Pakistan’da İmran Han Dönemi ve Pakistan’ın Denge Politikasının Geleceği

Pakistan’da İmran Han Dönemi ve Pakistan’ın Denge Politikasının Geleceği
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

25 Temmuz’daki seçim sonuçlarına göre Pakistan’ın yeni Başbakanı olması kesinleşen eski kriketçi, Pakistan Adalet Hareketi Partisi lideri İmran Han’ın İran ve Suudi Arabistan ekseninde geliştireceği ilişkiler en az ABD ve Çin gibi aktörlerle olan ilişkiler kadar önemli olacak ve bu ilişkileri etkileyecektir. İmran Han’ın bu alandaki politikalarını nelerin belirleyeceğini anlamak için biraz geriye gitmek gerekir.

Denilebilir ki Körfez 1970’li yıllara kadar Pakistan dış politikasının radarında değildi. O yıllarda komşu ülke İran’da ise Şah Pakistan’ı, güneye doğru genişlemeye çalıştığına inandığı Sovyetlere karşı en önemli tampon ülke olarak desteklemekteydi. İran ve Pakistan, Merkezi Anlaşma Teşkilatının (CENTO) parçası yani aynı savunma ittifakının üyesiydi. Şah, Pakistan-ABD ilişkileri aksadığında ara buluyor ve 60’lı yıllardan itibaren Doğu Pakistan’da (günümüzde Bangladeş) ayrılıkçı işaretler belirdiğinde Pakistan’ın bölünmemesi için çabalıyordu. Ayrıca ABD, 1965 Hindistan-Pakistan ve 1971 Pakistan iç savaşından sonra Pakistan’a doğrudan silah satışını durdurduğunda Şah, Amerikan silahlarının Pakistan’a kendi ülkesi üzerinden geçmesini sağlıyor ve ekonomik olarak da Pakistan’ın ayakta kalması için para musluklarını açık tutuyordu. Şiiliğin Şah döneminde dış politikada siyasallaştırılmaması da ilişkilerin istikrarlı şekilde devam etmesine yardımcı olmuştu. Pakistan da İran Şahı'nın dostluğuna büyük önem atfetmekteydi. Öyle ki Bölgesel İş Birliği ve Kalkınma Örgütünün (RCD) bir toplantısı sonrası Pakistan Devlet Başkanı Eyüp Han, Şah’a havaalanına kadar eşlik ettiğinde Şah’ın durgun ve ilgisiz olduğunu görür. Nedenini sorduğunda Şah, Pakistan askerî okullarında eğitim gören bir subayın, Iraklı bir başka subaya İranlı bir subayın da olduğu bir ortamda ‘neden İranlıları Bahreyn’den kovmuyorsunuz?’ diye sorduğunu duyduğunu söyler. Eyüp Han, derhâl Pakistanlı subayların siyasi ve tartışmalı konularda yorum yapmalarını yasaklar ve Pakistan askerî okullarında İran ve Iraklı subayların birbirlerinden ayrı tutulmaları talimatını verir.[1]

Pakistan, Körfez’in 1973 petrol krizinin ardından büyük bir ekonomik aktör olarak ortaya çıkmasından sonra bir yandan İran’la olan ilişkilerini devam ettirirken diğer yandan ekonomik kaynak sağlamak adına Körfez’le yakınlaşmıştır. 1974’te Lahor’da toplanan İslam Konferansı zirvesini, İslam dünyasına yakınlaşmak için kullanmak isteyen Başbakan Zülfikar Ali Butto, zirve masraflarını Suudilere ödetmişti. Ancak eş zamanlı olarak 1971 iç savaşı sonrası ABD silah akışını kesince yine İran’ı aracı olarak kullanmış ve Kissinger’la bir görüşmesinde ‘Şah’ın vadesinin dolmak üzere olabileceği’ şeklindeki yorumu Şah’ın kulağına gidince bozulan ilişkilerini düzeltmek için tecrübeli bir diplomatını hemen Tahran’a büyükelçi olarak atamıştı. Suudilerden para yardımı koparırken bir yandan da "Basra Körfezi" yerine "Fars Körfezi" adını kullanmaktan çekinmemiş, Kissinger kendisine Suudilerin buna bozulabileceğini hatırlatınca "Benim problemim değil neden Fars Körfezi dendiğini Büyük İskender’e sorsunlar" demişti.

