Pompeo’nun Açıklamaları ve ABD’nin Yeni İran Stratejisi

Pompeo’nun Açıklamaları ve ABD’nin Yeni İran Stratejisi
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

ABD Başkanı Donald Trump'ın nükleer anlaşmadan çekilme kararından on gün kadar sonra 21 Mayıs Pazartesi günü Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Heritage Vakfında yaptığı 'Nükleer Anlaşmadan Çekildikten Sonra Yeni Bir İran Stratejisi' başlıklı konuşmasında Washington yönetiminin yeni İran politikasını açıkladı. Tahran'a yeni bir anlaşma çağrısında da bulunan Pompeo, bunun için 12 maddelik bir koşullar listesi öne sürdü ve bu koşullara yanaşmaması durumunda İran'ı rejim değişikliğiyle tehdit etti. Pompeo’nun öne sürdüğü koşullar şunlardır:

  1. İran, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansına nükleer programının önceki askerî boyutlarını tam olarak açıklayarak kalıcı ve doğrulanabilir bir şekilde bu türden çalışmaları daimî olarak terk etmelidir.
  2. İran, uranyum zenginleştirmeyi durdurmalı ve asla plütonyumu yeniden işlememelidir. Buna ağır su reaktörünü kapatmak da dâhildir.
  3. İran Uluslararası Atom Enerjisi Ajansına ülke çapındaki tüm tesislere koşulsuz erişim olanağı sağlamalıdır.
  4. İran, balistik füze üretmeye son vererek nükleer başlık taşıma kapasitesindeki füzelerini fırlatmayı ve geliştirmeyi durdurmalıdır.
  5. İran, sahte suçlamalarla gözaltına aldığı tüm ABD ve ABD'nin ortak veya müttefik olduğu ülkelerin vatandaşlarını serbest bırakmalıdır.
  6. İran, Hizbullah, Hamas ve Filistin İslami Cihat Örgütü gibi Ortadoğu’daki terörist gruplara verdiği desteği kesmelidir.
  7. İran, Irak hükûmetinin egemenliğine saygı göstermeli ve Şii milislerin silahsızlandırılmasına, terhis edilmesine ve yeniden entegrasyonuna izin vermelidir.
  8. İran ayrıca Husi milislere verdiği askerî desteğini kesmeli ve Yemen krizine barışçıl bir çözüm bulunması için çalışmalıdır.
  9. İran, Suriye’de komutasında bulunan bütün güçlerini çekmelidir.
  10. İran, Afganistan’da ve bölgede Taliban’a ve diğer terör örgütlerine verdiği desteği kesmeli ve el-Kaide’yi barındırmayı bırakmalıdır.
  11. Devrim Muhafızları Ordusu’nun Kudüs Gücü’nün teröristlere ve militanlara destek vermeyi bırakmalıdır.
  12. İran birçoğu Amerika’nın müttefiki olan komşu ülkelere karşı tehditkâr tavırlarına son vermelidir. Bu elbette İran’ın İsrail’i yok etmekle tehdit etmesini ve Suudi Arabistan’a ve BAE’ye attığı füzeleri kapsamaktadır. Uluslararası taşımacılığın sınırlandırılması ve yıkıcı siber saldırılar da yine bu kapsama dâhildir.

Yukarıdaki maddelere bakılacak olursa ABD için nükleer anlaşma, İran’ın nükleer programının çok daha ötesinde bir anlama sahip olmaya devam etmektedir. Hatırlanacağı üzere Obama döneminde yapılan anlaşmanın ifade edilen şekliyle ‘tarihî’ niteliği yalnızca nükleer silahsızlanma yolunda atılan önemli bir adım olmasından kaynaklanmıyordu. ABD yönetimi bu anlaşmayla, aslında Ortadoğu politikasında yeni bir döneme girerek İran’la ortak çıkarlar çerçevesinde sınırlı iş birliği yolu aralamıştı. Bugün Trump yönetimi de Ortadoğu politikasında bir dönemi kapatma ve yeni bir dönem açma niyetinde olduğunu göstermiştir. Ancak bu politikada İran’a düşen rol değişmiş, İran Obama döneminde elde ettiği kazanımlarından daha fazlasını kaybetme noktasına gelmiştir.

