İran’ın ABD Yaptırımlarına Karşı Lahey Başvurusu

İran’ın ABD Yaptırımlarına Karşı Lahey Başvurusu
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

AB, Rusya, Çin ve ABD ile İran arasında 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmaya göre İran'a karşı ekonomik yaptırımların kaldırılmasına mukabil İran nükleer programını sınırlamayı taahhüt etti. Bu anlaşma imzalandığından beri Amerika; Arabistan ve İsrail lobileriyle Washington'daki şahin kanadın eleştirilerine maruz kaldı. Tartışmalı bir süreç sonucunda ABD Başkanı Donald Trump, 8 Mayıs 2018’de ABD'yi tek taraflı olarak anlaşmadan çekti. Trump ülkesini sadece anlaşmadan çekmekle kalmayıp İran'a karşı "tarihin en şiddetli" yaptırımlarını getireceğini ifade etti. İlerleyen zamanlarda Beyaz Saray her ne kadar İran'la yeni bir anlaşmaya varmaya hazır olduğunu söylese de böyle bir anlaşma için "pratikte uygulanamaz" koşullar ileri sürdü.

Trump yönetimi anlaşmadan çekildikten sonra Avrupa, Çin ve Rusya'nın muhalefetine rağmen son birkaç ay içinde aşamalı bir şekilde Obama yönetiminin kaldırdığı ambargoları yeniden uygulamaya koyarak İran üzerindeki baskılarını arttırdı. Bu yılın Temmuz’unda uygulanmaya başlanan yaptırımların mali işlemler ve çeşitli ürünlerin alım-satımını kapsayan ikinci aşaması, Kasım ayında devreye girecektir. İran ekonomisini dar boğaza sokacak olan yaptırımlar, petrol ve enerji sektörünü hedef almaktadır.

Kuşatılan İran ekonomisi için ABD'nin yeni tedbirleri ciddi sonuçlar doğuruyor. İran para birimi, yaptırımların yeniden yürürlüğe girmesinden hemen sonra sert bir düşüşe geçti. İran parasının devalüasyonu ve yükselen enflasyon, halk gösterilerini körükledi ve düşük gelirli İranlıların, İslam Cumhuriyeti'ne karşı ana muhalif tabanı oluşturan "modern orta sınıf" ile birleşmesine zemin hazırladı. Bu durum Tahran yönetimi için sonun başlangıcı anlamına geldiğinden siyasi elitler, ABD'ye karşı temkinli bir politika izlemekte ve uluslararası kamuoyunu kendi lehine şekillendirmeyi hedeflemektedir.

ABD Yaptırımlarına Karşı Hukuki Hamle

İran 16 Temmuz’da Hollanda'nın Lahey kentinde bulunan Uluslararası Adalet Divanında ABD aleyhinde dava açtı. İran'ı davada temsil eden Muhsin Muhibbi, ABD'nin aleni bir şekilde İran ekonomisi, İran menşeli şirketler ve dolayısıyla kaçınılmaz olarak İran vatandaşlarına en geniş ölçüde zarar vermeyi hedeflediğini öne sürerek söz konusu yaptırımların 1955 yılında iki devlet arasında imzalanan Dostluk, Ekonomik İlişkiler ve Konsolosluk Hakları Antlaşması'nı ihlal ettiğini savundu.

İran açtığı davada yaptırımların durdurulmasına ek olarak, ABD'nin tazminat ödemesini talep ediyor. İran temsilcileri talep ettikleri tazminat için bir meblağ belirlemese de Mayıs 2018'den beri yaptırımlardan kaynaklanan mali kayıpları telafi etmeyi öngörmektedir. Ayrıca davada İran tarafı, 2015 nükleer anlaşmasından sonra uçak parçaları ve ekipmanları temini gibi ABD’li şirketlerle imzaladığı kontratların uygulanmasını ve Washington'un buna engel çıkarmamasını talep ediyor. Uluslararası Adalet Divanında davanın sonuçlanmasının yıllar sürebileceğini dikkate alan İran hükûmeti, divandan uygulanmakta olan yaptırımları durdurması için geçici tedbir kararı vermesini talep ediyor. Özetlenecek olunursa İran'ın davadan beklediği; BM bünyesinde çalışan Uluslararası Adalet Divanının "ABD'nin ikili antlaşma hükümlerini ihlal ettiğine" dair karar vermesi, "bütün yaptırımların bir an önce kaldırılması ve yeni yaptırım tehditlerinin bertaraf edilmesi”dir.

