Katar Krizi

Katar Krizi
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

ABD Başkanı D. Trump’ın mayıs ayı sonlarında Ortadoğu’ya yaptığı ziyaretin hemen ardından yaşanan gelişmeler, bölgedeki krizin takip edeceği seyre ilişkin soru işaretlerini beraberinde getirmiştir. Ziyaret esnasında ABD ile Suudi Arabistan arasında imzalanan 100 milyar doları aşkın maliyetteki astronomik silah anlaşmasına Tahran sert tepki göstermişti. Anlaşmayı Riyad’ın ABD’ye verdiği bir rüşvet olarak değerlendiren İranlı yetkililer Suudi yetkililere yönelik hakaretamiz eleştirilerde bulunmuşlardı. Devrim Rehberi Ali Hamenei ve Dışişleri Bakanı Cevad Zarif benzer ifadeler kullanarak Suudi yetkilileri ‘sağılacak ineğe’ benzetmişlerdi. Söz konusu anlaşmayı İran’a yöneltilen bir tehdit olarak gören Devrim Muhafızları Ordusu ise ülkelerinin her türlü saldırıya karşı hazır olduğunu göstermek amacıyla yerin 500 metre altında olduğu iddia edilen balistik füzelerin görüntülerini sosyal medya üzerinden bir kez daha kamuoyuyla paylaşmıştı.

Tahran ile Riyad arasındaki bu gerginliğin sürdüğü bir ortamda Körfez’in İran’la diplomatik kanalları açık tutan ender ülkelerinden birisi olan Katar bölgesel bir abluka ile karşı karşıya kaldı. Suudi Arabistan öncülüğünde başlayan ablukaya Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Yemen’in sürgündeki hükümeti, Libya geçici hükümeti ve Maldiv Adaları katıldı ve bu ülkeler şaşırtıcı bir hızla Katar ile diplomatik ilişkilerini kesti. Ayrıca, listedeki ilk dört ülkenin diplomatik ilişkileri kesmenin de ötesine geçerek ‘bölgeyi istikrarsızlaştırdığı ve teröre destek verdiği’ iddiasıyla etraflı bir izolasyon kampanyası başlatarak Katar’a hava, deniz ve karayolları bağlantılarını da kapattıkları görüldü.

Misilleme gelir mi?

İlk etapta Körfez’deki gelişmelerden kaygılanan İranlı yetkililer kısa bir süre sonra tablonun görece de olsa bir netlik kazanmasıyla krizi fırsata çevirme stratejisi gütmeye başladı. Zira Tahran’ın ABD’nin öncülüğünde Körfez’de kendisi aleyhine oluştuğunu düşündüğü ve ‘Arap NATO’su’ denilen yapı henüz başlangıç aşamasındayken içeriden çatırtılar duyuldu. Çatlağı daha da derinleştirmek isteyen İran, Katar’a uygulanan izolasyonu etkisizleştirmek için hemen bu ülkeye hava sahasını açmıştır. İran bununla da yetinmemiş ve Buşehr, Bender-i Abbas ve Bender-i Lenge limanlarından Katar’a gıda sevkiyatına başlanacağını da açıklamıştır. Bu adımları takiben İran Dışişleri Bakanı Zarif; Türkiye, Endonezya ve Malezya’nın yanı sıra Umman, Kuveyt ve Tunus gibi ülkelerdeki mevkidaşlarıyla yürüttüğü yoğun telefon diplomasisi ile durum değerlendirmesi yapmıştır. Zarif ayrıca AB ve Rusya gibi küresel güçlerle de İran’ın kriz konusundaki pozisyonunu paylaşmıştır. Dünya kamuoyunda büyük bir şokla karşılanan Katar krizi hararetini korurken 7 Haziran Çarşamba günü Tahran’da meydana gelen terör saldırıları, bölgedeki gergin atmosferi daha da yoğunlaştırmıştır. DEAŞ’ın üstlendiği saldırılarda İran Parlamentosu ve Ayetullah Humeyni’nin türbesi gibi resmi ve sembolik önemi yüksek iki merkez hedef alınmıştır. Teröristlerin bu eylemlerle Tahran’a istedikleri takdirde sadece sıradan yerleri değil, devletin en temel kurumlarını da hedef alabilecekleri mesajını vermeyi amaçladıkları söylenebilir.

Bu saldırılarla Tahranlı yetkililerin bugüne kadar Ortadoğu’daki kaosu göstererek ülkelerinin ‘bir istikrar adası ve güvenli liman’ olduğu yönündeki tezleri de geçerliliğini yitirmiştir. Ayrıca eylemleri gerçekleştirenlerin İran asıllı olmaları, benzer başka olayların da yaşanabileceğinin ipuçlarını vermektedir. İranlı üst düzey yetkililer, saldırılardan ABD ve Suudi Arabistan’ı sorumlu tutan açıklamalar yapmıştır. Suudi Arabistan Savunma Bakanının bir süre önce savaşı “kendi ülkelerine gelmesini beklemeden İran’ın içlerine taşıyacakları” yönündeki açıklamaları ve Suudi Dışişleri Bakanı Adil el-Cübeyri’nin saldırının gerçekleştiği günün erken saatlerinde twitter’dan İran’ın bölgedeki müdahaleleri nedeniyle cezalandırılması gerektiği yönündeki mesajı İran’ın saldırılarla Suudi Arabistan arasında doğrudan ilinti kurmasına yetmiştir. Devrim Muhafızlarının açıklamalarında intikam vurgusunun ön plana çıkması, önümüzdeki dönemlerde İran’ın misilleme yapabileceğini göstermektedir.

