Papa’nın Irak Ziyareti ve İran

Papa’nın Irak Ziyareti ve İran
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Katolik dünyasının ruhani lideri Papa Francis’in Irak’a yaptığı tarihî ziyaret, 8 Mart Pazartesi günü sona erdi. Koronavirüs salgınının dünya genelinde yayılmasının ardından Papa’nın ilk yurt dışı gezisi sayılan bu ziyaret, Iraklılar ve Irak’ın birçok komşusu tarafından olumlu karşılanırken bu durumun belki de tek istisnası İran oldu. Nitekim tarihî ziyaretle ilgili haberler, İran medyasında pek fazla yer bulamadı. Ziyaretle ilgili medyada paylaşılan sınırlı haberlerde ise bu seyahatin Kasım Süleymani’nin “kahramanlıkları” sayesinde mümkün olduğu vurgulandı ki bu söylem de İran’ın memnuniyetsizliğini açıkça göstermektedir. Bu nedenle bazı yorumcular ziyaretin Tahran’da, İran’ın Irak’taki nüfuzunu zayıflatabileceği yönünde endişelere neden olduğunu öne sürüyor.

İran’ın Kaygılanmasının Nedenleri

Papa’nın seyahatinden birkaç gün önce Irak, İran destekli milislerin ABD güçlerine ve üslerine yönelik saldırılarının artmasına sahne oldu. Bu saldırıların açık amacı yeni ABD yönetimine Nükleer Anlaşma’ya geri dönmesi ve yaptırımları kaldırması veya en azından azaltması için baskı yapmak olsa da bazı uzmanlar, bu saldırıların yoğunlaşmasının nedeninin Papa’yı yapacağı seyahatten vazgeçirmek veya seyahati ertelemeye zorlamak olduğuna dikkat çekti. Bazı uzmanların bu şekilde bir değerlendirmede bulunmasıyla ilgili birkaç neden öne sürülebilir.

1. Irak Başbakanı’nın Konumunu Güçlendirmek

ABD ve Körfez müttefikleri ile yakın ilişkileri olan Mustafa Kazımi’nin, mayıs ayında başbakan olarak seçilmesinin İran’ın zorunlu olarak kabul ettiği bir durum olduğu herkesçe bilinmektedir. Zira Tahran’a yakın bazı çevreler Kazımi’yi, ülkenin İstihbarat Teşkilatı başkanı olarak görev yaptığı dönemde Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi el-Mühendis’e yapılan suikastın sorumlusu olarak itham etmişti.

Kazımi, geçtiğimiz aylarda yasa dışı milis grupların etkinliklerini azaltmak ve Irak’taki rollerini sınırlandırmak için bazı adımlar attı. Aynı zamanda yetkisini daha etkili bir biçimde kullanarak yasa dışı silahları toplamaya ve hukukun üstünlüğünü tesis etmeye çalıştı. Bu sürede birkaç kez milis gruplara karşı geri adım atmak zorunda kaldığı durumlar olsa da bunun taktiksel olduğu ve Kazımi’nin hedefinde kararlı olduğunu söylemek mümkün.

Papa’nın Irak ziyareti Kazımi başbakan olmadan önce planlanmıştı. Ancak İran açısından mevcut salgın şartları ve Irak’taki güvenlik sorunları devam ederken Irak Başbakanı’nın ziyaretin gerçekleştirilmesinde ısrarcı olması, parlamento seçimleri yaklaşırken Kazımi’nin kendi konumunu güçlendirmek istemesiyle ilgilidir. Bu ziyaret aynı zamanda İran’ın Irak’taki nüfuzunu azaltmak için Kazımi’ye hem ülke içinde hem de uluslararası alanda desteği artıracaktır. İran, Kazımi’yi geçici bir başbakan olarak görüyor. Dolayısıyla İran Papa’nın yaptığı ziyaretin Kazımi’nin ekim ayında gerçekleşecek seçimleri kazanarak iktidarda kalmasında etkili olabileceğinden dolayı endişelidir.

