Körfez'deki Çin: İran Ortaklıkta Tek Ülke Değil

Körfez'deki Çin: İran Ortaklıkta Tek Ülke Değil
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Haziran ayından beri gözler Çin-İran ilişkilerine çevrilmiş durumda. İki ülke arasında gizlice imzalandığı iddia edilen 25 Yıllık Kapsamlı İş Birliği Anlaşması ve sonrasında gerçekleşen bir takım sansasyonel haberler ile Çin’in Orta Doğu’daki iz düşümlerini genişletme çabası bir kez daha gündemin en üst sıralarına taşındı.

İlk olarak Anlaşma belgesinin 18 sayfalık sözde “nihai taslağı” basına sızdırılmıştı. Taslak 25 yıl içinde 400 milyar dolarlık Çin yatırımını içeren iş birlikleri ile iki tarafın da güçlerini ve nüfuzlarını artırmasını hedefleyen bir stratejiye sahip. Anlaşma için Çin tarafından resmî bir onay gelmese de böyle bir anlaşmanın olabileceği ihtimalleri birçok soruyu ve teoriyi de beraberinde getirdi. Fakat burada üzerinde durulması gereken iki nokta bulunmaktadır: (i) Çin-İran stratejik ortaklığının iddia edilen bu belgeden daha eskiye dayandığı, (ii) bölgesel ve küresel güç Çin’in, bölgedeki tek stratejik partnerinin İran olmadığı.

Giderek artan nüfuzu ve gelişen ekonomisi ile enerji ihtiyacı sürekli artan Çin ile uzun zamandır ABD yaptırımlarına direnen ve bölgesel güç olma yolunda çaba sürdüren İran ilişkileri “kazan-kazan” yaklaşımını içeren pragmatik bir ortak çaba ile açıklanabilir. Fakat bu ilişkinin kazan-kazan olacağı kesin değildir. Çünkü bölgede birçok aktör olmakla birlikte bölgenin kırılgan yapısı, hegemon gücün (ABD) çıkarları ve bu iki gücün nüfuz alanlarının çatışma ihtimalinin yüksek olması oyunu tersine çevirebilir. Çin, tüm bu güç çatışmalarının farkındalığı ile çekişmeli rekabette iş birliği odağını tek bir noktadansa birden fazla noktada toplayacak bir strateji uygulamaktadır. Odak, Çin-İran ilişkisine çevrilse de Çin’in Körfezdeki Arap ülkelerle önemli ekonomik ve ticari ilişkilerinin hâlihazırda mevcudiyeti gerçeğinin gözden kaçabileceği ve büyük resmi gölgede bırakabileceğidir. Bu çalışmada kısaca Çin’in Körfez politikalarına değinilecek ve Çin-İran iş birliğinin, Çin’in Körfez’deki stratejisinin bir parçası olarak Körfez Arap ülkeleri üzerinde nasıl bir rol oynayacağı ve bölgedeki güç dengesini değiştirip değiştiremeyeceğine cevap aranacaktır.

Çin’in Körfez Politikası

Çin’in Basra Körfezi stratejisi; mevcut rekabetlerden bağımsız, tüm bölgesel aktörlerle ekonomik ve ticari bağlar kurmaya dayanıyor. Bu bağların kurulmasında rol oynayan faktörler nelerdir sorusuna cevap olarak ise “enerji jeopolitiği” ve “Bir Kuşak Bir Yol Projesi” ön plana çıkmakta. Çin’in Körfez’deki yalnızca son on yıldaki faaliyetleri incelenirse özellikle enerji güvenliğini güvence altına alma, ABD ile rekabet etme ve Körfez’de önemli bir jeostratejik aktör hâline gelebilme çabaları oldukça belirgin.

Bölgesel bağlamda, Çin’in İran ile ilişkileri bu iki hususta önemli olsa da İran, Çin ile stratejik ortaklığa sahip tek ülke değil. Ülke özellikle Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile de oldukça önemli yatırım ilişkilerine sahip. China Global Investment Tracker’a göre Çin, son on yılda Suudi Arabistan’a 29,37 milyar dolar, BAE’ye 28,36 milyar dolar olmak üzere toplamda 57,73 milyar dolarlık yatırım yapmış ve bu yatırımların en büyük dilimini 26,64 milyar dolar ile enerji sektörü oluşturmuştur. Çin’in Körfez Arap ülkeleriyle ilişkisi sadece bu iki ülke ile de sınırlı değil son on yılda tüm “Körfez Arap Ülkeleri İş birliği Konseyi” (KİK) ülkelerine (Suudi Arabistan, Bahreyn, BAE, Umman, Kuveyt, Katar) yaptığı yatırımın toplam tutarı yaklaşık 80 milyar doları bulmaktadır.

