Nükleer Müzakerelerde Yeni Değişkenler ve Muhtemel Etkileri

Nükleer Müzakerelerde Yeni Değişkenler ve Muhtemel Etkileri
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Tarihî İran Nükleer Anlaşması (KOEP, Kapsamlı Ortak Eylem Planı), Joe Biden’ın selefi Donald Trump’ın, ABD’yi Anlaşma’dan tek taraflı çekme ve İran’a yönelik yaptırımları hızla yürürlüğe koyma kararından -2018 yılından- bu yana varlığını sadece kâğıt üzerinde koruyor. Anlaşma’nın tarafları ve ABD, KOEP’in tam ve etkili uygulanması için 6 Nisan 2021’de Viyana’da dolaylı nükleer müzakerelere başlamıştır. Müzakerelerin 8 Ağustos 2022 tarihinde bittiği ve Avrupa Birliği’nin mümkün olan en iyi anlaşmayı taraflara sunduğu açıklanmıştı. Tarafların siyasi irade gösterip anlaşmayı tamamlaması beklenmektedir. Görüşmelerde temel konuların; ABD yaptırımlarının kaldırılması, İran nükleer programının yeniden Anlaşma’ya uygun hâle getirilmesi ve tarafların atacakları adımların senkronizasyonu olduğu bilinmektedir. Ancak görüşmelerdeki temel konulara yönelik çözüm sürecine 2021 İran Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, tarafların masada bazı yeni konuları müzakereye açması1 , Rusya-Ukrayna Savaşı, Rusya’nın mart ayında ABD’den istediği garanti2 , İsrail’in anlaşmayı sabotaj çabaları, 2022 ABD Ara Seçimleri, İran’ın nükleer faaliyetlerini hızlandırması ve ABD’nin çeşitli sebeplerle İran’a yeni yaptırımlar uygulaması gibi sayısını artırabileceğimiz muhtelif değişkenler etki etmiştir. Bu yazıda nükleer müzakerelerin geleceğini etkileyecek iki yeni değişken incelenecektir: İran’daki protestolar ve İran’ın Fordo Nükleer Tesisinde %60 oranında uranyum zenginleştirmeye başladığını açıklaması. 

İran’daki Protestolar, Batı’nın Yaklaşımı ve BM İnsan Hakları Konseyi Oylaması

İranlı 22 yaşındaki Mehsa Emini'nin iddialara göre Tahran'da ahlak polisinin gözetiminde hayatını kaybetmesinin ardından İran'da kitlesel protestoların patlak vermesinden bu yana iki aydan fazla zaman geçti. İlk idam cezası 14 Kasım’da verilmiş, geçen hafta ise dört kişi daha protestolara katılımlarıyla bağlantılı olarak ölüm cezasına çarptırılmıştır. İran'ın protesto hareketinin merkezinde yer alan Kürt bölgesindeki protestoculara İran güvenlik güçlerinin ateş açarak baskıyı artırdığı görülmektedir. İranlı kadın ve gençlerin öncülüğünde başlayan protestolar, İran hükûmetinin artan şiddetine rağmen sona ermiyor ve küresel ilgi toplamaya devam ediyor. Protestolardaki ölü sayısının 300’ü aşmış olması ve protestolara katılan kişilere yönelik idam cezasının öngörülmesi, protestoların küresel düzeyde etkisini artıran en önemli hususlardan olmuştur. 

ABD, Emini’nin 16 Eylül’deki şüpheli ölümü ile ilgili, ilk günlerde yumuşak ifadeler kullanmayı tercih etmiştir. Protestoların kısa sürede sona ermemesi ve ABD’nin içerisinden Biden yönetimine yapılan eleştiriler sonrası ABD’nin İran’daki insan hakları ihlallerine yönelik yaptırımlar uyguladığını görmekteyiz. ABD, bu anlamda ilk yaptırım kararını 22 Eylül tarihinde aldı. ABD’nin İran’a yönelik yaptırım kararları, ekim ayı boyunca devam etmiştir. Yaptırım uygulanan isimler arasına İran İçişleri Bakanı ve İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanı da dâhil edilmiştir. ABD ayrıca 2 Kasım’da Birleşmiş Milletler (BM) Kadın Komisyonuna, İran’ın komisyondan çıkarılması konusunda başvuruda bulunmuştur.

24 Kasım Perşembe günü BM İnsan Hakları Konseyinde, 16 Eylül’den itibaren süren protestolara İran’daki güvenlik güçlerinin müdahalesindeki insan hakları ihlallerinin incelenmesi için araştırma heyeti görevlendirilmesine yönelik karar tasarısı oya sunulmuştur. 6 ret oyuna karşı, 25 oyla teklif kabul edilmiştir. İran'a yönelik en sert eleştirilerden bazıları özellikle 2015 İran Nükleer Anlaşması’yla ilgili olarak uzun süredir İran'la diplomasiyi savunan Avrupa ülkelerinden gelmiştir. P4+1 ülkelerinden Almanya’nın Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, tüm ülkeleri “sorumlulardan hesap sorulabilmesini” sağlamaya çağırırken ABD’nin İnsan Hakları Konseyi Büyükelçisi Michele Taylor ise “İranlı yetkililer bu şiddeti devam ettiremeyecek çünkü uluslararası toplum olan biteni izliyor.” şeklinde konuşmuştur.

