Körfez’de Tanker Krizi ve Muhtemel Senaryolar

Körfez’de Tanker Krizi ve Muhtemel Senaryolar
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

13 Haziran Perşembe sabahı ABD’nin Bahreyn’deki 5. Donanması, Umman Denizi’nde iki tanker gemisinin saldırıya uğradığına dair saat 6:12 ve 7:00’da iki tehlike çağrısı aldığını açıkladı. Bu çağrılar Mareşal Adaları bayraklı Norveç Frontline Şirketi’ne ait Altair Front ve Panama’da kayıtlı Japon Kokuka Sangyo Şirketi’ne ait Kokuka Courageous gemisi tarafından yapıldı. Norveçli ve Japon şirketlerin açıklamasına göre her iki gemiye yapılan saldırı 1 saat içinde gerçekleşti. Saldırı yerinin İran Devrim Muhafızlarına ait donanma üssünün bulunduğu Cask Limanı’nın 28 deniz mili mesafesinde olması ve bunun yanında Japonya Başbakanı Shinzo Abe’nin Tahran ziyaretiyle saldırının eş zamanlılığı dikkatleri İran’ın üzerine çevirdi.

 

 

Umman Denizi ve Basra Körfezi’nin Stratejik Önemi

Umman Denizi’nin kuzeyinde İran ve Pakistan, güneyinde ise Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri kıyıları yer almaktadır. Bununla birlikte Basra Körfezi'nin kıyıları, İran'ın güneybatı sınırlarından Bender Abbas'a, Irak’ın Basra Limanı’na, Kuveyt'e, Suudi Arabistan'ın kuzey sınırlarına, Bahreyn'e, Katar'a, Birleşik Arap Emirlikleri'ne ve Umman'a kadar uzanmaktadır. Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlayan Hürmüz Boğazı ise 1982 tarihli Deniz Hukuku Sözleşmesi uyarınca uluslararası deniz taşımacılığı için kullanılmaktadır. İran hükûmeti adı geçen sözleşmeyi imzalamış olsa da İran Parlamentosu şimdiye kadar İran’ın sözleşmeye taraf olmasını onaylamamıştır. Ancak İran ticari çerçevede karasularının kullanılmasına izin vermektedir.

Günümüzde Hürmüz Boğazı, Basra Körfezi ülkelerinin gaz ve petrol ihraç ettiği tek deniz yoludur. Boğaz’dan günlük taşınan yaklaşık 17-18 milyon varil petrol, deniz üzerinden taşınan petrol arzının yaklaşık %30'unu oluşturmaktadır. Bu enerji kaynaklarının yaklaşık %80'i Çin, Hindistan, Japonya, Güney Kore ve Singapur gibi Asya ülkelerine gönderilmektedir. Ayrıca küresel ölçekteki doğal gazın ihracatında başat ülkelerden biri olan Katar, sıvılaştırılmış gaz hacminin neredeyse tamamını Hürmüz Boğazı üzerinden ihraç etmektedir. Bu deniz rotasının bölgesel ve küresel önemi göz önüne alındığında ABD’nin 5. Filosu’nun körfezde konuşlanarak sürekli keşif ve denetim hâlinde olması tesadüf değildir.

Umman Denizi Saldırısı Sonrasında Taraflardan İlk Tepkiler

Körfez suları 12 Mayıs 2019’da Füceyre kıyılarında dört gemiye düzenlenen sabotaj saldırılarıyla birlikte 1987’de sona eren “tanker savaşlarını” hatırlatacak şekilde yeniden ısınmaya başladı. 12 Mayıs sabotaj saldırısı sonrasında yapılan incelemeler, tanker gemilerinde meydana gelen patlamaların özel eğitimli dalgıçlar tarafından yapıştırılan Limpet türü mayınlarla düzenlendiğine işaret etmektedir. ABD, Suudi Arabistan ve BAE, İran’ın saldırılarda parmağı olduğunu iddia etse de İran tarafı iddiaları reddetti. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo 13 Haziran tanker saldırısı sonrasında yaptığı açıklamada “ABD Hükûmeti'nin, İran İslam Cumhuriyeti'nin saldırılardan sorumlu olduğuna inandığını” ifade etti. Pompeo İran’a yönelik suçlamalarını istihbarat raporları, kullanılan mayın türü, saldırının ancak sofistike özel bir operasyonla gerçekleşebilmesi gibi gerekçelere dayandırdı. Pompeo açıklamasında somut bir delil göstermese de saldırı sonrasıyla alakalı Pentagon’un yayımladığı bir video uluslararası toplum nezdinde İran’ı sanık durumuna düşürmüş gibi görünmektedir. Söz konusu videoda İran Devrim Muhafızlarına ait olduğu düşünülen bir tekne, Japon Kokuka Courageous gemisinden patlamamış bir Limpet mayınını toplamaya çalışırken görüntülenmektedir. Videoyla ilgili açıklama yapan İranlı yetkililer, DMO teknesinin gemideki mürettebatı kurtarmak için Japon gemisine yaklaştığını ifade etti. ABD Başkanı Donald Trump da Cuma günü Fox News’e verdiği röportajda Pentagon’un yayımladığı videoyu referans göstererek İran’ın “tanker saldırılarına karıştığına dair kanıtları yok etmeye çalıştığını” ileri sürdü. Trump “Videoyu gördünüz. Bu kesinlikle İran’ın işi.” ifadelerini kullandı.