Ankara’ya yakınlaşma çabaları

Saldırı sonrası ülkenin çeşitli yerlerinde gerçekleştirilen operasyonlarda yüze yakın kişi DEAŞ üyeliği ve saldırılarla bağlantılı oldukları iddialarıyla tutuklanmış ve kimi bölgelerde can kaybına neden olan çatışmalar yaşanmıştır. İran’ın Sünnilerin yaşadıkları sınır bölgelerinde yoğunlaşan DEAŞ karşıtı operasyonlar devam etmektedir. Bu bölgelerin ülkenin refah düzeyi en düşük yerleri arasında bulunması ve ayrımcı politikalara sahne olması aşırı hareketlerin buralarda sınırlı da olsa bir zemin bulmasına imkân sağlamıştır. İran’ın bu bölgelerin sorunlarını çözmeye yönelik yapısal adımlar atmadan güvenlikçi politikalarda ısrar etmesi sorunu daha karmaşık hale getirmektedir.

İran bir yandan ülke içerisindeki tehdidi bertaraf etmeye çalışırken öte taraftan Körfez’deki Katar krizini yakından takip etmektedir. Ortadoğu’da krizin fay hatları Suriye merkezinden Körfez’e doğru kaydırılırken eş zamanlı olarak ABD’de İran’a karşı yeni yaptırım paketi Kongre tarafından onaylanmıştır. Balistik füzeleri, silahlanmayı ve Devrim Muhafızları’nı hedef alan yeni yaptırımlar, önümüzdeki süreçte ABD’nin İran ile ne ikili ne de çok yönlü ilişkileri geliştirmekten yana olmadığını göstermektedir. Nükleer anlaşmayı ihlal etmeyecek şekilde düzenlenen paketle Devrim Muhafızları Ordusu terör örgütü olarak adlandırılmasa da pratikte bu muameleyi görecektir.

Obama döneminde geniş bir hareket alanı bularak bölgede yayılmacı politikalar izleyen İran, diğer bölgesel aktörleri bir hayli rahatsız etmişti. Trump ile birlikte İran konusundaki tavrı değişen ABD’nin ve bölgedeki geleneksel müttefiklerinin İran’a yönelik bir takım hazırlıklara başlaması, Tahran’ın Ankara’ya yakınlaşma çabalarına neden olmuştur. Körfez’deki Katar krizi ve İran ile Körfez ülkeleri arasındaki gerginlik beraberinde tarafların Türkiye’ye yakınlaşmasını getirmektedir. Türkiye bu anlamda çok boyutlu kriz yönetimine hazır olmalıdır. Zira Katar’a yöneltilen suçlamaların aynısı kolaylıkla Türkiye’ye de yöneltilebilir niteliktedir. Bu durumda, söz konusu güçlerin ve arkasındaki aktörlerin Türkiye’yi de istikrarsızlaştırma girişimlerinde bulunması mümkündür. Ankara’nın gerek İran’ı gerekse de Katar’ı hedef alan krizlerin derinleşmesini engelleyecek adımlar atması gerekmektedir.

Kriz yeni alanlara yayılıyor

Her halükârda Ortadoğu’da kriz yeni alanlara yayılmaktadır. Bugüne kadar vekâlet savaşları şeklinde seyreden çatışmalar, bir üst aşamaya doğru evirilmektedir. Şimdiye kadar Suriye, Yemen, Irak, Bahreyn ve Lübnan gibi uydu ülkelerde süregelen mücadeleler Suudi Arabistan, İran ve Türkiye gibi bölgesel aktörlerin sınırları içerisine çekilmek istenmektedir. Krizi bölge sathına yayma çabalarına karşılık, söz konusu bölgesel aktörler arasında gözlemlenen güvensizlik ortamı bölgenin kriz sarmalına kapılmasını engellemeyi güçleştirmektedir.

Sonuç olarak, Katar’ın ablukaya direnmesi ve küresel güçlerin bu ablukayı desteklememesi Türkiye’nin taraflar arasında daha rahat bir diplomasi yürütmesini sağlarken Katar’a 5 bin asker konuşlandırma kararı da Ankara’nın bölgedeki ağırlığının artacağını göstermektedir. Öte taraftan karşı karşıya olduğu tehdit nedeniyle İran, Türkiye ile yakınlaşma çabasına girse de iki ülkenin bölgesel politikalardaki karşıt tutumları Ankara-Tahran hattındaki işbirliği çabalarının taktiksel düzeyden öteye geçmesini zorlaştırmaktadır. Tahran’daki saldırıların İran halkının ve yetkilerinin iradesini etkilemeyeceğini belirten Hamenei yaptığı açıklamada ülkede bu türden daha çok saldırının gerçekleşmemesini İran’ın Suriye’de yürüttüğü mücadeleye bağlamıştır. Hamenei bu açıklamasıyla, Tahran’ın bölgesel politikalarında önümüzdeki süreçte herhangi bir değişikliğe gitmeyeceğini gözler önüne sermiştir. Güvenliğini, sınırlarının çok ötesinde sağlayarak terörle mücadele ettiğini öne süren Tahran 7 Haziran saldırıları sonucu ciddi itibar kaybına uğrasa da bölgesel politikalarında ısrar edecektir. İran’ın terörü ortaya çıkaran etkenleri ortadan kaldırmak yerine, onu hem ülke içerisinde hem de ülke dışında bastırma politikalarının orta ve uzun vadede sonuçsuz kalacağı aşikârdır.


Bu makale 17.6.2017 tarihinde Star Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

http://www.star.com.tr/acik-gorus/katar-krizi-tahran-saldirilari-ve-ortadogunun-gelecegi-haber-1228720/​