Pakistan, Butto döneminden itibaren İran ve Suudi Arabistan’la ilişkilerini sürekli dengede tutmaya çalışmıştır. Pakistan Devlet Başkanı Ziyaü'l-hak 1979 Şii devriminden sonra İran’ın Pakistan’da yaşayan Şiileri siyasallaştırmasını tehdit olarak algılamış ancak İran-Irak savaşında da açıktan taraf olmamış bilakis arabulucu rolü oynamaya çalışmıştır. Suud yönetimi kendisini önce Irak ardından da İran tehdidi altında hissettiğinde Pakistan, bütün masrafları ve maaşları Suud tarafından ödenmek kaydıyla askerlerini krallığa konuşlandırmakta tereddüt etmemiş ancak askerlerin Suudiler adına savaşlarda aktif yer almalarına da izin vermemiştir. Pakistan ayrıca Körfez’e işçi olarak giden ve ülkeye büyük miktarlarda döviz girişi sağlayarak ekonomiye devasa katkıda bulunan milyonlarca Pakistanlıyı bu yönde teşvik etmiş ancak Suriye iç savaşı boyunca Şam’daki elçiliğini bile kapatmamıştır. Pakistan İran’ın Pakistanlı Şiileri Suriye’de savaştırmasına kamuoyu önünde tepki vermemiş fakat Suudilerin Yemen’e karşı kullanmak için istediği birliklere de izin vermemiştir. Pakistan, Suudilerin 2015’in sonunda ortaya attığı "İslam İttifakına" tarihteki en popüler Genelkurmay Başkanlarından biri olan General Rahil Şerif’in atanmasına özel izin verilmişse de bunu, ittifak zaten ölü doğduğu için İranlı yetkililere de sürekli garantiler vererek yapmıştır.

Yeni Hükûmetin Olası Politikası

Pakistan'daki yönetici elitlerin (seçilmiş ve seçilmemiş tüm yönetimlerin) dış politika seçimlerini büyük ölçüde Pakistan’ın özel coğrafi koşulları ve beraberinde gelen ‘beka korkusu’ belirlemiştir. Eyüp Han, anılarında, “güneyimizde Hindistan, yukarıda Sovyetler, doğuda Çin var. Coğrafyamız bizim için büyük zafiyet” demişti.[2] Z. Ali Butto’nun tercihlerini de coğrafyanın da dikte ettiği bu pragmatizm yönetmiştir. Yeni Başbakan İmran Han da aynı kısıtlamanın farkındadır. 2012’de yayınlanan anılarında şunu diyor: “Pakistan’ın coğrafi şartları durumumuzu zorlaştırıyor. Güneyden ve doğudan Hindistan sıkıştırıyor; ABD yanlısı bir Irak ile ABD yanlısı bir Afganistan arasında kalmaktan korkan İran yine yanı başımızda. Orta Asya’daki Müslüman cumhuriyetlerin Pakistan ve Afganistan’dan etkilenmesini istemeyen bir Rusya çok uzağımızda değil; ABD Afganistan’da El-Kaide bahanesiyle dibimizde.”[3]

İran ve Körfez’in Suud-BAE eksenini dengeleme sorunu kısa süre içinde İmran Han’ın karşısına da çıkacaktır. İmran Han’ın bu konuda Butto’nun ultra pragmatik çizgisini devam ettireceğine dair elimizde emareler var. Örneğin, 2008-2011 yılları arasında Asıf Ali Zerdari (Buttoların Pakistan Halk Partisi-PPP) hükûmeti döneminde Dışişleri Bakanıyken istifa eden, İmran Han’ın A takımına katılan ve yakında kurulacak olan yeni hükûmette de Dışişleri Bakanı olması beklenen Şah Mehmud Kureşi, 2016 İran-Suud krizi esnasında Pakistan’ın arabulucu olması gerektiğini çünkü iki devletle de iyi ilişkileri olduğunu söylemişti. Ayrıca Suudi Arabistan’ın stratejik ortakları olduğunu fakat İran’ın da sınır komşuları olduğunu ve aralarında bölgesel ve ekonomik iş birliği bulunduğunu söylemişti. Akla hemen Zülfikar Ali Butto’nun ABD’li muhataplarına "İran komşumuz; Suudi Arabistan ise çok uzakta"[4] demesi geliyor. PTI muhalefetteyken İslami İttifak’ını ve emekli Genelkurmay Başkanı Rahil Şerif’in ittifakın başına geçmesini eleştirmişti. Kureşi, 2017’de mecliste yapılan müzakerelerde, İran veya Suudilerden yana tavır almanın Pakistan için doğru bir hareket olmayacağını da söylemişti.