2. Kum İlim Havzasının Zayıflaması

Papa Francis’in son yıllarda Sünni dinî liderlerle sık sık görüştüğü göz önüne alındığında Irak’a yaptığı ziyarette büyük Şii din adamı Ayetullah Ali Sistani ile görüşmesi şaşırtıcı olmasa da iki dinî liderin bir araya gelmesinin İran’ı memnun etmediği açıktır. Bu hoşnutsuzluk, İran medyasının Sistani için kullandığı unvanlarda da görülebilir. Söz konusu medya, İran da dâhil olmak üzere çeşitli ülkelerde en çok takipçisi olan Sistani için “taklit mercilerinden biri” veya “Iraklı taklit merci” ifadelerini kullandı.

Necef İlim Havzasının yaklaşımı Kum İlim Havzasının yaklaşımından farklıdır. Sistani, İran’ın Irak’a müdahalesiyle ilgili hiçbir zaman açık bir beyanatta bulunmamış veya İran’ı bu açıdan eleştirmemiştir. Buna rağmen Irak konusunda İran’la tamamen farklı bir yaklaşım göstermiştir. Sistani, Velayat-i Fakih teorisini kabul etmemekte ve onun yerine “Velayet-i Ümmet” çağrısında bulunmaktadır. Siyasal İslam’a karşıdır ve hükûmetin dinî değil sivil temeller üzerinde kurulması gerektiğine inanmaktadır. Ayrıca İran’a yakın bir siyasetçi olan Adil Abdul Mehdi’nin istifasına ve mevcut hükûmetin kurulmasına yol açan Iraklı gençlerin Ekim 2019’daki ayaklanmasını desteklediğini de unutmamak gerekir. Öte yandan bazı aşırılık yanlısı yetkililerin kendisiyle görüşme talebini reddetmesi de bu bağlamda değerlendirilebilir. Nitekim en son örnek, İran Yargı Başkanı ve kendisinden Hamenei’nin yerine geçecek isim olarak bahsedilen İbrahim Reisi’yle görüşmeyi kabul etmemesi oldu. Sistani daha önce Mahmud Haşimi Şahrudi, Kasım Süleymani ve Mahmud Ahmedinejad ile görüşmeyi de reddetmişti.

İran, Sistani’nin benimsediği yaklaşımı ve izlediği politikaları kendisi için bir tehlike ve çıkarlarına yönelik bir tehdit olarak değerlendiriyor. Bu nedenle İran’da zaman zaman Sistani’ye yönelik ağır eleştirilerin yöneltildiği görülüyor. Birkaç ay önce yaşanan son örnekte Devrim Rehberi’nin Keyhan gazetesindeki temsilcisi olan Hüseyin Şeriatmedari, Sistani’yi Birleşmiş Milletlerden Irak’ta yapılacak seçimleri izleme talebinden dolayı şiddetle eleştirmişti.

İran’ın Papa-Sistani görüşmesinden rahatsızlık duymasının nedenleri birkaç başlık altında toplanabilir: İran’a göre bu görüşme, İran Devrim Rehberi’ne karşı Sistani’nin Şii dünyasının dinî lideri olarak konumunun desteklenmesi anlamına geliyor. Zira İran medyası Hamenei’den her zaman tüm Müslümanların lideri olarak bahseder. Görüşme ayrıca Papa açısından Necef İlim Havzasının Kum İlim Havzasından üstün olduğu anlamına gelebilir. İran, bu görüşmenin etkisinde Şiiler arasında Necef ekolünün Kum ekolüne karşı güçlenmesine yol açabileceğinden ve böylece İran’ın bölgedeki nüfuzunun olumsuz etkilenebileceğinden dolayı kaygı duyuyor.

