Kudüs Güvenlik Zirvesinin Hedefleri ve Sonuçları

Kudüs Güvenlik Zirvesinin Hedefleri ve Sonuçları
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

24-25 Haziran tarihlerinde Kudüs’te İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve İsrail Milli Güvenlik Danışmanı, ABD ve Rusya Milli Güvenlik Danışmanlarıyla bir araya geldi. Daha önce bir örneği olmayan bu toplantıda bölgenin güvenlik meseleleri ele alınmış olsa da toplantının asıl amacı Suriye’nin geleceği konusunda ABD ve Rusya’yı yakınlaştırmak ve İran’ın Suriye’deki varlığını masaya yatırmaktır. Söz konusu toplantı, İran Milli Güvenlik Danışmanı Ali Şemhani’nin Rus mevkidaşıyla iki ülkenin konumunu değerlendirmek üzere Başkurdistan’da yaptığı görüşmeden birkaç gün sonra ve Trump’la Putin’in Japonya’da G-20 Zirvesi’nde bir araya gelmesinden dört gün önce gerçekleşmiştir.

Her ne kadar bu toplantı medyada gündeme gelmemiş olsa da raporlara göre söz konusu görüşmede Moskova, Washington ve Tel Aviv arasında İran’ın Suriye’den çıkarılması veya oradaki varlığının en aza indirilmesi konusunda ortak iş birliğinin yapılması, Esad rejiminin 2021’de biten cumhurbaşkanlığı döneminin sonuna kadar tanınmasına karşı Cenevre Sözleşmelerini temel alan siyasi bir çözüme destek verilmesi, AB ve ABD’nin Suriye’ye yönelik yaptırımlarının kaldırılması ve Rusya’nın Suriye’deki uzun süreli çıkarlarının resmî olarak tanınması gibi konular ele alınmıştır. Toplantı sonunda katılımcıların açıklamaları İran’ın Suriye’deki varlığına ilişkin kendi aralarında bir anlaşmazlık olduğunu göstermesine rağmen Rus yetkililer bu toplantıyı memnun edici olarak yorumlamıştır. Ülkesinin Suriye konusunda ABD ve İsrail’le önemli anlaşmaları olduğunu bildiren Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, bu anlaşmanın ayrıntılarını paylaşmadı. Mossad Başkanı Yossi Kohen de Suriye’nin savaştan ancak birkaç yıl sonra siyasi bir çözüme yakın olduğunu açıklamıştı. Bu nedenle tarafların önemli bir anlaşmaya vardığı ve gelecek ayların bu anlaşmanın mahiyetini göstereceği ön görülebilir.

İsrail’in Yaklaşımı

Bu toplantının İsrail’de yapılması dünyanın iki büyük gücünün İsrail’in güvenliğini dikkate aldığının önemli bir göstergesidir. Bu nedenle Netanyahu Suriye’nin karmaşık durumu konusundaki ortak toplantının İsrail’de yapılmasının, İsrail’in küresel düzeyde önemli bir yere sahip olduğunu gösterdiğini ve onu, bu iki dünya gücünün temel ortağına dönüştürdüğünü ifade etti. İsrail, Suriye’deki savaşın ana galibi olarak öne çıkmaktadır. Tel Aviv göz yummasaydı İran’ın ve onun vekil güçlerinin Suriye’ye girmesi mümkün olmazdı. Şimdi İsrail, Suriye’nin zayıflaması ve yıkılması, ABD tarafından Golan Tepelerinin İsrail’e ait olduğunun resmen tanınması, Şii ve Sünniler arasında mezhepsel tefrika çıkarılması ve İsrail’in İran’la mücadele etme konusunda bazı Arap ülkelerinin müttefiki hâline gelmesi gibi en önemli hedeflerine ulaşmış ve böylece kuzey sınırlarındaki tehdit ortadan kalkmıştır. İsrail, İran’ın ve İran’a bağlı milis güçlerin kendi kuzey sınırlarında kalmasına müsaade etmeyecektir. Bu nedenle İsrail, İran’ın Suriye’deki varlığını zayıflatmak için -İran’dan hiçbir karşılık almaksızın- yüzlerce saldırı düzenlemiştir.