Pompeo, İran'ın Yemen'deki isyancıları desteklemekten vazgeçmesi, İsrail'i tehdit etmeyi durdurması ve Suriye'den bütün güçlerini çekmesi gerektiğini söylerken ABD’nin yeni Ortadoğu politikasının da ipuçlarını vermektedir. “Rejimin bölgedeki istikrarsızlaştırıcı faaliyetlerine karşı durmak, terörün finansmanını engellemek ve İran'ın barış ve istikrarı tehdit eden balistik füze ve diğer ileri düzey silahlara sahip olmaması için müttefiklerimizle çalışmaya devam edeceğiz" ifadelerini kullanan Pompeo,  Tahran yönetimine eşi benzeri görülmemiş mali baskı uygulayacaklarını ve İran kendisi ve halkı için seçtiği kabul edilemez yoldan çıkıp rotasını değiştirmezse ABD'nin uyguladığı yaptırımlar altında çok daha fazla ıstırap çekeceğini belirtmiştir. ABD Dışişleri Bakanı ayrıca İran'la ilgili yaptırımları ilerlettiklerini ve tamamlandıklarında bunların tarihteki en güçlü yaptırımlar olacağını sözlerine ekledi.

Haftalık basın brifinginde konuşan ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü Albay Rob Manning, Pompeo'nun açıklamaları kapsamında Pentagon'un da bu konuda bir adım atıp atmayacağına ilişkin soruya, "İran'ın bölgedeki kötü niyetli faaliyetlerinin faydalı olmadığını söyledik. Onlar bölgede istikrarı bozan bir güçtür. Spesifik adımlara girmeyeceğim ancak İran istikrarsızlık yaratan bir güçtür ve bunu engellemek için elimizden geleni yapacağız" yanıtını verdi. İran'ın bölgedeki etkisini kırmak için topyekûn bir çabanın söz konusu olduğuna işaret eden Manning, gerektiği takdirde Pentagon'un yeni adımlar atacağını söyledi. Bu da ABD’nin İran’a yönelik baskısının sadece ekonomik yaptırımlarla sınırlı kalmayacağının ve askerî seçeneklerin de gündemde olduğunun işareti olarak okunabilir.

İran Dışişlerinden Pompeo'nun açıklamalarına yanıt gecikmedi. Yapılan açıklamada yeni ABD Dışişleri Bakanı'nın açıklamalarının kötü niyetli, mesnetsiz, aşağılayıcı ve müdahaleci olduğu ve ABD hükûmet yetkililerinin İran milletine karşı çaresizliğini, yasa dışı eylemlerini ve nükleer anlaşmaya dair ihlallerini örtmeye yönelik çırpınışlar olduğu değerlendirilmesi yapıldı. 8 Mayıs’ta Trump’ın nükleer anlaşmadan çıkma kararı öncesi Devrim Rehberi Hamenei, ABD’nin tek taraflı olarak anlaşmadan çekilmesi durumunda “Eğer anlaşmayı yırtarlarsa, biz de ateşe veririz” derken, Cumhurbaşkanı Ruhani anlaşmadan çekilmenin ABD’ye ağır bedelleri olacağı uyarısında bulunarak İran’ın sadece birkaç gün hatta birkaç saat içerisinde nükleer tesislerini yeniden faaliyete geçirebileceğini ifade etmişti. Ne var ki çekilme kararı sonrası İran daha ılımlı bir politika izleyerek anlaşmayı ABD dışındaki diğer taraflarla devam ettirmeye çalışmaktadır. Ancak bu durumun sürdürülebilir olmadığının farkındadır. Bu bağlamda İran, anlaşmanın Avrupalı tarafları olan İngiltere, Fransa ve Almanya ile görüşmelere devam edip Avrupalıları yanına çekerek kendine karşı birleşik bir Batı cephesinin oluşmasını önlemek istemektedir.