Enerji politikaları ile ilgili olarak Çin, 2017’de ABD’yi geride bırakarak dünyanın en büyük ham petrol ithalatçısı olmuştu. Grafik 1’de 2018, 2019 yıllarında Çin’in ham petrol ithalat verileri yer almaktadır. Özellikle Suudi Arabistan, BAE gibi Körfez ülkelerinin Çin ile enerji ihracat oranlarını artırdığı görülürken diğer taraftan bu ihracatın İran ile azaldığı görülmektedir. Ülkenin Suudi Arabistan’dan ham petrol ithalatı, 2019 yılında 1,7 milyon varil/gündür veya toplam ham petrol ithalatının %16’sıdır. Bu yıl için Suudi Arabistan’dan ithal ettiği ham petrol %47 artmış ve ülke Çin’in en büyük petrol ihracatçısı konumuna gelmişti.1 2019 yılında ülkenin ham petrol ithalatının %55’ini OPEC bünyesindeki ülkeler oluşturmuştur. Çin, şu anda petrol tüketiminin %70’inden fazlasını ithal ederek dünyanın en büyük ham petrol ithalatçısı konumunu sürdürmekte ve bunun %40’tan fazlasını Körfez’den sağlamaktadır. Yani Basra Körfezi bir bütün olarak Çin’in en büyük enerji tedarikçisidir.

 

Grafik 1: Çin’in Ham Petrol İthalatı (2018, 2019)

Kaynak: eia.gov

 

Çin’in enerji politikalarını fosil yakıtlar ile sınırlamak yanlış olacaktır. Enerji geçişinin (energy transition) hız kazandığı küresel düzende Çin de yaptığı yenilenebilir enerji yatırımları ile yerini almaktadır. Körfez ülkeleri ise fosil yakıt zengini olmalarına rağmen enerji güvenliği ve küresel iklim değişikliği ile mücadele açısından yenilenebilir enerji yatırımlarına hız vermekte ve önemli projelere imza atmaktadır. Suudi Arabistan’ın “Vizyon 2030” ve BAE’nin “BAE Enerji Stratejisi 2050” projeleri bölgesel anlamda en önemli örneklerdir.

Çin’in bölgede bu alanda önemli yatırımları bulunmaktadır. Örneğin Çin’e ait İpek Yolu Fonu (Silk Road Fund (SRF)), Suudi Arabistan merkezli ACWA Power Renewable Energy Holding’in (ACWA Power RenewCo) %49 hissesini satın almayı mayıs ayında tamamladı.2 Ek olarak BAE’deki büyük yenilenebilir projelerinin de aktif katılımcılarının Çin şirketleri olduğu görülmektedir. 2019 yılında Dubai Elektrik ve Su İdaresi (DEWA), “Mohammed Bin Rashid Al Maktoum Solar Park” içinde bulunan 950 MW’lık dünyanın en büyük konsantre güneş enerjisi santralinin 4. fazı için ACWA Power ile anlaşmıştı. Ayrıca Çin şirketlerinden Jinko Solar Holding, Sweihan’da bulunan dünyanın en önemli güneş santrallerinden ve 871,1 milyon dolar maliyeti olan “Noor Abu Dhabi” güneş santrali projesinin ortak geliştiricilerindendir.

Çin sektörde Körfez ülkeleri için oldukça önemli bir finansman kaynağını da oluşturmaktadır. Bahsedilen enerji projeleri için Çin bankaları önemli finansörlerden olmakla birlikte mart ayında “The Asian Infrastructure Investment Bank (AIIB)” Umman’daki Ibri II güneş enerjisi projesi için finansör olmayı kabul etmiş ve 60 milyon dolarlık bir yatırım yapmıştır. Bu yatırım, AIBB için Körfez Arap bölgesindeki ilk yenilenebilir enerji finansmanı olarak ön plana çıkmaktadır.