İsrail, ABD ve Rusya ile bir anlaşma yapmayı başarsa da İran’ı, silahlarını ve milis güçlerini İsrail’in kuzey sınırlarından 100 km uzaklaştırmaya zorlayacaktır. Ancak şimdi bununla da yetinmemekte ve İran'ın tüm Suriye topraklarına yönelik potansiyel tehdidini ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Diğer taraftan 1 Temmuz’da Mossad Başkanı, İran ve Hizbullah’ın üslerini güneyden Suriye’nin kuzeyine taşıma planları olduğunu söyledi. İran’ın bu adımı, İsrail’in kuzey sınırlarındaki İran varlıklarına dair kaygılarını biraz azaltabilir. Ancak Netanyahu’nun toplantı açılışındaki “İran askerî kuvvetleri Suriye’de kaldığı sürece İsrail İran’a saldırmaya devam edecektir ve Suriye’nin Hizbullah’a silah taşımak için lojistik bir üsse dönüşmesine asla izin vermeyecektir.” ifadesinden hareketle İsrail’in İran’a karşı tutumunun Suriye’den çıkana kadar değişmeyeceği öngörülebilir.

İsrail, Rusya’yı 40 yıldır en sakin ve en güvenli sınır bölgesi olan kuzey sınırlarının güvenliğini sağlamak için güvenilir bir müttefik olarak görmektedir. Netanyahu, Suriye’de İran hedeflerine sınırlı hava saldırısı yapmanın İran’ın nüfuzunu kırmak için yeterli olmadığını ve bu alanda Rusya ile daha fazla iş birliğine ihtiyacı olduğunun farkındadır. İsrail’in, Rusya’nın İran’ı Suriye’den çıkarma konusundaki onayını alma çabaları yeni değildir. Netanyahu, şubat ayındaki Rusya ziyaretinde Suriye’den İran gibi yabancı güçlerin tamamen çıkarılması için ortak bir grup kurulmasını önermişti. İsrail’in, Kudüs’teki toplantıda İran’a karşı askerî operasyonlara devam etmek ve bunu genişletmek için Rusya’nın onayını almayı başardığı görülüyor.

Rusya’nın Yaklaşımı

Rusya’nın Esad rejimine meşrutiyet kazandırma, Suriye’nin yeniden inşası, mültecilerin geri dönmesi ve arzulanan siyasi sürecin başlaması gibi çabaları Washington’un karşı çıkması gibi bazı nedenlerden dolayı sonuçsuz kalmış ve Suriye’nin geleceği konusundaki planı çıkmaza girmiştir. Moskova, bu toplantıda Trump yönetimini doğrudan ya da dolaylı olarak ikna ederek ABD’nin bu konudaki itirazlarını geri çekeceğini ümit etmektedir. Rusya, Amerika’nın İran’a yaptığı baskıları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmakta ve ABD güçlerinin Fırat’ın doğusundan çekilerek orayı Esad güçlerine bırakması karşılığında İran’ın Suriye’den çıkarılması konusunda Washington yönetimiyle anlaşabileceğine inanmaktadır. Rusya’ya uygulanan Batı ambargolarının İsrail’in arabuluculuğuyla azaltılması ya da kaldırılması da Moskova’nın bu oturuma katılma sebeplerinden biridir.

Rusya, görünüşte İran’ın Suriye’deki varlığını meşrulaştırmış, onu ABD’ye karşı desteklemiş ve İran’ın ABD ile yaptığı her türlü anlaşmayı reddetmiş olsa da kendisi İran’ın Suriye’deki nüfuzunu azaltmak için herkesten daha fazla adım atmıştır. İsrail’in Suriye’de İran mevzilerine zaman zaman yaptığı operasyonları Rusya ile koordineli bir şekilde ya da en azından Rusya’nın göz yummasıyla yaptığı unutulmamalıdır. Diğer taraftan Moskova'nın Suriye'nin kârlı ekonomik projelerine ortak olma, ordu ve Suriye güvenlik güçlerini yeniden yapılandırma, Rusya’ya bağlı milis güç örgütleri kurma girişimi ve İran’la Rus milis güçleri arasındaki çatışmalar şimdilik İran’ın Suriye’deki etkisinin Rusya lehine doğru giderek azalmasına neden olmuştur. Şu anda Rusya, Suriye’de İran’ın askerî, güvenlik ve ekonomik etkisini azaltmaktadır ve muhtemelen ABD ve İsrail’den taviz almaktan ve bu alandaki adımlarını hızlandırmaktan çekinmeyecektir.

