Pençe-Kartal Operasyonu ve Ötesi

Pençe-Kartal Operasyonu ve Ötesi
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Türkiye’nin 15 Haziran Pazartesi gecesi terör örgütü PKK hedeflerine gerçekleştirdiği kapsamlı sınır ötesi askerî operasyon bir kez daha gözleri Türkiye’nin terörle mücadelesine çevirdi. Tamamı Irak’ta yer alan ve Suriye sınırından İran sınırına kadar geniş bir alandaki 81 hedefin başarıyla yok edildiği operasyonun, örgütün son haftalarda yeniden alan kazanma ve sınırdan sızma girişimlerinin ardından gelmesi dikkat çekti. Türkiye son aylardaki benzer operasyonları gibi bunda da yüksek teknolojiye sahip silah sistemlerini başarıyla kullandı ve sivillerin öldürüldüğü yönünde dezenformasyona mahal vermemek amacıyla operasyon anlık olarak kaydedildi. Nitekim görüntüler izlendiğinde hedeflerin çoğunlukla yerleşim birimlerinden uzak alanlar olduğu açıkça görülebiliyor ve ilk patlamanın ardından yaşanan şiddetli ardıl patlamalar hedeflerin çoğunlukla silah ve mühimmat depoları olduğunu ortaya koyuyor.

Son yıllarda ortaya çıkan küresel belirsizlik ortamında bölgemizdeki birçok ülkenin derin ekonomik bunalımlar, iç savaşlar ve işgallerle karşı karşıya kaldığı biliniyor. Böylesi bir belirsizlik ortamında meydana gelen ve yüz binlerce kişinin hayatını kaybetmesine neden olan küresel koronavirüs salgını, var olan çatışmaları bitirmediği gibi bazı aktörlerin oldubittiye getirerek alan kazanma çabalarına hız vermesine neden oldu. Özellikle Libya örneğinde görüldüğü üzere meşru hükûmetleri devirerek darbe yapmaya çalışan kimi eski generallerin bir yandan NATO üyesi bazı ülkelerden diğer yandan NATO’nun en azından kâğıt üzerindeki önemli düşmanı olan Rusya’dan ya da bölgedeki bazı diktatörlüklerden eş zamanlı olarak destek alması, var olan mücadelenin siyasi ya da ideolojik olmaktan çok ülkelerin her ne pahasına olursa olsun ulusal kazanımlarını artırma çabası olarak görülmelidir. Bu durum son yıllarda işlerliği giderek daha fazla sorgulanan NATO gibi uluslararası kurumların konumunu daha da zayıflatacaktır. Örneğin Rusya ile ciddi gerginlik yaşayan İngiltere, Doğu Avrupa ya da Baltık ülkeleri ile Merkezî ve Güney Avrupa ülkelerinin tehdit algılamalarının aynı olmadığını Libya Krizi bir kez daha net bir şekilde ortaya koymuştur. Bu nedenle Türkiye geçtiğimiz hafta Kaddafi’nin devrilmesinin ardından yeni bir çatışma alanına dönüştürülen tarihsel müttefiki Libya üzerinde onlarca savaş uçağının katılımıyla çok büyük bir hava tatbikatı gerçekleştirmiş, meşru hükûmetlerin ve bölgesel dengelerin gözetilmediği senaryolara izin vermeyeceğini ortaya koymuştur. Benzer şekilde Suriye konusunda da ilkesel konumunu sürdüren Ankara hem Astana ve Cenevre süreçlerinin gereği olarak Baas sonrası siyasi geçiş sürecinin bir an önce hayata geçirilmesini desteklerken hem de sahada daha fazla kan dökülmesine izin vermeyeceğini kararlılıkla göstermeye devam ediyor.

PKK’nın son 40 yıldır Türkiye’nin rakibi ya da düşmanı olan ülkeler tarafından rahatlıkla kullanılan bir enstrüman olduğu biliniyor. Nitekim geçmişte bu durum örgüt ile iltisaklı siyasi figürler tarafından da açık bir şekilde dile getirilmişti. Dolayısıyla son dönemde Türkiye’nin bölgesel müdahalelerinden ve aktif bir şekilde sahaya dönmesinden rahatsız güçlerin yeniden bu kartla oynamaya heveslenmeleri mümkün. Bu nedenle Türkiye bir yandan açık-kapalı diplomatik faaliyetlere hız verirken diğer yandan şimdiye kadar onlarca terörist elebaşını etkisiz hâle getiren gizli nokta operasyonlarına imza atıyor ya da gerektiğinde 15 Haziran Pazartesi gecesindeki gibi çok büyük kapsamlı askerî operasyonlar düzenlemekten çekinmiyor. Yine Türk liderler sürekli olarak terör örgütlerini desteklemenin kimseye fayda sağlamayacağını, bu örgütlerin günü geldiğinde kendisini besleyenlere karşı da harekete geçeceğini vurguluyorlar ki bunun örneklerini şimdiden görmek mümkün.

Türkiye bölgesel yeni bir düzenin son kertede tüm ilgili güçlerin katılımıyla kurulabileceğinin farkında ve gerçekçi pozitif dış politika gündeminden uzaklaşmamak için elinden gelen adımları atıyor. Ancak yukarıdaki NATO örneğinden anlaşılacağı üzere geçtiğimiz yüzyıldaki dünya savaşlarının ardından kurulan düzenin artık kabul edilemeyeceği, örneğin Türkiye’nin geçmişte Ege Denizi’ne hapsedildiği ya da tarihsel olarak kendisine ait enerji havzalarından dışlandığı gibi 21. yüzyılda da Akdeniz’den uzak tutulmayı kabul etmeyeceği veya sınır bölgelerinde hasım yapılanmaların oluşmasına izin vermeyeceği göz önünde tutulmalıdır.


Bu makale ilk olarak 17.6.2020 tarihinde TRT Farsça'da yayımlanmıştır.

https://www.trt.net.tr/persian/brnmh-h/2020/06/17/thlyly-br-mlyt-pnjh-qb-1437957