İran'ın bu hamlesine karşı ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, davayı "Amerikan içişlerine müdahale" olarak nitelemiş ve "yaptırımların Amerikan millî güvenliğini korumak için gerekli olduğunu" ifade etmiştir. Pompeo ABD'nin Uluslararası Adalet Divanı nezdinde "İran'ın temelsiz iddialarına şiddetle karşı çıkacağını" açıklamıştır. ABD’yi davada temsil eden Dışişleri Bakanlığı Avukatı Jennifer Newstead, Divan’ın Trump yönetiminin yaptırım kararına ilişkin yargı yetkisinin olmadığını ileri sürmüştür. Ayrıca ABD’yi davada temsil eden heyet, Devrim Rehberi Hamenei’nin ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sorunları kötü yönetime bağlayan açıklamasını işaret ederek İran tarafının iddialarını çürütmeye çalışmıştır.

İran'ın Uluslararası Adalet Divanına gitmesindeki en önemli mesajlardan biri "diplomatik" yolların hâlâ tükenmediği ve Tahran'ın ihtilafın barışçıl çözümüne bağlı kaldığını göstermek istemesidir. Nitekim İran temsilcisi Muhsin Muhibbi "İran'ın iki ülke arasındaki anlaşmazlığa diplomatik bir çözüm aradığını ancak çabalarının reddedildiğini" ifade etmiştir. İran'ın dış politika karar alma sürecinde son sözü söyleyen Devrim Lideri Hamenei ise ABD ile müzakerenin söz konusu olmadığını vurgulasa da İran siyasi elitleri, diplomasinin tükendiği noktada askerî çatışma riski bulunduğunun farkındadır.

Kâğıt Üzerinde Dost Devletler: 1955 Tarihli İran-ABD Dostluk, Ekonomik İlişkiler ve Konsolosluk Hakları Antlaşması

1979 İran Devrimi'nden sonra İran-ABD ilişkilerinde tırmanan gerginlik iki devleti defalarca savaş eşiğine getirdi. Buna rağmen ilk bakışta tuhaf gözükse de İran ve ABD kâğıt üzerinde hâlâ dost iki devlettir. Söz konusu antlaşmanın, İngiliz istihbaratının CIA ile birlikte İran'ın seçilmiş Başbakanı Muhammed Musaddık'ı devirdiği 1953 darbesinden 2 yıl sonra yapılması dikkat çekicidir. 1955’te dönemin ABD Başkanı Dwight D. Eisenhower ve devrik İran Şahı M. Rıza Pehlevi'nin Başbakanı Hüseyin Ala tarafından imzalanan Dostluk Antlaşması 1957'de resmen yürürlüğe girdi. Devrimden sonra diplomatik ilişkilerin kesildiği dikkate alınırsa iki taraf arasındaki ilişkileri uluslararası hukuk zeminde düzenleyecek başka bir metnin mevcut olmaması antlaşmanın önemini ortaya koymaktadır. 23 maddeden oluşan bu antlaşma, İran-ABD arasındaki dostane ilişkileri vurgulamakta ve ortak ticari ilişkileri, yatırımı teşvik etmekte ve iki devlet vatandaşlarının konsolosluk haklarını da düzenlemektedir.

