İran’ın Döviz Rezervleri Yükseliyor

İran’ın Döviz Rezervleri Yükseliyor
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

IMF’nin (Uluslararası Para Fonu) Bölgesel Ekonomik Görünüm Ekim 2021 (Regional Economic Outlook) Raporu’na göre İran’ın brüt döviz rezervlerinin 2021 yılında 31,4 milyar dolar, 2022 yılında ise 42,9 milyar dolar olması bekleniyor. IMF’nin aynı raporu Nisan 2021’de 2020’deki brüt döviz rezervini 4 milyar dolar olarak açıklarken Ekim 2021’deki raporunda söz konusu veriyi 12,4 milyar dolar olarak düzeltti. Nisan 2021 raporunda 2021 ve 2022 yılının brüt döviz rezervi tahminleri ise sırasıyla 12,2 ve 21 milyar dolardı.

 

Grafik: İran’ın Brüt Döviz Rezervleri

NOT 1: 2021 ve 2022 verileri IMF tahminleridir.

NOT 2: Söz konusu her iki raporda da 2000-2017 ve 2018 verileri aynıdır.

Kaynak: IMF.

 

İran, P5+1 ülkeleriyle 2015 yılında Kapsam Ortak Eylem Planı’nı (KOEP, Nükleer Anlaşma) imzalamıştı. 2000-2017 yılları arasında brüt döviz rezervlerinin ortalaması IMF verilerine göre 70,8 milyar dolar olmuştu. ABD yaptırımlarının açıklandığı yıl olan 2018’de ise rezervler 122,5 milyar dolara ulaşmıştı. Ancak eski ABD Başkanı Donald Trump ve yönetiminin İran ekonomisinin başta petrokimya olmak üzere mihenk taşı sektörlerini hedef alması ve bunun sonucunda ihracatın düşmesi, ülkenin döviz kaynaklarına ket vurmuştu. Yaptırımların etkisinin sert şekilde hissedildiği 2019 yılındaysa rezervler, 15 milyar dolara gerilemişti.

20 Ocak 2021’de ABD başkanı olarak göreve başlayan Joe Biden, İran’a yeşil ışık yakmış ve nükleer anlaşma müzakerelerine yeniden başlanmıştı. Müzakere süreci devam ederken Biden yönetimi İran’ın üzerindeki yaptırım denetimini yumuşatarak Çin, Rusya ve Suriye’ye yapılan petrol ve diğer malların ihracatına göz yummuştu. IMF’nin tahminleri de Biden’ın, İran’ı ekonomik çöküşün eşiğinden kurtardığının en önemli kanıtlarıdır. Ancak Biden’ın bu hareketi, ABD iç politikasında büyük eleştirilere maruz kalmaktadır. Biden yönetiminin diplomasi ile çözüm yaklaşımını eleştiren ABD Kongresindeki Cumhuriyetçiler, yaptırımların daha da kaldırılmasının Tahran’ı cesaretlendireceğini ve İran’ın, geçen ay Suriye’de ABD askerî üssüne yapılan insansız hava aracı (İHA) saldırısından sorumlu olanlar da dâhil olmak üzere Orta Doğu’daki terörist grupları finanse etmesine yardımcı olacağını ileri sürmektedir.

Eski ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun İran Özel Danışmanı Gabriel Noronha, Biden yönetiminin Tahran’dan, İran’ın nükleer ilerlemesini durduracağına ve terörizme verdiği desteği sona erdireceğine dair güvence almadan önce yaptırımları gevşeterek ABD’nin İran üzerindeki baskısından vazgeçtiğini söyledi. Buna ilave olarak Noronha “Ocak 2021’deki maksimum baskı politikasının sonunda İran, büyük ABD ekonomik baskısının neden olduğu eş zamanlı bir borç, enflasyon, işsizlik ve ödemeler dengesi kriziyle karşı karşıyaydı. Şimdi İran, Çin’e on milyarlarca dolarlık petrol satışı yaparken Biden’ın Hazine Bakanlığı başka tarafa bakıyor ve hatta IMF’nin İran’a 5 milyar dolarlık bir kurtarma paketi vermesine destek veriyor. Biden yönetimi 10 aylık süreç içerisinde İran’dan hiç taviz alamadı.” demiştir.

Biden yönetiminin yumuşak tutumu ve İran’da hükûmetin başına muhafazakârların geçmesi, İran’ın nükleer anlaşma konusundaki tavırlarını değiştirmiştir. Tahran yönetiminin muhafazakâr kadrosu nükleer anlaşmaya daha temkinli yaklaşmakta ve kendini ABD’ye karşı ağırdan satmaktadır. Ancak İran’ın bu tavrı ABD ve anlaşmaya muhatap olacak ülkeler tarafından olumsuz karşılanmıştır. Ayrıca 29 Ekim 2020’de ABD Hazine Bakanlığı Yabancı Varlıkları Kontrol Ofisi (OFAC, Office of Foreign Assets Control); Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ve ona bağlı Kudüs Gücünün iki tuğgeneralini ve DMO ile ilişkili iki şirketi; Hizbullah, Hamas ve Husilere İHA sağladığı gerekçesiyle yaptırım listesine almıştı. ABD’nin yaptırım adımından sonra 3 Kasım 2021’de İran Dışişleri Bakanı Yardımcısı Ali Bakıri Keni, Avusturya’nın başkenti Viyana’daki nükleer anlaşma müzakerelerinin 29 Kasım 2021’de yeniden başlayacağını belirtmiştir. Ancak 8 Kasım 2021’de Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade “ABD Nükleer Anlaşma’ya dönüş yapabilmek için yanlış yaptığını kabul etmelidir, tüm yaptırımları kaldırmalıdır. Bunun yanında bir daha hiçbir ABD yönetiminin mevcut şartları tekrar etmeyeceğinin garantisini vermelidir.” diyerek İran’ın tavrının hiç değişmediğini göstermiştir.

IMF veri ve tahminlerinin de ortaya koyduğu üzere Biden ile gelen iyileşme sürecinin pozitif etkisi ve olası bir nükleer anlaşma müzakerelerinin İran ekonomisinde pozitif bir hava yarattığı aşikârdır. Ancak Tahran yönetimi, Trump tecrübesinden sonra kendini garantiye almak istemekte ve olası bir nükleer anlaşmanın alternatifi olarak İran ekonomisinin kurtuluş reçetesini “direniş ekonomisi” politikalarında görmektedir. Ülkenin hem mali kriz hem de yabancı yatırım krizi yaşadığı bir dönemde kabaca “kendi kendine yeterlilik” politikalarının işe yaramayacağı ve İran’ın tekrar bir ekonomik darboğaza girerek enflasyon, ihracat ve brüt döviz rezervi gibi makroekonomik göstergelerin bozulması olasıdır.