edildiği kolektif denetim mekanizmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu tarz bir denetim mekanizması insanın olduğu her yerde yolsuzluğun denetlenmesini sağlayacağı gibi belirli teşvik adımlarıyla denetimin maliyetlerini de kayda değer oranda düşürecektir.

Rapora göre bu mekanizmanın etkin işletilmesi için de bazı hususların dikkate alınması gerekmektedir. Öncelikle halkın yolsuzluğu rapor etme kanalları açık tutulacak ve tespit edilen yolsuzluğa göre yeni hukuki düzenlemeler yapılacaktır. Diğer yandan, yolsuzluğu raporlayan kişilerin korunması ve yolsuzluğu açığa çıkanların bu kişilerden intikam almaya tevessül etmesi engellenmelidir. Son olarak insanlara yolsuzluğu rapor etme konusunda motivasyon sağlayacak teşvikler devreye sokulmalıdır. Sertifikalı Hile Denetçileri Kurumu’nun (ACFE) çeşitli ülkelerde gözlemlenen yolsuzluk olaylarından çıkardığı istatistikleri aktaran rapor, bunun ardından örnek ülkelerde yolsuzlukla mücadele süreçlerine halkı dahil etme deneyimlerini analiz etmiştir.

Bu bağlamda raporda üzerinde en fazla durulan örnek ABD’dir. 1778 yılında bu ülkede yürürlüğe giren “Yolsuzluğu İfşa Edenleri Koruma Kanunu’ndan” itibaren günümüze kadar çıkarılan kanunları ve atılan adımları inceleyen rapor, bu kanunlarla hem yolsuzluğu ifşa edenlerin korunmasının hem de gerçek dışı ithamların önlenmesinin amaçlandığını belirtmektedir. Aynı zamanda bu düzenlemelerin, maden işletmeciliğindeki kanunsuzluklar, zehirli madde kullanımı, içme sularının ve havanın kirletilmesi, silahlı kuvvetlerde yasa dışı eylemler ve hava yolculuklarındaki saldırılar gibi ihlâlleri engelleme amacı taşıdığını belirtmektedir. Rapor özellikle ABD’de 1863 yılında askeri alandaki ihlâlleri önlemek için yasalaşan ve 1986 yılında diğer devlet organlarına da teşmil edilen ve “Lincoln Kanunu” olarak da bilinen “Yanlış İddialar Kanunu” üzerinde durmaktadır. Bu kanun sayesinde ABD’de milyarlarca dolarlık ihlâllerin önüne geçildiği ve devletin zarardan korunduğu vurgulanmıştır. İngiliz Glaxo Smith Klin adlı ilâç firmasına kanun ihlâllerinden dolayı 2012 yılında kesilen 2 milyar ve diğer bir ilâç firması olan Pfizer’e kesilen 2,3 milyar dolarlık ceza bu bağlamda örnek olarak verilmiştir. Rapor bu ve benzer diğer astronomik yolsuzluk ihlâllerinin ihbar yoluyla ortaya çıkarıldığını ve ABD’de birçok film, reklâm ve yayınla yolsuzluğu ifşa etme kültürünün yaygınlaştırılmak istendiğini vurgulamaktadır.

ABD’yi ayrıntılı olarak inceleyen rapor, ayrıca Kanada, Avustralya, Güney Kore, Hindistan, Güney Afrika, Jamaika, Afganistan, Zambiya, Gana, Uganda ve Liberya gibi farklı kıta ve siyasi sistemlerdeki ülkelerin deneyimlerine yer vermektedir. Bütün örnek ve tecrübelerin yolsuzlukla mücadele süreçlerine halkın etkin katılımının önemini ortaya çıkardığına dikkat çekilen raporun sonuç bölümünde siyasetçiler için ortaya konulan önerilerin bazıları şunlardır:

  1. Yolsuzluğu ifşa edenlerin kimliğinin gizli kalması ve bu kişilerin korunması
  2. Yolsuzluk yapana, yolsuzluk miktarının iki-üç katı ceza verilmesi ve ihbar edene verilecek teşvikin de suçludan alınması
  3. Yargının yolsuzluğu ihbar edenlere, suçun ispatı konusunda destek vermesi
  4. İhbarla ortaya çıkan yolsuzluklarla ilgilenmek üzere özel mahkemelerin kurulması ve mahkeme ücretlerinin gerçek ya da tüzel suçlu taraflardan tahsil edilmesi
  5. Benzer girişimleri teşvik etmek amacıyla “Yolsuzluğu İfşa Etme” günü tertip edilmesi ve ihbar edenlere verilen ödüllerin kamuoyuyla paylaşılması

Meclisin hazırladığı bu rapor, yolsuzluğu önlemeye yönelik olduğu kadar yolsuzluk söylenti ve haberlerinin kamuoyunda meydana getirdiği büyük rahatsızlığı teskin etme amacı da taşımaktadır. Özellikle ülkede ekonomik sorunlar baş gösterdiği dönemlerde artan bu rahatsızlık, siyasi rekabetin merkezinde yer almaya da devam edecektir. Seçim kampanyalarında şeffaf ve adil bir yönetimin yanı sıra gelir adaleti vurgusu da yapan Hasan Ruhani, hükümetinde önemli görevlerde bulunan kardeşi Hüseyin Feridun’un 2017 Temmuz’unda tutuklanmasıyla zor günler geçirmişti.

Aynı günlerde bu defa Ahmedinejad’ın belediye başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı dönemlerinde üst düzey görevler üstlenen 19 Mayıs Cumhurbaşkanlığı aday adaylarından muhafazakâr Hamid Rıza Bekai de tutuklanmıştı. Her iki isim de bir süre sonra salıverilmiş olsalar bile medyaya yansıyan bu tutuklamalar, ülkede yolsuzluk konusunu tekrar ana gündem maddesi hâline getirmiştir. İran’da yüksek enflasyon, işsizlik ve yetersiz büyüme gibi sorunların devam ettiği mevcut ortamda kamuoyunun bu tarz iddialara artan şekilde kulak kabartacağı aşikârdır. Ayrıca birbirlerini ellerindeki yolsuzluk dosyalarıyla tehdit eden siyasi tarafların rekabeti bu zeminde sürdürmesi de kuvvetle muhtemeldir. Meclis raporunun nasıl bir etki meydana getireceğini ve İran’ın yolsuzlukla mücadele konusunda yeni adımlar atıp atmayacağını görmek içinse beklemek gerekmektedir.