Bunlardan bağımsız olarak ülkenin bölgesel ticari ve teknoloji yatırımları da kayda değerdir. Çin, Umman’da bir liman kenti olan Duqm’u, Özel Ekonomik Bölge’ye dönüştürmek için yaklaşık 10,7 milyar dolar yatırım yaptı. Abu Dabi’daki Khalifa Limanında bulunan bir terminale üretim operasyonu geliştirmek için yaklaşık 300 milyon dolarlık bir anlaşma imzaladı. Çin’in bir gemicilik ve lojistik hizmeti şirketi olan COSCO aynı limanda 738 milyon dolarlık maliyet ile 35 yıl boyunca yeni bir konteyner terminali geliştirme ve işletme hakkını kazanmıştı. Bunların yanı sıra Katar’daki Hamad Limanına ve Kuveyt’teki İpek Şehir (Madinat al-Hareer) adında planlanan bir projeye de yatırım yaptı. Ayrıca ülkenin Bahreyn’deki yüksek teknoloji yatırımları da dikkat çekmektedir. Çin’in büyük teknoloji şirketlerinden Huawei, ülkede bir bölgesel merkez kurarken ülkenin önde gelen lojistik şirketi China International Marine Containers Company (CIMC) de yatırımlarını yoğunlaştırmıştı.

Tüm bu bilgiler ışığında, Çin’in bölge için yaptığı yatırımlardan ne kadar büyük bir yapbozun parçalarını birleştirme çabasında olduğunu görmek mümkün ve ülke; koronavirüs, bölgesel mücadeleler, ABD bölgesel varlığı ve güvenlik endişesi gibi olumsuzluklara rağmen yatırımlarına ve stratejik ortaklıklarına hız kesmeden devam etmektedir. Çünkü bölge, jeopolitik önemi hasebiyle Pekin’e istediği hedefleri gerçekleştirebilme şansı sağlamakta ve güç dengesi değişmediği sürece uzun dönemler de sağlamaya devam edebilecektir.

Olası Bir Çin-İran Anlaşması Bölgede Dengeleri Değiştirir Mi?

Çin-İran 25 Yıllık Kapsamlı İş Birliği Anlaşması, İran’ın bölgesel rakipleri üzerinde nasıl bir etki yaratacağı ile ilgili soruları da beraberinde getirdi. İlk olarak böyle bir anlaşma ile Çin’in Körfez Arap ülkelerinden vazgeçeceği gibi bir ihtimal mümkün görünmemektedir. Bu ülkeler, Pekin’in Orta Doğu’daki ekonomik stratejisinin ayrılmaz parçaları olmaya devam etmektedir. Bunun aksine Çin-İran ticari ilişkileri son bir yılda (Nisan 2019-Nisan 2020) belirgin bir azalma yaşamıştı. Sonuç olarak Çin, İran ile ikili ilişkileri adına Körfez ortaklarını bir kenara bırakmayacak fakat tüm bu bölgesel mücadeleyi dengeleme konusunda istekliliğini sürdürecektir. Ayrıca Tahran’ın çaresizliğinin onu stratejik ilişkiye sürüklediğinin ve ülkenin stratejik ortaktan çok kendi kendine yetme istekliliği olan bir ideolojiyi benimsediğinin farkındadır.

Dikkat çekici son diplomatik hamle ise Çin-Körfez Arap ülkelerinden geldi. Aslında zamanlama açısından bir “tesadüf” olarak da değerlendirmek mümkün. Dokuzuncu “Çin-Arap Devletleri İşbirliği Forumu Bakanlar Toplantısı” 6 Temmuz tarihinde gerçekleştirildi ve toplantı sonunda taraflar arasında ilişkileri güçlendirme ve derinleştirme hedefleri taşıyan 2 yıllık eylem planı (2020-2022), Amman Deklarasyonu imzalandı. Bu toplantı, iş birliğinin önümüzdeki sürelerde de katlanarak artacağının bir göstergesi olarak kabul edilebilir.

Bölgesel olarak sürekli sert güç kullanarak ya da bunu her fırsatta vurgulayarak bir strateji uygulamaya çalışan ABD karşısında Çin, bölgede daha diplomatik ve stratejik bir rakip olarak ön plana çıkıyor. Bu da tarafları güvenli bir liman olarak Çin’e yönlendiriyor. Özellikle enerji alanında ABD’nin “Kaya Gazı Devrimi”nin ardından ekonomisi fosil yakıtlara dayanan Körfez ülkelerinin ülkeyle sürdürülebilir ortaklığı ekonomileri için oldukça hayatidir. Bu yüzden henüz kesin dahi olmayan bir Anlaşma’nın stratejik ortaklıkları derinden etkilemesini beklemek doğru olmayacaktır.


1 Nisan 2020’de fiyat savaşları yaşanırken Rusya, Çin’in en büyük ham petrol tedarikçisi Suudi Arabistan’ı geride bırakmıştır.

2 Ticari ortaklık ilk olarak Haziran 2019’da resmî olarak açıklanmıştı.