Nükleer Anlaşma Geçerliliğini Kaybedebilir mi?

Nükleer Anlaşma Geçerliliğini Kaybedebilir mi?
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran, 2015'te P5+1 ülkeleriyle imzaladığı ve ABD'nin 2018'de çekildiği Nükleer Anlaşma’nın, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ile denetleme faaliyetleri konusundaki iş birliği hariç bütün kısıtlayıcı taahhütlerini askıya aldığını 6 Ocak’ta açıkladığında ilk şok Avrupa ülkelerinde yaşandı. 10 Ocak günü Brüksel’de toplanan 28 AB ülkesinin dışişleri bakanları karara büyük tepki gösterdi ve zaten peyderpey anlaşmanın yükümlülüklerini yerine getirmekten geri adım atan İran’a anlaşmaya bağlı kalması mesajı verildi. Ayrıca Avrupa’nın da üzerine düşen sorumluluğu artık eskisinden daha çok üstlenmesi gerektiği vurgulandı. Fakat Almanya, İngiltere ve Fransa dışişleri bakanları 14 Ocak’ta Brüksel’de yaptıkları bir toplantı sonrası sürpriz bir şekilde “Tetik Mekanizması”nı harekete geçirmeye karar verdiklerini açıkladı. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, anlaşmanın İran tarafından daha fazla ihlal edilmesine tepkisiz kalamayacaklarını ve Avrupalıların amacının anlaşmayı korumak için diplomatik bir çözüm bulmak olduğunu vurguladı. Ayrıca Maas bu kararı almak için kendi aralarında uzun müzakerelerin yapıldığını söyledi. Oysaki henüz 10 Ocak’ta düzenlenen Brüksel’deki özel oturumda böyle bir konu konuşulmamıştı. Üç büyük Avrupa ülkesinin verdiği bu sürpriz karara ilk tepki AB Dışişleri ve Güvenlik Politikasından Sorumlu Yüksek Temsilcisi Josep Borrel’den geldi. Borrel; “Almanya, İngiltere ve Fransa’nın aldığı bu karar, nükleer silahların önlenmesi adına çok az umut veriyor.” dedi.

Bu karara İran’ın tepkisi de şüphesiz gecikmedi. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Abbas Musevi, Avrupalıları aldıkları bu kararın sonuçlarına katlanmakla uyardı. Avrupalıların “Tetik Mekanizması”nı kötüye kullandıklarını ayrıca atılan bu “pasif” adımın ABD karşısındaki zayıflıklarını gösterdiğini söyledi. İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif de Avrupalıları Washington’un diktesine boyun eğmekle suçladı.

Avrupa’nın anlaşmaya taraf üç ülkesinin ani bir kararla başvurdukları “Tetik Mekanizması” Nükleer Anlaşma’daki olası bir ihtilafı çözme mekanizmasıdır. Nükleer Anlaşma’nın herhangi bir tarafı, taraflardan birinin anlaşmanın taahhütlerini yerine getirmediğine inanıyorsa anlaşmanın 36. maddesine göre konu, İran dâhil anlaşmanın tüm taraflarının bulunacağı ortak bir komisyona havale edilir. Avrupa Dış İşler Servisinin Alman Genel Direktörü Helga Schmid’in başkanlık edeceği bu komisyonun sorunu çözmek için 15 gün süresi bulunmaktadır. Bu komisyon, 15 gün içerisinde sorunu çözemezse bir 15 gün daha talep edebilir. Bu süre zarfında anlaşmanın herhangi bir tarafı sorunun hâlâ çözülmediğine inanıyorsa anlaşmayı tarafların dışişleri bakanlarına yönlendirebilir. Bu ikinci komisyonun da anlaşmazlığı çözmek için 15 gün süresi var ve eğer gerekirse 15 günlük bir ek süre talep edebilir. Bu aşamada da sorun çözülemezse yani ne İran ne de Avrupa geri adım atmazsa beş gün içerisinde her iki taraf da arabuluculuk için üçüncü bir şahsa yönelir. Buradan da yine bir sonuç çıkmazsa bu defa “Tetik Mekanizması” devreye sokularak anlaşmanın 37. maddesi gereği konu, BM Güvenlik Konseyi’ne taşınır. Eğer konsey, İran’ın Nükleer Anlaşma’yı ihlal ettiğine kanaat getirirse 2016 Ocak ayında kaldırılan BM yaptırımları İran’a karşı tekrar uygulanacaktır. Bu da teorik olarak anlaşmanın sonlandığı anlamına gelmektedir.

Berlin’de oluşan intiba bu kararı BM Güvenlik Konseyi’ne ne İran’ın ne de anlaşmaya taraf diğer ülkelerin götürmeyeceği yönündedir. İran’ın anlaşmayı peyderpey ihlal etmesiyle Avrupa’yı tehdit ve baskı altında tutmasından dolayı Avrupa’nın da attığı bu adımla İran’a karşı aynı yolu denediğini söyleyebiliriz. Avrupalılar için Kasım Süleymani’nin ölümüyle zor günler yaşayan İran’a uygulanacak bu baskının belki de tam zamanıydı. Bu kararın BM Güvenlik Konseyi’ne gidip gitmeyeceğini şimdiden söylemek için erken fakat Rusya’nın karara karşı ilk tepkisi bunun gereksiz bir adım olduğu yönündeydi. Dolayısıyla alınan karar işlevsellik kazanana kadar olası diplomatik kanallar açık kalacaktır. Bu anlamda bilhassa Rusya ve Çin’in arabuluculuk yönünde atacağı adımlar da kısmen hız kazanabilir.