Batı'nın açıklamalarını iç işlerine müdahale olarak algılayan İran, “Berlin'in BM İnsan Hakları Konseyinin özel bir toplantısının düzenlenmesine öncülük etmesinin ardından” Almanya'nın İran Büyükelçisi Hans-Udo Muzel’i, İran Dışişleri Bakanlığına çağırmıştır. Ayrıca BM Konseyine yönelik İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, resmî Twitter hesabından “Saddam'ın İran halkına karşı kullandığı kimyasal silahların ana tedarikçisi olan Berlin rejimi ve diğer fırsat kovalayanlar, uyguladığı haksız ve insanlık dışı yaptırımlarla yıllardır çok büyük insan hakları ihlalleri gerçekleştiriyor." açıklamasında bulundu. İran ayrıca BM Uluslararası Araştırma Komitesi ile iş birliğine gitmeyeceğini belirtti. 

Fordo’da %60 Oranında Uranyum Zenginleştirmeye Başlanması

İran 22 Kasım Salı günü, Fordo Nükleer Tesisinde %60 oranında uranyum zenginleştirmeye başladığını duyurdu. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Grossi, 23 Kasım günü bu gelişmeyi şu sözlerle doğruladı: “İran, Fordo Yakıt Zenginleştirme Tesisindeki mevcut iki kademeli IR-6 santrifüjünü kullanarak yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum -%60'a kadar zenginleştirilmiş UF6 (uranyum hekzaflorür)- üretmeye başladı.” İran’ın Fordo Nükleer Tesisinde yüksek oranda uranyum zenginleştirme kararı yeni ve nükleer eşik zamanını etkileyecek önemde bir karar olsa da İran, hâlihazırda Nisan 2021 tarihinden itibaren Natanz Nükleer Tesisinde %60 oranında uranyum zenginleştirmeye devam etmektedir. 

Değerlendirme

Genç bir kadın olan Emini'nin gözaltında ölümünden sonra başlayan hükûmet karşıtı protestolara İran yönetiminin sert müdahalesi, Batılı ülkelerin ve Washington’ın odak noktasını Nükleer Anlaşma’yı yeniden canlandırmaktan uzaklaştırsa da ne ABD tarafından alınan yaptırım kararları ne BM İnsan Hakları Komitesinin İran’a yönelik özel toplantısı İran’ın hâlihazırdaki sıkıntılı pozisyonunu daha fazla etkileyecek büyük bir sonuç doğuracaktır. Zira tarihten örneklere bakıldığında Batılı devletlerin kriz zamanı geçtikten sonra İran ile diplomasi yolunu seçtikleri görülmektedir. İran’a karşı maksimum baskı kampanyası politikasıyla en sert tutumu sergileyen dönemin ABD Başkanı Trump’ın bile 2019 İran protestolarının kanlı bir şekilde bastırılmasının ardından İran ile mahkûm takası gerçekleştirdiğini hatırlamak bu noktada faydalı olacaktır. Diğer taraftan, Viyana’daki nükleer müzakerelerin İran’ın nisan ayında Natanz Nükleer Tesisinde %60 oranında uranyum zenginleştirme kararına rağmen başlatıldığı göz önüne alındığında İran’ın nükleer gerilimi tırmandırmadaki son adımı, dönüm noktası olma özelliğini yitirmektedir. Zira İran, Nükleer Anlaşma’daki taahhütlerini Mayıs 2019’dan itibaren iki ayda bir kademeli olarak askıya almaya başlamıştır. İran’ın bu kapsamda Mayıs 2019 ile Aralık 2020 tarihleri arasında attığı adımların büyük ölçüde kışkırtıcı ve tansiyonu yükselten bir niteliğe sahip olmadığını söylemek mümkündür. 2021 yılı itibarıyla İran, nükleer faaliyetlerini hızlandırarak gerilimi tırmandırma politikası benimsemiştir. Ancak Batı, İran’ın nükleer yakıt çevrimi üzerinde kontrol sahibi olduğu [yerli zenginleştirme ve yeniden işleme (ENR) teknolojisinde yetkiye sahip olduğu ve silah derecesinde (weapons-grade) uranyum üretebileceği] gerçeğiyle nükleer müzakereleri başlatmış ve devam ettirmektedir. Diğer bir ifadeyle Biden ve Batılı ülkelerin odak noktasını, Nükleer Anlaşma’nın yeniden canlandırılması oluşturmaktadır. Bundan ötürü ABD ve Batılı devletler müzakereleri hâlâ tamamen terk etmemiştir.


1  İran’ın garanti isteği ve öte taraftan ABD’nin devam müzakereleri talebi, müzakerelerin gidişatını oldukça yavaşlatmıştır.
2  Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 5 Mart 2022 Cumartesi günü yaptığı açıklamada Rusya’nın, Ukrayna işgali nedeniyle ülkesine uygulanan yaptırımların Moskova-Tahran arasındaki ekonomik, ticari ve askerî alandaki iş birliğine zarar vermeyeceğine dair yazılı bir garanti istediğini belirtmişti.