Sezar Yaptırımları ve Astana Süreci’ne Etkileri

Sezar Yaptırımları ve Astana Süreci’ne Etkileri
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

ABD Kongresinde kabul edilen, Suriye rejiminin önde gelen isimlerine ve rejimle iş yapan üçüncü taraflara yaptırım uygulanmasına izin veren yeni yasa, zaten zor durumdaki Suriye ekonomisini daha da baskılamakla kalmayacak, birtakım siyasi süreçlerin de hızlanmasına yol açacak gibi görünüyor. Adını rejim zindanlarında işkenceyle öldürülen binlerce muhalifin cesetlerini fotoğraflayan eski bir rejim askerinden alan bu yasa hakkındaki basın toplantısında konuşan ABD Suriye Özel Temsilcisi Büyükelçi James Jeffrey, yasa ile son zamanlarda rejim ile olan irtibatını güçlendirmeye çalışan BAE gibi ülkelerin de yaptırımlara maruz kalabileceği hususunda uyarıda bulundu. 17 Haziran’da yürürlüğe girse de altı ay öncesinde kabul edilen ve rejimin 39 etkin figürünü doğrudan hedef alan yasa daha uygulamaya konulmadan Suriye lirasına ciddi darbe vurdu. Bunun sonucunda ortalama bir memur maaşı yalnızca bir kilo tatlı alabilecek hâle gelirken ülkenin birçok bölgesinde resmî para birimi pratikte tedavülden kaldırıldı. Bununla birlikte Jeffrey’in açıklamaları rejimin uluslararası destekçilerinden olan ve şimdiye kadar varlığını sürdürmesinde en etkili aktör kabul edilen Rusya’nın ABD ile iş birliğine, giderek daha sıcak baktığını da ortaya koyuyor.

Bilindiği üzere Rusya, tıpkı İran gibi askerî mücadelenin büyük oranda rejim lehine sonuçlanmasıyla birlikte Esed hükûmetiyle çok sayıda altyapı ve ticari anlaşmalar imzalamıştı. Yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte birçok Rus özel ve tüzel kişisi de yaptırımların hedefi hâline gelecek. Bununla birlikte Jeffrey’in açıklamalarından anlaşıldığı kadarıyla Ruslar siyasi bir geçişi hedefleyen 2254 sayılı BM kararının uygulanmasını hızlandırma karşılığında ABD yönetimiyle geçici bir muafiyetin pazarlığını yürütüyor. Söz konusu karar; ülke çapında ateşkes ilan edilmesi, siyasi tutukluların serbest bırakılması, evlerinden sürülen insanların geri dönmelerine izin verilmesi, BM gözetimi altında demokratik şeffaf seçimleri de içeren bir geçiş sürecini kapsıyor. Astana Süreci’nin de en azından kâğıt üzerinde benzer hedeflere sahip olduğu düşünüldüğünde Rusların tutumlarının önceki pozisyonlarıyla çelişki içerdiği söylenemez. Zira sürecin başından beri Rusya, Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve terörle mücadeleye işaret etmekle birlikte Esed’in şahsının ya da Baas yönetiminin kırmızı çizgisi olmadığını defalarca vurgulamıştı.

Rami Mahluf olayıyla rejim ve destekçileri arasındaki ekonomi kaynaklı kavgaların iyice arttığına dair belirtiler çoğalmıştır. Başbakan’ın görevden alınmasına neden olan son ekonomik krizle birlikte rejimin kontrolü altındaki bölgelerde yalnızca sekiz yıllık iç savaş boyunca değil yarım yüzyıldır rejimin destekçisi olduğu bilinen toplumsal kesimlerin radikal sloganlarla protesto gösterileri gerçekleştirmesi dikkat çekicidir. Rusya’ya bağlı milis yapılara mensup kimselerin bu eylemlere katılması, yine Rusya’ya yakın askerî güçlere yönelik faili meçhul silahlı ve bombalı saldırıların artması ve sahadan gelen diğer benzer haberler, Rusya’nın artık mevcut durumun sürdürülemez olduğunu kavradığını ve siyasi bir geçiş için rejime yönelik açık ya da kapalı baskılarını artırdığını düşündürüyor. Bu noktada İran her ne kadar eskisi gibi siyasi açıdan uzlaşmaz tutumunu sürdürse de 1 ABD dolarının 200.000 İran riyaline yükseldiği ortamda ülkenin içinde bulunduğu ekonomik çöküntü Şam’daki dar bir kliğin iktidarda kalabilmesi uğruna cömert mali yardımların eskisi gibi sürdürülmesine engel olmaktadır. Dolayısıyla İshak Cihangiri ya da Cevad Zarif gibi isimlerin Tahran’ın Suriye’ye yardım etmeyi sürdüreceğine yönelik açıklamalarının ciddi bir karşılığı yoktur ve yalnızca ülke içindeki Suriye politikalarına yönelik tepkileri artıracaktır.

Gelinen noktada Astana Süreci eğer varlığını devam ettirecekse bu ancak Cenevre Görüşmeleri ile zaten başlayan siyasi geçişe hız kazandırma yoluyla olabilecektir. Rejim ya da destekçilerinin terörle mücadele bahanesi altında ülkenin en temel meselesi olan demokratik seçimlerle barışçıl bir geçiş sürecini baltalamaya ya da geciktirmeye çalışmaları kendileri açısından ters etki yaratabilir. Örneğin zayıf bir ihtimal olsa da İdlib’deki mevcut durumu askerî yollarla değiştirmeye çalışmaları hâlinde ülke çapındaki ekonomik problemler artmakla kalmayacak sahadaki güç dengeleri de ciddi biçimde değişebilecektir. Görünüşe göre Moskova bu durumun farkında olduğundan rejime baskılarını ciddi olarak artırmaya başlamıştır. Benzer şekilde Tahran yönetimi de savaş sonrası yeni Suriye’de meşru çıkarlarını korumak istiyorsa siyasi geçiş sürecine aktif bir destek vermekten başka bir çaresi yoktur.


Bu makale ilk olarak 24.6.2020 tarihinde TRT Farsça'da yayımlanmıştır.

https://www.trt.net.tr/persian/brnmh-h/2020/06/24/qnwn-szr-w-tthyr-an-br-rwnd-astnh-1442502