İran-ABD Dostluk Antlaşması daha önce de tarafların adalet divanına başvurularında hukuki dayanak olarak gösterilmiştir. İran rejiminin ABD'li diplomatları 444 gün rehin tuttuğu krizde, ABD antlaşmaya dayanarak Uluslararası Adalet Divanına başvurdu. İran ise ABD'nin 1988 yılında Basra Körfezi suları üzerinde İran yolcu uçağını düşürmesini divana taşıdığında söz konusu antlaşmayı hukuki dayanak olarak gösterdi. Ayrıca İran-Irak savaşıyla ilgili ilk etapta BM'nin ateşkes kararını kabul etmeyen İran ve ateşkesin bir an önce uygulanmasını isteyen ABD arasında çıkan çatışmalar sonrasında her iki taraf olayı divana taşımıştı.

Uluslararası Adalet Divanının Yetkisi ve Tedbir Kararının Niteliği

BM'nin yargı organı olan ve Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı, diğer görevlerinin yanı sıra üye devletler arasındaki hukuki ihtilafları çözüme kavuşturma organı olarak görev yapmaktadır. Divan, devletler arasında imzalanan çok taraflı ve iki taraflı antlaşmaları kapsayan uluslararası hukuku uygulamaktadır. Divanın içtihatları devletler için bağlayıcıdır. Fakat taraf devletlerin divan yetkisini kabul etmediği takdirde dava görüşülememektedir. Tam bu noktada 1955 İran-ABD Dostluk Antlaşması’nın hukuki önemi ortaya çıkmaktadır. Çünkü bu antlaşmayla taraflar Uluslararası Adalet Divanı'nın ihtilafları çözme yetkisini kabul etmiştir.

Uluslararası Adalet Divanına başvuran davacılar geçici tedbir kararı talep edebilirler. Nihai karar çıkmasının uzun sürdüğü dikkate alındığında, konunun aciliyeti nedeniyle bu talep devletler arasındaki anlaşmazlıklarda nihai karara tercih edilir. Devam eden yargı sürecinde tarafların haklarını korumak için verilen tedbir kararı da nihai karar gibi divanın yetkisini kabul eden devletler üzerinde bağlayıcı etkiye sahiptir. Bu aşamada divan, davalı devletin eylemlerinin davacı devlete karşı telafi edilemez zarar riski barındırıp barındırmadığını inceler. İran tarafı da buna dayanarak tedbir kararı talebini, ABD yaptırımlarının ülke ekonomisi ve dolayısıyla İran halkına vereceği zararları gerekçe olarak göstermektedir. İran başvurusunda para birimi devalüasyonunun doğrudan ABD yaptırımlarının sonucu olduğunu ileri sürmektedir.

İran Lehine Karar Çıkar Mı?

Birçok Avrupalı devletin nükleer anlaşmayı desteklemesi, İran'ın davadaki pozisyonunu güçlendirebilir. Yukarıda işaret edildiği üzere davanın sonuçlanmasının yıllar süreceği dikkate alınırsa davanın İran lehine sonuçlanmasından ziyade Tahran’ın bu davayı açmadaki en önemli hedeflerinden biri dünyaya ABD’yi, uluslararası anlaşmalara bağlı kalmayan ve uluslararası hukuk kurallarını ihlal eden “agresif taraf” olarak göstermek istemesidir.

Mike Pompeo'nun davayla ilgili ifadelerine rağmen ABD'nin Lahey'e heyet göndermek zorunda kalması, ABD'nin divanın vereceği karara bağlı kalacağı yönünde bir işaret olarak yorumlanabilir. Bu noktada ABD'nin 1980’lerde Nikaragua hükûmetinin açtığı davaya cevap vermeyip divana savunma heyeti göndermediğini hatırlamak gerekir.

Son olarak Trump yönetimindeki ABD'nin Uluslararası Adalet Divanına heyet göndermesi, çok kutuplu dünya düzeninin kurumlarından biri olan divan gibi mercilerin dünya siyasetinde etkin bir rol oynayacağını ve ABD'nin "herkese rağmen" tek taraflı politikalarını uygulamada engellerle karşılaşacağını göstermektedir.