3. Irak ve İsrail İlişkilerinin Normalleşmesi

İran, Papa’nın Hz. İbrahim’in doğduğu yer olarak kabul edilen Ur kentine yaptığı ziyaretinin ve İbrahimî dinlere mensup insanların barış ve huzur içinde bir arada yaşamaları gerektiği vurgusunun, İsrail ile ilişkileri normalleştirmesi için Irak’a üstü kapalı bir çağrı olduğuna inanmaktadır. İranlı yetkililere göre seyahatin açıklanmayan amacı, Irak’ı İsrail ile ilişkileri normalleştirmeye başlayan devletler kafilesine katmaya çalışmaktır.

Aslında bir süredir Irak’ta, İran’ın nüfuzuna karşı gelme gerekçesiyle İsrail’le diplomatik ilişkilerin kurulması gerekliliğine dair tartışmalar yapılıyordu. Bunun yanında bazı yetkililerin de İsrail’e yaptığı ziyaret iddiaları gündemde yer aldı. Eski Başbakan Yardımcısı Baha Araci’nin geçen ekim ayında yaptığı bir açıklamada Bağdat ve Tel Aviv arasında barışın tesis edilmesi için gereken tüm şartların müsait olduğunun altını çizmesi ve “İsrail’le ilişkileri normalleştirme kararı Bağdat’tan değil Necef’ten açıklanabilir.” ifadesi de bu açıdan önemlidir. Ayrıca Papa’nın İsrail semalarından geçerken İsrail Cumhurbaşkanı’na yolladığı sembolik mesaj da dikkate şayandır. Dolayısıyla tüm bu gelişmeler bir arada değerlendirildiğinde İran’ın bu konudaki endişelerinin yersiz olmadığını söylemek mümkün.

Irak ve İsrail arasında kurulacak diplomatik ilişkilerin, İran’ın bölgedeki nüfuzunu genişletme projesine büyük bir darbe vuracağı açık. Görüşmede Sistani’nin “işgal altındaki topraklarda Filistin halkının çektiği eziyetleri” vurgulaması, İranlıların iddiası aksine İsrail ile ilişkileri normalleştirme planının Sistani tarafından reddedilmesi anlamına gelmiyor. Tam tersine söz konusu ifade “iki devletli çözümün” dolaylı kabulü olarak yorumlanabilir.

İran’ın Irak’taki Nüfuzu Azalıyor mu?

Son iki yılda İran’a yakın hükûmetlerin başarısızlığı ve Tahran’a bağlı örgütler ve grupların yaptığı yolsuzluklar ve rant sağlama çabaları nedeniyle İran, Iraklı Şiiler arasındaki toplumsal desteğini büyük ölçüde kaybetti. Buna rağmen ağır ve yarı ağır silahlarla donanmış İran’a bağlı onlarca yerli Şii örgüt, ülkedeki faaliyetlerini sürdürmektedir. Üstelik birçok İran yanlısı siyasi parti ve grup da Irak siyasetinde etkinliğini korumaya devam etmektedir. Dolayısıyla İran karşıtlığının Irak’ta yükselmesine ve Papa’nın yaptığı ziyaretin de bu durumu desteklemesine rağmen İran’a bağlı milis örgütlerin elindeki silahlar durduğu sürece İran’ın bu ülkedeki nüfuzunun zayıfladığını söylemek pek isabetli olmayacaktır.

Görünen o ki mevcut durumda Papa’nın gerçekleştirdiği ziyaret, Başbakan Kazımi’nin halk desteğiyle beraber bölgesel ve uluslararası destekten yararlanarak hukukun üstünlüğünü tesis etme ve milis güçlerin etkinliğini azaltma yönündeki planlarını gerçekleştirmek için bir fırsat oluşturmuştur. Başka bir ifadeyle bu doğrultudaki politikalarını uygulamada ne kadar başarılı olabileceğini görmek için gözler Kazımi’ye çevrilmiştir. Buna rağmen milis örgütlerle mücadele konusunda uluslararası camiada bir kararlılığın olmamasının bu yöndeki çabaları zorlayacağını da unutmamak gerekir.