Ayrıca seçimlerden kısa bir süre önce ters düşmüş olsalar da 2011 yılında PTI’ya katılan ve İran ve Suudi Arabistan arasındaki krizlerde PTI’ın söylemini şekillendiren elitlerden biri olan Hurşid Mahmud Kasuri (2002-2007 yılları arası Dışişleri Bakanı), görevde kaldığı yıllar boyunca ABD’nin İran politikasını yumuşatmaya ve ABD’li ve Avrupalı yetkilerle İranlı yetkilileri buluşturmaya çalışmış bir siyasetçiydi. Kasuri İran’a yönelik yaptırımların ve olası bir askerî operasyonun Pakistan’da istikrarı çok kötü etkileyeceğini çünkü nüfuslarının %20’sinin Şiilerden oluştuğunu söylemekteydi. Yeni hükûmette Milli Savunma Bakanı olması beklenen, akademik dünyadan gelen ve uzun süre Pakistan Dışişleri Bakanlığına bağlı "Stratejik Araştırmalar Enstitüsü" başkanlığı yapmış olan Şirin Mazari de Pakistan’ın İran-Suudi çatışmasına yönelik politikasını eleştirirken aynı konuda Butto dönemi dış politikasını övmüştür. Mazari, Suudi Arabistan’ın Sünni devletlerin İran ile ilişkileri kesmeleri yönündeki isteğini de eleştirmişti. İmran Han da geçtiğimiz yıl Suudi Arabistan’da düzenlenen ve ABD Başkanı’nın da katıldığı "Riyad Zirvesi" esnasında Pakistan Başbakanı Navaz Şerif’e söz hakkı verilmemesini ve Başbakan Şerif’in Trump’ın İran karşıtı sözlerine muhalefet göstermemesini eleştirmişti. İmran Han, Pakistan’ın İran’ın tecrit edilmesini istemediğinin ve Müslüman dünyanın bölünmesinden yana olmadıklarının zirvede belirtilmemesinin büyük bir hata olduğunu savunmuştur. Trump’ın İran karşıtı sözlerine karşılık İmran Han Pakistan’ın başkalarının savaşını (özellikle ABD’nin de desteklediği Afgan cihadı) yapmaktan büyük zarar gördüğü ve artık bu tür çekişmelerde taraf olmayacakları değerlendirmesinde bulunmuştur.[5]

Yeniden Denge Siyaseti Gütmek Ne Kadar Mümkün?

Ancak bunu yapmak söylemek kadar basit değil. Krizdeki Pakistan ekonomisi için acil fon arayışına girecek olan PTI hükûmeti, diasporada yaşayan Pakistanlılar için bono çıkarmayı planlasa da daha önce farklı nedenlerle kıyasıya eleştirdiği IMF veya Suudi Arabistan’dan birini seçmek durumunda kalabilir. Pakistan’a acil ekonomik yardım göndermeye gönüllü olacak bir Suudi Arabistan’ın ise başta İran ve Katar karşıtı politikalarında Pakistan’ı yanında görmek isteyeceği muhakkak. Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ın şu sıralar Pakistan’a yapacağı söylenen ziyareti yakından takip etmek gerekir. Diğer yandan Pakistan için İran’ın tecridine açıktan destek vermek de kolay değildir. İki ülke arasındaki ticaret hacmi büyük olmasa da Pakistan, İran’a yönelik geçmişteki yaptırımlardan olumsuz yönde etkilenmiştir. Pakistan bankaları İran bankalarıyla iş yapamazken acil enerji ihtiyacı olan Pakistan, İran-Pakistan doğal gaz boru hattının kendi topraklarındaki bölümünü, boru hattının alternatif enerji kaynaklarına oranla ne kadar ekonomik olduğuna dair endişeler ve Körfezdeki dost bir ülkenin baskısının yanı sıra yaptırımlar korkusu nedeniyle de tamamlayamamıştı.[6]