Sabotaj Saldırılarıyla İlgili Muhtemel Senaryolar

Saldırıyla ilgili yapılan analizlerde 2 senaryo öne çıkmaktadır:

  • İlk senaryoya göre saldırıyı İran’ın yeniden müzakerelere girmesini engellemeyi ve Shinzo Abe’nin arabuluculuk çabalarını sabote etmeyi amaçlayan “şahin DMO komutanları” gerçekleştirmiştir. Bu savı destekleyenler İran’ın Peygamber-i Azam-12 Tatbikatı’nda sergilediği “yeni güvenlik doktrinine” dikkat çekmektedir. DMO’nun Aralık 2018’de gerçekleştirdiği bu tatbikat, hızlı hücumbotları ve yerli denizaltılarla düşman hedeflerine yapılan saldırılar gibi “agresif” bir nitelik taşıyordu. DMO’nun bu tatbikatının ardından İran Ordusu gerçekleştirdiği başka bir tatbikatta deniz komandolarının düşman kıyılarına çıkarma yapması gibi operasyonlar sergileyerek körfez Arap ülkelerine tehdit mesajı vermişti. İran’ın körfez kıyısı boyunca konuşlandırdığı çok katmanlı askerî savunma ve hücum güçleri yeni güvenlik doktrinini uygulama imkânı vermektedir. Bir ay önce gerçekleşen Füceyre saldırısı ve dünkü saldırının İran’ın Cask Limanı’na yakın noktalarında gerçekleşmesi bu senaryoyu desteklemektedir. Cask Deniz Üssü, İran’ın son yıllarda yerli teknolojiyle ürettiği ıslak denizaltılar ve sualtı askerî araçların taşınmasında kullanılan gemilerin ve özellikle de DMO Deniz Komando Tugayının konuşlandığı üs olarak bilinmektedir. Cask Deniz Üssü’nün aynı zamanda İran’ın Husi isyancıları silahlandırma faaliyetleriyle de bağlantılı olduğu düşünülmektedir.
  • İkinci senaryoda bu saldırıları ABD’yi İran’a karşı askerî seçeneğe zorlamak isteyen güçlerin düzenlediği ileri sürülmektedir. İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif ve bazı yabancı gazeteciler bu “şüpheli” saldırıların arkasında Suudi Arabistan ve İsrail gibi güçlerin olduğuna dikkat çekmektedir. İran’a bağlı bazı siteler de John Bolton’un Tahran’a karşı bir “yanıltma harekâtı” planladığı üzerinde durmaktadır. Bu kaynaklar Halkın Mücahitleri Örgütü unsurlarının özellikle “intihar saldırısı” için Arnavutluk'taki üslerinden Körfez’e getirildiklerini iddia etmektedir. Bu senaryonun muhtemel olmasıyla birlikte söz konusu siteler iddialarını sadece İran Genel Kurmay Başkanlığındaki “bir kaynağa” dayandırmaktadır.

Son tahlilde Tahran Üniversitesi Siyaset Bilimi profesörü Sadık Zibakelam’ın da ifade ettiği gibi 13 Haziran saldırısının İran’ın “askerî arka bahçesi” olarak tabir ettiği kıyılarda gerçekleşmesinden dolayı İran donanması ve radar birliklerinin bunu fark etmemesi uzak bir ihtimaldir. İran’ın söz konusu saldırıları düzenleme ihtimalini değerlendiren Zibakelam, Zarif ve Ruhani gibi reel politik kazanım peşinde olan yetkililerin böylesi pervasız bir eylemi tasvip etmeyeceğini fakat Tahran’daki bazı ideolojik askerî-dinî odakların “Körfez Araplarına derslerini vermek” ve “ABD karşısında yılmayacaklarını” göstermek için tankerlere saldırı düzenlemiş olabileceğini ima etmektedir.