ABD dışında nükleer anlaşmaya taraf olan diğer ülkeler Almanya, Fransa, İngiltere, Çin ve Rusya’nın İran’la nükleer anlaşmayı sürdürmekten yana oldukları bilinmektedir. AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, Avrupa'nın İran’la varılan anlaşmanın korunması konusunda çıkarı, sorumluluğu ve yükümlülüğü bulunduğunu belirtmiştir. İngiltere de anlaşmaya bağlı olduğunu kaydederek dünyayı daha güvenli hâle getirmek için anlaşmanın önemli olduğunu vurgulamıştır. Ancak ABD yaptırımları nedeniyle nükleer anlaşmanın etkinliğinin ortadan kalkması ve bu durumun diğer ortaklarla telafi edilememesi hâlinde İran’ın anlaşamaya bağlı kalmak için herhangi bir motivasyonu kalmayacaktır. Özellikle Skripal krizinden sonra ABD’nin güçlü desteğine ihtiyaç duyan Avrupa’nın ABD’ye rağmen İran’ın yanında yer alıp almayacağı büyük bir soru işaretidir. ABD’li uzmanlar, İran’la iş yapmak ile ABD’nin yaptırımlarıyla karşı karşıya kalmak arasında kaldıklarında Avrupalı hükûmetlerin ve işletmelerin ABD ile ilişkilerini korumayı tercih edeceğine inanıyorlar. Rusya ise büyük olasılıkla ABD ile yeni bir krize sebep olacak bir adımdan kaçınacaktır.

ABD’nin anlaşmadan çekilme kararı sonrası bazı firmaların tutumları İran’a yönelik yaptırımların geleceğine dair bir fikir vermektedir. Danimarka merkezli dünyanın en büyük konteyner taşımacılığı şirketi A.P. Moller-Maersk, nükleer anlaşmadan çekilen ABD'nin İran'a yönelik yaptırımları yeniden uygulamaya koyması sonrası İran'daki faaliyetlerine son vereceğini duyurmuştur. Fransız enerji şirketi Total, ABD'nin İran'a yaptırımları yeniden yürürlüğe koyma kararı nedeniyle İran'daki doğalgaz projesini sürdüremeyeceğini açıklamıştır. İran’ın Güney Pars projesindeki ortaklardan biri olan Vetal, AB’nin kendi firmalarını yaptırımlardan korumak için yürüttüğü faaliyetlerden sonuç alınamaması durumunda 4 Ekim’e kadar projeden çekileceğini belirtmiştir. Gaz ve Enerji alanında faaliyet gösteren Fransız ENGIE, Ekim’e kadar İran’dan çekileceğini ilan etmiştir. Beoing, nükleer anlaşmadan sonra İran’la yaptığı anlaşma gereği Tahran’a teslim etmesi gereken uçakları teslim etmekten vaz geçtiğini açıklamıştır. Sigortacılık alanında faaliyet gösteren Alman Allianz İran’daki faaliyetlerini sınırlandıracağını duyurmuştur.

Sonuç olarak zaten siyasi kariyerleri boyunca İran’a yönelik sert çıkışlarıyla bilinen Bolton ve Pompeo gibi iki şahin ismin ABD yönetiminde en üst düzey görevlere getirilmeleri ABD’nin İran politikasının sertleşeceğinin habercisiydi. Bu açıdan Noam Chomsky, Slavoj Žižek, Charles Taylor, Talal Asad, Hamid Dabashi ve John Mearsheimer gibi pek çok bilim adamı ve entelektüelin imzasını taşıyan AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini’ye yazılan açık mektup da bu bağlamda ABD yönetiminin öngörülemezliğine yönelik dünyanın ortak kaygılarını yansıtmaktadır. Mektupta “Artan istikrarsız bir ortamda ve giderek daha belirsizleşen aşırılıklar çağında, 21. yüzyılın en büyük diplomatik başarılarından biri olan bu anlaşmanın pervasızca harcanmaması gerekmektedir. Eğer Avrupalı, Rus ve Çinli ortakları bu JCPOA’yı muhafaza etmeyi başaramazsa bölgede istikrarsızlık ve savaş ihtimali katlanarak artacaktır” denmektedir. Tüm bu belirsizliklere rağmen nükleer anlaşmayla birlikte düşünüldüğünde İran’ın bölgesel yayılmacı dış politikasının sona yaklaştığı görülmektedir.  Başta Suudi Arabistan, İsrail ve BAE olmak üzere Körfez ülkeleri, ABD’nin bu yeni İran stratejisinin en ateşli taraftarlarıdır.