Hiç şüphesiz Rusya’nın İran’ı Suriye’den tek başına çıkarmaya yeterli gücü yoktur. Diğer yandan en azından şimdilik bunu gerçekleştirmeye gönüllü değildir. Zira Rusya; ABD, Avrupa ve Arap devletlerinden çıkar sağlamak ve Türkiye ile dengeli bir politika izleyebilmek için hâlâ İran’ın Suriye’deki zayıf varlığına ihtiyaç duymaktadır. Çünkü bu dönemde İran’ın Suriye’den tamamen çıkarılması için ciddi adımların atılması uzak bir ihtimaldir. Aslında Moskova, ABD’nin İran’a baskılarını ve İsrail’in Suriye’de İran kuvvetlerine ait mevzilerine yaptığı saldırıları olumlu karşılayacak ve aynı zamanda Suriye’de İran’ın etkisini azaltmaya yönelik kendi adımlarını da atmaya devam edecektir. Kudüs toplantısından bir hafta sonra İsrail’in Suriye’deki İran hedeflerine yönelik saldırılarını Kremlin görünürde eleştirmiş olsa da aslında Moskova’nın İsrail’e, İran’a karşı operasyonlarına devam etmesi konusunda yeşil ışık yaktığının bir göstergesidir.

Rusya açısından İsrail’le ilişkiler İran’la ilişkilere göre daha önceliklidir. Rusya Federasyonu Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patruşev, Rusya'nın İran'ın İsrail karşıtı politikasını benimsemediğini vurgulayarak ülkesinin İsrail’in güvenlik endişelerinin farkında olduğunu ve bu endişelerinin ortadan kaldırılacağını ümit ettiğini söyledi. Ancak aynı zamanda İran’ın Suriye’deki çıkarlarının da dikkate alınmasını istedi.

Amerika’nın Yaklaşımı

Kudüs toplantısı, ABD’nin İran’a azami baskı uyguladığı ve iki ülke arasındaki gerginliğin özellikle ABD İHA’sının düşürülmesinden sonra en yüksek seviyeye çıktığı bir zamanda gerçekleşmiştir. ABD, İsrail’in güvenliğini sağlamanın yanı sıra Suriye’de iki şeyin peşindedir: Fırat’ın doğusunda istikrarın sağlanması ve İran’ın Suriye’den çıkarılması. Amerika, İran’a en üst düzeyde baskı politikası doğrultusunda İran’ın Suriye’deki etkisini azaltmak için Rusya’nın iş birliğine ihtiyacı olduğundan söz konusu toplantıya iştirak etmiştir. Diğer taraftan İsrail, ABD ile İran arasındaki gerginlik ve çatışma olasılığının ardından İslam Cumhuriyeti'nin İsrail'in kuzey sınırındaki kışkırtıcı eylemler yapmasından endişe duymaktadır. İsrail, İran tehdidiyle mücadele etmek için ABD’nin desteğini daha fazla çekme gayreti içindedir.

ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey'in Esad rejiminin İsrail'in güvenliğini tehdit ettiğini ve DEAŞ’ın ortaya çıkmasına neden olduğunu ileri sürmüş ve Esad’ın iktidarda kalmasıyla ilgili bir anlaşma yapıldığı iddialarını reddetmiş olsa da aslında ne ABD’nin ne de İsrail’in Esad rejimiyle bir sorunu vardır, onların sorunu Esad’ın İran ve Hizbullah’la ilişkileridir. Esad, onlarla ilişkilerini kesmesi veya kısıtlaması durumunda İsrail’in bölgedeki en iyi dostuna dönüşebilir.

Sonuç

İran Suriye’den çıkmadığı sürece İsrail’in huzura kavuşmayacağını söylemeye gerek yoktur. Ancak İran askerlerinin ve milis güçlerinin Suriye’den çıkması İran’ın bu ülkedeki nüfuzunun tamamen kırılacağı anlamına gelmemektedir. Çünkü İran, Suriye'nin güvenlik, askerî, ekonomik, siyasi ve kültürel kurumlarına sızmıştır. Bu nedenle İran’ın Suriye’deki varlığının sona ereceğini söylemek gerçek dışıdır ancak İran’ın bu varlığı azaltılabilir. Tabii ki İslam Cumhuriyeti, Suriye'yi terk etmeyi kolay kolay kabul etmeyecektir. Çünkü bu durumda bölgesel hegemonya projesi yenilgiye uğrayacaktır.

Şüphesiz Suriye krizi tek bir toplantıyla çözüme kavuşturulacak değildir ve üç tarafın da tek toplantıyla İran’ın Suriye’deki varlığı konusunda bir anlaşmaya varma beklentisi yoktur. Her ne kadar bu konuyu çözüme kavuşturmanın yolu daha fazla diyalogdan geçse de tarafların hepsi 2011’den sonra Suriye’ye giren yabancı güçlerin orayı terk etmesi gerektiği konusunda hemfikirdir. Kudüs Güvenlik Toplantısı, İsrail’in önerisi ve Moskova’nın kabul etmesiyle birlikte Suriye’nin geleceğini belirlemek için Astana Süreci’ne benzer bir projeye dönüşebilir.