İran’ın tam da bu nedenle Pakistan’a öfke duyduğunu söylemek gerekir. İran, Pakistan’a doğal gaz sevkiyatı anlaşmasının yıllar önce imzalandığını hatırlatarak boru hattının kendi topraklarında kalan kısmını inşa ettiğini ancak Pakistan’ın sözünde durmadığını söylemekte hatta zaman zaman Pakistan’ı uluslararası tahkime gitmekle tehdit de etmektedir. Ancak Pakistan ordusunun İran’la ilişkileri daha önce olduğu gibi iyi tutmaya çalıştığı belirtilebilir. Pakistan Genelkurmay Başkanı Kamar Bacva’nın geçtiğimiz yıl gerçekleştirdiği İran ziyaretinin ardından, bu kez İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bageri, Bacva’nın daveti üzerine seçimlerden önce ülkeyi ziyaret ederek kırk yıl sonra Pakistan’ı ziyaret eden ilk İran Genelkurmay Başkanı olmuştur. Ortak askerî üretim çalışmaları konusunda irade beyan edilirken iki ülke de Rusya ve Çin ile eş güdüm hâlinde Afganistan’a yerleşen Deaş teröründen endişe duyduklarını ve ortak hareket edeceklerini açıklamıştır. Bageri bölgesel istikrar için de Pakistan’la iş birliği yapacaklarını duyurmuştur. Ziyaretin Bacva’nın daveti üzerine gerçekleşmiş olması önemlidir.

Özetle, İran ve Suudi Arabistan’la ilişkiler konusunda Pakistan’ın ısrarla izlediği denge politikasında radikal bir değişim beklememek gerekir. Bunun bir nedeni iki taraftan birini açıkça tercih etmenin Pakistan iç siyasetini ve istikrarını olumsuz etkileyecek olmasıdır. Diğer neden ise İmran Han’ın dış politika konularında mevcut politikaların dışına çıkma ihtimalinin düşük olmasıdır. Ne de olsa Kaptan İmran Başbakanlığını, 1987-1989 yılları arasında görev yapmış ve ölümüne dek İmran Han’ın mentörü olarak gösterilen eski ISI (Pakistan Gizli Servisi) başkanlarından (Taliban’ın babası olarak bilinen) Hamid Gül ve 2008-2012 yılları arasında ISI Başkanlığı yapmış Şuja Paşa’nın "artık Butto ve Şerif ailelerinden kurtulmak ve üçüncü bir siyasal seçeneğe, yani İmran Han’a, şans vermek gerektiğini" düşünmelerine borçludur.


[1] Baxter, C. (Ed.). (2013). Diaries of field Marshal Mohammad Ayub Khan 1966– 1972. Karachi: Oxford University Press, s.293.

[2] Ömer Aslan, “Pakistan: Balancing Between Iran and Saudi Arabia. The Shah, Ayatollahs, and Kings”, Al-Sharq Forum Research Paper, Eylül 2017, s.9.

[3] Imran Khan, A Personal History. London: Bantam Press, 2012.

[4] Aslan, s.15.

[5] “12th player at Riyadh Summit’: Imran Khan criticizes PM Nawaz for not correcting Trump in Saudi Arabia”, Daily Pakistan Global, 22 Mayıs 2017.

[6] https://moderndiplomacy.eu/2018/03/05/ip-gas-pipeline-fading-opportunity-pakistan/; https://tribune.com.pk/story/1680854/2-trade-neighbour-absence-payment-mechanism-pakistan-loses-iran-market/


Bu makalede dile getirilen görüşler yazarların kendisine aittir ve IRAM'ın yayın politikasını yansıtmayabilir.